31 Aralık 2017 Pazar

Umut Fakirin Ekmeğidir

Yeni yıl mesajı yayımlayanların;  değişmeyen ortak yönü, huzur ve mutluluk dilemeleri. Bu temenni geçmiş tüm yeni yıllarda böyleydi. Şimdi gireceğimiz 2018 dilekleri de aynı. Demek ki her sene hep aynı şeyleri istiyoruz. İnsanlar ne kadar da hasret kalmış huzur ve mutluluğa. Zaten insan en fazla ihtiyacı olan ne ise onu ister. Yeni yıl için istedik, bir sonraki yıl yine isteyeceğiz. Hep isteyeceğiz umutla. Sonra bir bakmışız ki huzur görmeden dünya serüvenimiz sona ermiş.

2018’de gelir mi huzur ve mutluluğumuz? Zor gözüküyor. Nasıl ki perşembenin gelişi çarşambadan belli ise, yeni yılın gelişi de geçen yıldan belli zaten.  Bir defa dünyanın huzursuzluğu birilerinin özellikle dünyaya yöne verenlerin mutluluğudur. Dünya huzursuz olacak ki onlar mutluluklarına mutluluk katmaya devam edecekler. Çünkü kazançları dünyanın kaos içerisinde olmasına bağlı. Elinde gücü bulunduranlar ekmek teknesini yok ederler mi? Etmezler. Hatta her yeni yıl bir önceki yılı aratacak bize. Çünkü pastadan pay kapmaya çalışanlar anlaşamadıkları müddetçe dünyanın anası ağlamaya devam edecektir. Dua edelim ki paraya doymayanlar kendi aralarında anlaşsınlar. Yoksa asla yüzümüz gülmez.

Ümitsiz olmak istemem, ümidimi yitirmiş değilim. Zira ümitsizlik bize yakışmaz. Zaten başka da çaremiz yok. Ümit aynı zamanda fakirin ekmeğidir, züğürt tesellisidir. Eğer insanlar dilden değil, özden huzur ve mutluluk istiyorsa bunun yolu, iyi dilek ve temenniden ziyade elinde imkan ve güç olmayan sessiz iyilerin pasiflikten aktifliğe geçmeleri, bedel ödemeleri gerekiyor. Gücü elinde bulunduranlara karşı yekvücut olabilmeliler. Birimize yapılan haksızlığa topyekûn karşı çıkabilmeliyiz. Yoksa adamlar bizi teker teker haklarlar. Yıllardır yaptıkları da o zaten.

Çoğunluğun umutla beklediği bir başka dilek de "Ya çıkarsa" umuduyla girmesi her yıla. Uzun kuyruklar oluşuyor bilet almak için. Bedavadan kazanma duygusu, çabuk köşeyi dönme, çalışmadan kazanma hırsı piyango bileti almaya yöneltiyor. Her yıl birkaç kişiyi sevindiren bu macera, insanlardan umutlarını gelecek yıla saklamasını zerk ediyor. 31/12/2017 Ramazan YÜCE


"Yaşadım yaşayacağım kadar"

İş bulup çalışmak, çoluk ve çocuğunun iaşesini karşılamak amacıyla diyar illere, Suudi Arabistan'a gitti. Orada çalışırken genç yaşta hac ibadetini ifa etti. Fazla da durmadı orada. Biraz kazandıktan sonra tekrar memleketine döndü. Küçük kardeşlerinden biriyle sıhhi tesisat üzerine küçük bir işletme açtı. Şu iş, bu iş seçmedi. Ben evin büyüğüyüm demedi, kendisine ne dedilerse onu yaptı. Kah fayansçı oldu, kah çeşmeci. Nice uğraştan sonra emekli oldu. Kendi halinde sade bir hayatı vardı. 

Yanlış hatırlamıyorsam beş-altı ay önceydi. Duydum ki  kan değerlerinin düşüklüğünden dolayı tahlil yaptırmaya gelmiş. Doktor yatış vermiş. Ziyaretine gideceğim zaman istediğin bir şey var mı diye telefon açtım. Önce "Çay getir" dedi. Ardından 'Nöğrecen çayı? Bi şi istemez, burada hepsi var, yorulma buraya kadar' dedi. Telefonu kapattıktan sonra yanında refakatçı kalan dayım  aradı, sigarası bitmiş, bulabilirsen şu marka bir paket sigara getir dedi. 

Çay ve istediği sigarasını götürdüm. Hemen sigaranın bedelini uzattı bana. Olmaz dedimse de epey bir ısrar etti. Dinlenmiş çayı ardı arkasına birlikte içerken tahlil sonucunu öğrenmemi istedi. Bir tanıdığım doktor vasıtasıyla  çıkan tahlillerden bir tanesinin sonucunu öğrendim. Kendisine gelen raporu okudum. Daha diğeri çıkmamış dedim. (Bana ismimle pek hitap etmezdi; ya 'teyzemin kuzusu' veya 'teyzemin oğlu' ya da 'hafız' derdi. Ben de ona ya 'dayı' veya 'teyzeoğlu' derdim.) "Hafız! Sor bakalım, raporun sonucu iyi mi kötü mü?" dedi. Whatsapp aracılığıyla sordum. Doktorun yazdığını okurken moralimin bozulduğunu gören teyze oğlu, "Neymiş teyze oğlu? Doğruyu söylemezsen bobal boynuna! Başa gelen çekilir, yaşadım yaşayacağım kadar" dedi. Ağzımdan 'İyi değil, kötüymüş' çıkar çıkmaz, yüz hattı değişti. Baltayı taşa vurduğumu anlar anlamaz, "Dayı! Esas diğer raporun sonucu önemliymiş, gerçek hastalık ondan belli olurmuş, bu okuduğum tahlil sonucu yanıltırmış" diyerek gafımı telafi etmeye çalıştım.

Ertesi gün tekrar çay götürmek için hazırlandığımda 'Biz çıktık, boşuna yorulma, diğer tahlil sonucu çıkıncaya kadar doktor taburcu etti, biz hastaneden ayrıldık' dedi.

Bir hafta, on gün sonra kan değerlerinin niçin düştüğü anlaşıldı, hastalığının teşhisi kondu. Kötü hastalıktı halk arasındaki adı. Namı diğer lösemi. Yani kan kanseri. Kemoterapiyi kabul etmedi. Çekti gitti. Her geçen gün kan değerleri düştükçe hastaneye geldi gitti. Her gelişinde 3-5 ünite kan takviyesi yapıldı kendisine. 

Her kan aldığında biraz kendine geldi. Kanı azaldıkça bitkinleşti, az bir yürümeyle takatı kesilir oldu. Kemoterapi almaya razı olduğu zaman bu sefer kalbi el vermedi. Ayakları da şişmeye başladı.

29/12/2017 günü yine kan yüklemesi yaptırdı. Ama bu aldığı kan yaramadı kendisine. Doğru dürüst yürüyemedi, titremeye başladı. Sonunda "Yaşadım yaşayacağım kadar" dediği gibi 30/12/2017 günü  gözlerini yumdu.

Vefat haberini alır almaz cenazesine katılmak için hareket ettim. Kimler yoktu ki cenazesinde. Yediden yetmişe, engellisine varıncaya kadar saf tuttu onun salını omuzunda taşımak için. Çalışırken ve yaşarken dost edinmeyi de ihmal etmemiş.

Yan taraftaki fotoğraf bizim yöre insanının üzüntülü zamanlarda işini-gücünü bırakıp cenazeye el vermesinin de bir göstergesi. Kimi hatim okumak, kimi cenazeye katılmak, kimi cenazesini yıkamak, kimi mezarını kazmak, kimi üzerine toprak atmak, kimi Kur'an okumak, kimi yemek götürmek, kimi de taziyede bulunmak için koşturur.

Cenazeyi defnettikten sonra bir müddet daha kaldım taziye evinde. Yolcu yolunda gerek diyerek vedalaştım diğer teyze oğullarıyla. Evime girdikten sonra dolabımı açtım, bir hazine gibi sakladığım iki şeyi elime aldım.  Biri üzerinde 'Diplomat' yazılı james bond çanta, diğeri ise bir zamanların almaya güç yetirilemeyen, alınması ve takılması lüks kabul edilen saati: 'Selko 5'

Kullanmaya ve takmaya kıyamadığım iki hediyesiydi onun bana verdiği. Arabistan'da çalıştığı veya dönüş yaptığı 1986-1987 veya 1988 yılları olsa gerek. Üniversiteye yeni başladığım yıllardı. 'Hafız! Şu çantayı kullan, ben kullanamayacağım' dedi. Hatta beraberinde 'Getir üzerine ismini de yazalım' diyerek arkası yapışkanlı harfleri uzattı bana. Sonra tek tek adımın harflerini bularak çantanın ön yüzüne bir güzel kendi elleriyle ismimi yazdı.

Bir yıl arayla veya aynı yıl yanıma geldi, "Teyzeoğlu! Şu saati koluna tak" dedi. Olmaz dedimse de dünyalar benim olmuştu. Zamanın ve günümüzün  hala marka saati. Üstelik ne yer, ne içer. Masrafsız bir saat yani. Zira otomatik. Pile bile ihtiyacı yok. Yeter ki kolunda takılı dursun. Hareketinden ve nabzından etkilenerek geri kalmadan çalışmasına devam eder. Gece ışığında lamba yakmaya gerek kalmadan saatin kaç olduğunu okuyabiliyorsin. 

62 yıllık ömrüne neler sığdırdı, ne çile ve sıkıntılar çekti bilinmez. Kendi halinde bir adamdı. Elinin emeğiyle geçindi. Pek parada gözü yoktu. Evim olsun, barkım olsun, atım-arabam olsun demedi. Kimseye de muhtaç ve yük olmadı. Gönlü zengindi. Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Herkesle iletişimi vardı. Hayatta en büyük azığı, çay ve sigara idi. Bu ikisi varsa dünya onundu. 

Dobra bir insandı. Rol yapmayı beceremezdi. Neyse o idi. Asla olduğundan farklı görünmedi. Almayı değil, vermeyi severdi. 

Hasılı, Adaşım Ramazan COŞKUN vefat etti, ömrü bu kadarmış. Zira pili bitti. Kendisi gitti ama öğrenciliğimde bana verdiği çanta ve saati, hayatım boyunca saklayacağım iki değerli hatırası olarak kalacaktır. Üstelik saati hala tik-tak diye çalışıyor. Hala da arkası açılmadı, orijinalliği bozulmadı.

Umarım genç yaşta yaptığı haccı -varsa- günahlarına keffâret olur. Zira peygamberimiz, "Kim Allah için hac eder, ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından arınmış bir şekilde hacdan döner." buyuruyor. Mekanı cennet olsun, yakınlarına sabırlar versin. 30/12/2017 Ramazan YÜCE









Bugün Çalışmıyorum *

Amerika'da yaşayan Dursun, arkadaşı Temel'e, "ABD'nin taşı toprağı altın, her yerden dolar fışkırıyor. Buraya gel çalışmaya" diye mektup yazar. İşsizlikten bunalan Temel, uçağa atladığı gibi soluğu ABD'de alır. Uçaktan iner inmez yerde 100 dolar bulur. Tam eğilip alacak iken "Bugün ilk günüm çalışmıyorum" diyerek parayı almaktan vazgeçer."

Malum bugün 01 Ocak 2018. Yani miladi yılın ilk günü ve haftanın ilk iş günü. Dinleniyoruz evimizde, çalışmıyoruz. Tıpkı Temel gibi. Zira resmi tatil bugün. Yılın son iş gününü sabaha kadar eğlenerek geçiriyoruz. Ertesi gün, gün boyu uyuyoruz.

Size mantıklı ve makul geliyor mu yılın ilk gününün tatil yapılması? Diyelim ki bir yılın yorgunluğu giderildi. Tamam dinlenelim de niçin yılın son iş gününü dinlenerek değil de yeni yılın ilk gününü dinlenerek geçiriyoruz? Bir yılın yorgunluğunu niçin yeni yılın ilk günü çekiyor?

Âcizane yılın ilk gününün tatil olması, "Benim çalışmada gözüm yok; yatmayı, gezip tozmayı seviyorum. Mecbur kalmasam aslında hiç çalışmam." demektir bana göre. Rahatımıza düşkünlüğümüzün bir göstergesidir.

Başka ülke insanını bilmem ama bizim ülke insanımız tatili çok sever. Üstelik tatil cenneti ülkemiz. Her gün tatil olsa pek seviniriz. Ama hayatın bir realitesi vardır, emeksiz yemek olmaz.

Yeni yıla daha önceden plan, program yaparak gireceğimiz yerde yatarak giriyoruz. Maalesef bu anlayış, sağlıklı bir bakış açıcı değildir, arızi ve sakat bir durumdur. Bir insan bir işe nasıl başlarsa öyle gider. Çünkü düğme daha ilk günden yanlış iliklenmiştir.

İçinizden keşke tüm yanlış işimiz yeni yılın ilk gününün tatil olması gibi olsa, zira neremiz doğru diyebilirsiniz. El-hak doğru. Yılın ilk gününün tatil olmasına gelinceye kadar o kadar çok yanlışımız var ki! Say say bitmez. Tüm dünya böyle yapıyor. Günümüz dünyasında işimize gelse de gelmese de dünyaya uyuyoruz. Genel kabul görmüş. Mecburen biz de uyuyoruz bu tatile.

Yılın ilk gününün tatil olmasına kızsam da nefsimin hoşuna gidiyor. Bir taraftan istemem yan cebime koy dediğim tatilimi yaparken her bir gün ve her bir yıl bir umuttur insanlık için. İlk günden fazla da karamsar olmayayım. Zira karamsarlık yakışmaz bize.

Ümit ediyorum ki 2018 yılı insanlık yılı olsun, her ne sebeple olursa olsun kan akmasın, kimse ölmesin; evsiz-barksız kalmasın, savaşlar olmasın. Allah kimseyi namerde muhtaç etmesin, kimse kendi ülkesini kaybetmek durumunda kalmasın, kimse işini-aşını kaybetmesin. Allah herkese huzur ve dirlik versin.

Ülkemizdeki kara bulutlar dağılsın, insanlar birbirine güvensin. Herkese emeğinin karşılığını almayı nasip etsin; toto, loto, piyango gibi kolay yoldan para kazanmayı kimseye nasip etmesin.

Yeni yılın herkese barış ve esenlik getirmesini temenni ediyorum.  31/12/2017 Ramazan YÜCE

* 01/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.