Ana içeriğe atla

Bugün Çalışmıyorum *

Amerika'da yaşayan Dursun, arkadaşı Temel'e, "ABD'nin taşı toprağı altın, her yerden dolar fışkırıyor. Buraya gel çalışmaya" diye mektup yazar. İşsizlikten bunalan Temel, uçağa atladığı gibi soluğu ABD'de alır. Uçaktan iner inmez yerde 100 dolar bulur. Tam eğilip alacak iken "Bugün ilk günüm çalışmıyorum" diyerek parayı almaktan vazgeçer."

Malum bugün 01 Ocak 2018. Yani miladi yılın ilk günü ve haftanın ilk iş günü. Dinleniyoruz evimizde, çalışmıyoruz. Tıpkı Temel gibi. Zira resmi tatil bugün. Yılın son iş gününü sabaha kadar eğlenerek geçiriyoruz. Ertesi gün, gün boyu uyuyoruz.

Size mantıklı ve makul geliyor mu yılın ilk gününün tatil yapılması? Diyelim ki bir yılın yorgunluğu giderildi. Tamam dinlenelim de niçin yılın son iş gününü dinlenerek değil de yeni yılın ilk gününü dinlenerek geçiriyoruz? Bir yılın yorgunluğunu niçin yeni yılın ilk günü çekiyor?

Âcizane yılın ilk gününün tatil olması, "Benim çalışmada gözüm yok; yatmayı, gezip tozmayı seviyorum. Mecbur kalmasam aslında hiç çalışmam." demektir bana göre. Rahatımıza düşkünlüğümüzün bir göstergesidir.

Başka ülke insanını bilmem ama bizim ülke insanımız tatili çok sever. Üstelik tatil cenneti ülkemiz. Her gün tatil olsa pek seviniriz. Ama hayatın bir realitesi vardır, emeksiz yemek olmaz.

Yeni yıla daha önceden plan, program yaparak gireceğimiz yerde yatarak giriyoruz. Maalesef bu anlayış, sağlıklı bir bakış açıcı değildir, arızi ve sakat bir durumdur. Bir insan bir işe nasıl başlarsa öyle gider. Çünkü düğme daha ilk günden yanlış iliklenmiştir.

İçinizden keşke tüm yanlış işimiz yeni yılın ilk gününün tatil olması gibi olsa, zira neremiz doğru diyebilirsiniz. El-hak doğru. Yılın ilk gününün tatil olmasına gelinceye kadar o kadar çok yanlışımız var ki! Say say bitmez. Tüm dünya böyle yapıyor. Günümüz dünyasında işimize gelse de gelmese de dünyaya uyuyoruz. Genel kabul görmüş. Mecburen biz de uyuyoruz bu tatile.

Yılın ilk gününün tatil olmasına kızsam da nefsimin hoşuna gidiyor. Bir taraftan istemem yan cebime koy dediğim tatilimi yaparken her bir gün ve her bir yıl bir umuttur insanlık için. İlk günden fazla da karamsar olmayayım. Zira karamsarlık yakışmaz bize.

Ümit ediyorum ki 2018 yılı insanlık yılı olsun, her ne sebeple olursa olsun kan akmasın, kimse ölmesin; evsiz-barksız kalmasın, savaşlar olmasın. Allah kimseyi namerde muhtaç etmesin, kimse kendi ülkesini kaybetmek durumunda kalmasın, kimse işini-aşını kaybetmesin. Allah herkese huzur ve dirlik versin.

Ülkemizdeki kara bulutlar dağılsın, insanlar birbirine güvensin. Herkese emeğinin karşılığını almayı nasip etsin; toto, loto, piyango gibi kolay yoldan para kazanmayı kimseye nasip etmesin.

Yeni yılın herkese barış ve esenlik getirmesini temenni ediyorum.  31/12/2017 Ramazan YÜCE

* 01/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde