2 Kasım 2017 Perşembe

2.740,61 TL veya Para Biriktirmenin Yolu

Bazı insanlar “Para yetmiyor, ihtiyaçlarımı karşılayamıyorum, maaşım kıtı kıtına yetiyor, tasarruf yapamıyorum, elimde ne varsa harcayıveriyorum gibi dertlenir  durur. Böyle kişilere yol gösterebilirim. Zira burada tecrübe konuşuyor, haberiniz olsun. Yolumu takip ederseniz paranız yettiği gibi tasarruf da yapabileceksiniz. Tek yapabileceğiniz beni takip etmektir. 15 ay gibi bir zaman zarfınca 1740,61 TL para biriktirdim. Nasıl mı?

Diyelim ki uzamayan ve kısalmayan bir maaşınız var. Yani bordro mahkumusunuz. Aylık hesabınıza ne yattıysa harcayabilirsiniz. Bunun için ne yapıp ne edip maaşınızın yanlış hesaplanmasını, yani maaşınızdan bazı kalemlerin hesaplanmamasını sağlayacaksınız. Az veya çok maaşınızdan bazı kalemleriniz hesaplanmayınca ister istemez maaşınızı da düşük alacaksınız. Aldığınız maaşa göre harcama yaptınız, hesabınızda kuruş kalmadı her ay. Nice sonra maaşınızdaki hesaplanmayan kalemlerin hesabını yaptırıp bağlı bulunduğunuz saymanlığın ödeme yapmasını sağladığınızda elinize birikmiş bir yekûn para geçecektir. Al sana birikmiş para işte! Parayı toplu alınca hesabınıza fazladan para gelmiş gibi hissedersiniz kendinizi. Bir sevinç, bir sevinç! Deme gitsin. Hani birikmiyor diyordun. Gördün değil mi tasarrufu ve para biriktirmeyi? Sanırım tam iyi anlaşılamadı. O zaman ben 1740,61 TL’yi nasıl biriktirdiğimi anlatayım.

22/07/2016 tarihinde müdürlük yaptığım bir okuldan bir başka okula öğretmen olarak nakil gittim. 2017’nin Kasım ayına kadar yeni okulumdan maaş aldım. Aldığım maaştan ne kadar paraya ihtiyacım varsa çekip harcadım. Ne kadar maaş aldığıma pek bakmadım. Üç aşağı, beş yukarı aldığım maaşımı bilirim o kadar. Bir akşam arkadaşlarla beraber otururken özel sektörde çalışan bir arkadaşa içimizden biri “eline 4 bin lira geçiyor mu” diye sordu. Arkadaş da geçtiğini söyledi. Akşam evlerimize gitmek üzere ev sahibiyle vedalaşıp ayrıldık. Yolda özel sektör bir de para vermez derler, bakın bu arkadaş lise mezunu olmasına rağmen bizden fazla gelir elde ediyor. Biz daha 3500,00 lira  alıyoruz, dedim. Araçtaki arkadaşlar, “Biz de 3800,00 civarında alıyoruz deyince ben internet şubemden hesabıma yatan maaşıma baktım. Yanlışınız var, bakın 3527,00 lira yatmış bana dedim. Herkes -e devlet sayfasına girerek bordrosuna baktı. Diğer arkadaşların maaşları dedikleri gibiydi. Ama emsal olmamıza rağmen benimki düşüktü. Maaş işlerinden anlayan bir arkadaş benim bordroma baktı. “200 lira eksik alıyorsun ağabey,” dedi. İncelemesi sonucunda uzman öğretmenlikten kaynaklanan ek tazminatımın hesaplanmadığını söyledi. Eve geldikten sonra yeni okulumdaki tüm aylara göz attım. Hiçbir ay ek tazminatım hesaplanmamış. Yani 15 ay boyunca. Memur maaş katsayısının her altı ayda değiştiği, ek tazminatın aylara göre farklılık gösterdiği hesaba katılınca ortalama her ay 170 ila 195 arasında düşük almışım.

Okulum ile irtibat kurdum, “Hesaplanmayan ek tazminatımın hesaplanarak hesabıma yatırılması gerektiğine” dair dilekçe verdim. Eklenmesi gereken evrakı ekledim. Hazırlanan çeşitli ödemeler bordrosuna göre 2740,61 TL devletten alacağım çıktı. Bugün hesabıma baktım. Devletten alacağım toplam para hesabıma yatmış. Halihazırda hesabımda bu para duruyor. Sanki bulmuş gibi oldum. Bir sevindim bir sevindim. Şimdi içimdeki sevinçle beraber bu parayı ne yapacağım diye kara kara düşünmeye başladım. Ama sevinç, kara kara düşünmemden daha baskın.

Gördünüz para biriktirmenin yolunu. Yeter ki devletten alacağınız olsun ve siz de buna azmedin. 15 ay gecikmeli de olsa aldım ve hesabımda ve bana ait tamı tamına 2740,61 lira para var şimdi. Hani birikmiyor, artmıyor diyordunuz. Buyurun size birikmiş para. Yitik para veya bedavadan gelmiş bir para gibi geldi bana. Bunun için tek yapacağınız bir yolunu bulup maaşınızdan eksik ödeme yapılmasını sağlamak. Ama bunu siz bilmeyeceksiniz. Maaşınızı eksik alırken ayağınızı yorganınıza göre uzatacaksınız. Sonra bir bakmışsın ki eksik ödeme damlaya damlaya bir yekûn oluşturmuş. 

Ne diyelim? Sebep olanlardan Allah razı olsun. Eksik hesaplayandan, eksikliği görmeyen benden, eksik aldığımı söyleyen ve tespit edenden, bordromu hazırlayan ve evrakımı hazırlayandan...hepsinden Allah razı olsun! Bana iyi harcamalar, size de iyi biriktirmeler! Ramazan YÜCE 02/11/2017

1 Kasım 2017 Çarşamba

"Enişte buyur!"

Küçükken beni, tanımadıklarım 'Hey çocuk, lan çocuk' diye çağırırlardı. Büyüyüp genç oldum. "Hey delikanlı!" şeklinde çağırır oldular. Nadir de olsa birkaç kişi 'beyefendi' dedi. Sağıma-soluma baktım, kime diyor diye. Baktım kimse yok. Demek ki bana diyorlarmış dedim. Hoşuma da gitmedi değil hani bu hitap. 'Abi, bizim oğlan, hemşerim, hişt...' diyen de oldu. Bazısı da 'sarı, kırmızı, turuncu, havuç kafa, çilli...' dedi kaportama uygun olarak.

Göreve başladım, 'hocam' demeye başladılar. Bunlar benim hoca olduğunu nereden öğrendiler diye düşünürken bir duydum ki hocam, bir hitap şekliymiş tanımadıkları insanlar için.

Büyüyüp yaşlandım. Amca, dayı, dede, hacı abi, hacı amca...hitaplarını duymaya başladım. Kimin dağarcığında ne varsa artık. Hele dede denmesi hiç kabul edeceğim şey değildi. Bu hitap zor gelse de yaşlanmıştım. Zamanla alıştım, hatta bazen de hoşuma gitmiyor değil. Zira yer veren çıkıyor toplu taşımalarda az da olsa.

Geçen gün pazarda yeni bir hitapla daha karşılaştım. Pazarcı, 'Buyur enişte!' demez mi? Hiç duymadığım bu hitap karşısında irkilmedim değil. Bir an için kafamı kaldırıp baktım, bizim kayın birader, pazarcılığa mı başladı diye. Tanımıyorum adamı. Yoksa 29 yıldır tanımadığım bir kayınım daha mı var? Eğer bu adam kayınımsa acaba kayınpeder gizli gizli ikinci evlilik yaptı da ikinci hanımından mı bu adam' diye aklıma gelmedi değil. Madem akrabayız düşüncesiyle pazar alışverişini kayının tezgahından yaptım.

Pazardan ayrıldım ama yeni kayınımın 'enişte' diye seslenmesi kulağımda çınladı durdu. Ne demek istedi, bu hitap tarzı yeni versiyon mu diye düşünürken garip gelen bu hitap tarzı bana makul gelmeye başladı, üstelik yabancısı da değildik. Sanırım pazarcı, enişte diyerek eşin benim bacımdır demek istedi. Zira bizde tanımadığı bayanla konuşması gerekirse bir erkek, 'bacım' diye hitap eder. Ayrıca erkekler arasında bir kadının ismi geçerse 'Dünya-ahiret bacım olsun' der. Kültürümüzü, örf ve adetimizi hatırlayınca hem taşlar yerine oturdu, hem de enişte.

Gördüğünüz gibi ismimi bilmeyenler bana hitapta çok zorluk çekmediler. Akıllarına ne geldiyse, beni nasıl gördülerse öyle hitap ettiler. İsim önemli ama ismim olmasaydı da hayatta çok zorluk çekmeyecektim. Zira ismime çok ihtiyaç duyulmadı, yarım asrı devirdiğim bu süreç zarfında. İsmim dışında her hitaba alışmıştım zira.

Her türlü hitap tarzına alıştım alışmaya da yine de bayan ve erkekler için ortak bir hitap tarzı benimsesek fena olmaz hani, ya da ismimizi yazıp  yakamıza taksak, hitap edecek olan yaka kartına bakıp ismimizle hitap etse...

