22 Mart 2018 Perşembe

Nedir Şivlilik?

* Regaib Kandili günü yapılan Konya'ya mahsus bir etkinlik günüdür.
* Gün dolayısıyla bakkal ve marketlerde özel stand açılarak adı-sanı, markası duyulmamış ürünlerin satıldığı gündür.
* Okulların boşaldığı gündür.
* Ailelerin çocuklarını okula gönderemediği gündür.
* Öğretmenlerin sınav yapamadığı tek gündür.
* Öğrencilerin ellerine poşet aldığı gündür.
* Öğrenci ve çocukların, tanısın-tanımasın gruplar halinde ev ev dolaşarak zile basıp şivlilik topladığı gündür.
* Bayramlarda akrabasını, komşusunu bayramlamaya gitmeyen öğrencilerin bayramlık elbiselerini giyerek yakın-uzak ev ziyaretleri yaptığı gündür.
* Okullarda öğrenci olmamasına rağmen öğretmenin okullarda beklediği gündür.
* Okullarda öğrenci olmamasına rağmen giriş ve çıkış zilinin azim ve gayretle çalmaya devam ettiği gündür.
* Zil sesinden başka okulların sessizliğe büründüğü gündür.
* Okula gelen bir-iki öğrencinin sınıfa gelen öğretmene "Öğretmenim! Yoksa ders mi işleyeceksiniz? Kimse yok!" dediği gündür.
* Şivlilik toplamanın, okullarda son ders zilinin çalmasıyla öğrenci için mesainin bittiği gündür.
* Öğrencinin okuldan fazla yorulduğu gündür.
* Topladığı şivliliklerle evine giden öğrencinin poşeti evde boşalttığı, "Şu iyi, bu kötü, şunu severim, bunu sevmem" diye şivliliği ayırdığı, sevmediklerini başkasına ikram ettiği gündür.
* Okulda öğrencisini bulamadığı için öğretmenlerin için için sevindiği, "Keşke her gün şivlilik günü olsun" dediği, "Şu öğrenciler olmasa, şu okullar ne güzel olurdu" dediği gündür. 22.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

21 Mart 2018 Çarşamba

Had Bildirmede Ölçü

Toplumda kimse yeknesak değildir. Hayata bakışı, düşünce ve kanaati, olayları değerlendirmesi farklı farklıdır. Bu da normaldir. Çünkü tüm kanaatleri bir potada eritmek insanın ve tabiatın doğasına aykırıdır. Herkesin aynı minval üzere olması mümkün olmadığına göre ortak yaşamın etik ve ahlaki kurallarını oluşturmamızda fayda var diye düşünüyorum. Yine herkesin bu toplumda yaşayan her bir fert, ülkeyi kendisinin malı, herkesi düzelteceğim, herkes benim gibi düşünecek, benim dediğim kesin doğrudur, bakış açısını terk ederek işe başlamalıdır.

Toplum içinde ne zaman, nerede, ne konuşacağını bilmeyen, pot üzerine pot kıran, ortamı geren, kişileri küçük düşüren insanlar vardır. Zaman zaman böylelerin anlayacağı dilden konuşmakta fayda vardır. Bazıları bu tiplere haddini bildirince çoğu zaman “haddini bildirdin, ağzının payını verdin, bir daha karşına çıkamaz, nicedir çizmeyi aşıyordu, ağzına sağlık” diyerek destek veririz. Evet, bazılarına nerede, ne şekilde durması gerektiği birileri tarafından zaman zaman hatırlatılmalı. Ama bu nasıl olmalı?

Önce had bildirmek ne demekmiş ona bakalım: “Sert bir karşılıkla uslandırmak, yola getirmek, cezalandırmak” demekmiş TDK’ya göre.

Had bildirirken haddi aşmamak, had bilmek diyebiliriz buna. Kişilik haklarına saldırmadan, kişiyi toplum nezdinde küçük düşürmeden yapmalıyız bunu. Yoksa haddi aşarak biz de had bilmeyiz o zaman. Had bildirmek aynı zamanda taşı gediğine koymak demektir. Kıvamında ve yeterince olmalıdır. Birisine haddini bildireceğim diyerek o kişiyi toplum nezdinde küçük düşürmek, rencide etmek kişilik haklarına tecavüz anlamına gelir. Hele had bildirdiğimiz üzüntü ve kıvançta aynı düşünceyi, aynı fikri ve aynı ideali paylaştığımız kişiye karşı yapılacaksa yoğurdu üfleyerek yemekte fayda vardır. Çünkü dostun dosta attığı gül kişiyi yaralar, incitir.

Had bildirmede Peygamberimizin torunlarının uygulaması örnek alınabilir: Yanlış abdest alan birini gördükleri zaman Hasan ile Hüseyin, "Kırmadan, dökmeden nasıl yapabiliriz" diye düşünürler. Sonunda amcanın yanına yaklaşarak "Amcacığım, hangimiz güzel ve doğru abdest alacak, bize hakem olur musun" derler. Amca bunu kabul eder, dikkatli bir şekilde Hasan ile Hüseyin'in abdest alışlarını takip eder. Abdestin sonunda hangimizki doğru dediklerinde "İkiniz de doğru aldınız. Yanlışlık benim abdest alışımda" diye cevap verir. Burada amca hatasını görmüş, gençler de amcayı üzmeden bir hatayı düzeltmiş oldular. Eğer smaç üzüm yemekse güzel bir yol. Yok amaç bağcıyı dövmekse yapılacak bir şey yok o zaman.

Düzeltme metodunu iyi seçmeyenler hatayı düzeltmiş olmazlar. 21.03.2018, Ramazan Yüce, Konya

20 Mart 2018 Salı

Değerlerimizi Yok Etmenin Bedeli

Giderekten hiçbir mesleğin saygınlığı kalmayacak. Çünkü hepsinin tek tek ipini çekiyor, haddini bildiriyoruz. Alkışlayanımız da çok nasılsa. Bu iş böyle giderse saygınlığı olan meslek ve meslek erbabı ara ki bulasın. Saygınlığı sıfırlanan, yerlerde sürünen meslek erbabı başarılı biri de olsa, gecesini gündüzüne katıp çabalasa da veriminden bahsetmek mümkün değil.

Hiçbir kişi, zümre kendi itibarının zedelenmesini istemez. Ama en fazla da meslek erbabı itibarını kendisi düşürür. Bir de buna dış etkenler katıldı mı itibar denen şeyi bulamazsın. Mesleklerde mesleki etik oturmaz, uygulanmaz veya önemsenmezse başlayan kokuşmuşluk dış etkenlerle ayyuka çıkar ve meslekler yerlerde sürünür.

Son yıllarda bir furya başladı. İnsanların emeğine saygı kalmadı. İki kişi bir araya gelse başka meslek mensuplarını konuşuyor. Keşke başkalarını eleştirmeye ve kınamaya bulduğumuz vaktin milyonda birini de kendimizle ilgili öz eleştiri yapmaya ayırsak. Ama öyle değil. Kimse kendi üzerine toz kondurmuyor. Şunu herkes bilsin ki yapıcı olmayan hiçbir eleştiri, zarardan başka fayda sağlamaz.

Bugün öğretmen, din görevlisi ve doktorlar yerden yere vurulmaktadır. Hiç de insafımız yok. Eleştirdiğimiz yer ve ortama bile dikkat etmiyoruz. Bir gün çocuğumuzu eleştirdiğimiz öğretmene vereceğimiz ya da halen bu öğretmende okuduğunu düşünmüyoruz. Bir gün yerden yere vurduğumuz din görevlisine şu ya da bu şekilde işimizin düşeceğini aklımıza bile getirmiyoruz. Beğenmediğimiz doktorun önüne giderek muayene olacağımızı hiç hesaba katmayoruz. Bir gün işimiz düşerse bu eleştirdiğimiz kesimin bize bir faydası olur mu? İşlerini doğru yapsalar bile bize zerre faydası olmaz. Çünkü onlara inanmıyoruz. Önyargımız bunu engelliyor. Eleştire eleştire ipliğini pazara çıkardığımız bu kesimin itibarını sıfırlamıştık bir zaman. Bugün bir fayda da beklemeyelim.

Her şeyden önce emeğe saygı göstermek lazım. Eleştirilerimiz yapıcı olmalı, düzeltme niyetini taşımalıyız. Bir yerde bir sorun varsa eleştiri ortamını iyi ayarlamak ve eleştirirken verim almak hedefi gözetilmeli. Bu olumsuzluğa payı olan başkaları da hesaba katılmalı. Ben bir veli, bir hasta, bir cemaat olarak ne yapmalıyım diye sorulmalı. Bunu yapmazsak bugünümüzü yarın mumla ararız. 20.03.2018, Ramazan Yüce, Konya