Allah kimseyi yazacak konu sıkıntısı çektirmesin. 01.11.2017 Ramazan YÜCE


Gelin Bu Hesabın İçinden Siz Çıkın!

21.10.2017 günü iki numaralı çocuğumun, ikizimin ilkini sade bir düğünle başgöz ettim. Tereyağından kıl çeker gibi kolay bir düğün oldu.Bu mutlu günümüze eş-dost da şahitlik yaptı.  Davetimize icabet eden, hatır bilen dostlara teşekkür ediyorum. Darısı onların başına inşallah!

 Düğün demek masraf, maliyet demektir. Çünkü yeni bir yuva kuruyorsunuz. Hele düğünde eşe-dosta ikram etmek için yemek verecekseniz mutlaka hesap-kitap yapmanız gerekiyor. Bunun için davetli listesi hazırlarken sıkı bir elemeye tabi tutarsın. Çünkü Konya'da verilen düğün yemekleri ucu açık yemeklerdir. Kimin kaç kişiyle geleceğini, davetinize icabet edip etmeyeceğini bilemezsiniz. Bu yüzden yemeğim yeter mi, yetmez mi diye dokuz doğurur düğün sahibi. Düğün yemeğinde verilen her davetiye kartı 3 ile çarpılır kaba bir hesapla.

Dostlar arasında zorunlu bir eleme yaparak 400 kart dağıttım. Yani 1200 kişilik yemek. Düğünden önce mazeretinden dolayı gelemeyeceğini ifade eden dostlarımız oldu, kimi de düğünden sonra aradı, ya da evime kadar ziyaretime gelerek hayırlı olsun dedi. Kimi ise hiç aramadı. Ne diyelim? Gelen de gelmeyen de sağ olsun!

Firmanın yüzde 10 ilavesi olmasaydı pilavımız yetmeyecekmiş. Zira düğünümüzde 1260 kişiye yemek ikram edildi, katılanlar doyasıya yedi. Kimse aç olarak geri dönmedi. Burada anlayamadığım bir husus var. Davet ettiğim kişiler içerisinden 65 kart sahibi katılmamış veya katılamamış. Yani 195 kişi demektir bu. Şayet tüm davetlilerim davetime icabet edebilseydi 20 sofraya daha ihtiyaç olacaktı. Garip olan 1200 kişiyi beklediğim yemeğe 195 kişi katılamadığı halde 1260 kişiye yemek vermemiz. Bu demektir ki düğün yemeğimize epey bir davetsiz misafir katılmış. Gelen misafirlerimi 6 sofralık ilaveyle doyurdum, herkese yetti. Benim için sevindirici olan bu. Fakat davetsiz misafirlere ne demeli? Güya biz gücümüzü aşar diyerek davet listemizi sınırlandırdık. Ama asalak ve parazitlerin böyle bir derdi ve hassasiyeti yok. Onlar için yemeğin nereden geldiği, kime ait olması önemli değil, önemli olan karınlarını doyurmak. Girişte davetlileri karşılarken zaman zaman gelip karnımızı doyurabilir miyiz diyenler oldu, 112 acilden gelip yemek yiyebilir miyiz diyenler oldu. Böylelerini soframıza buyur ettik. Kapıda dururken bana ve dünürüme selam vermeden geçenler de oldu. Dünürüme sordum, sizden mi bunlar diye. Aldığım cevap, "Tanımıyorum' oldu. Demek ki bunlar da davetsiz tiplerdendi. Düğün bittikten sonra dünürle bir durum değerlendirmesi yaptık, kadınlar arasında oturmuş bazı kadınların davetlilere ait masaya konmuş telefonu almaya çalıştıklarını duyduğunu söyledi. Demek ki hırsızlar da varmış aramızda. Tabii kambersiz düğün olur mu? Değerli davetkilerimiz arasına maalesef hırlısı da gelmiş, hırsızı da. Anlaşılan bu tipler düğün salonlarının durumunu biliyor, utanmadan kalabalığın arasına dalıyor. Yol geçen hanı gibi buralar diye düşünmeden edemiyor insan. İşin garibi sayıları da az değil, yenen yemeği ve gelmeyen misafir sayısını hesaba katınca.

Düğünden sonra hırsız ve davetsiz misafirleri duyunca aklıma bir hikaye geldi. Bunu da sizinle paylaşmak isterim. Abbasiler döneminde -sanırım- Halife Me'mun zamanında zaptiyeler bir kalabalık grubu saraya götürürken herhalde davet var diye bunların peşine biri de katılmış, karnımı iyice doyurayım düşüncesiyle. Kalabalık gide gide halifenin huzuruna çıkar. Halife grubun içerisinde sırası gelene, 'Bu ne yaptı' diye sorar. Zaptiye, 'Efendim bu adam birini öldürdü' diye cevap verir. Halife, 'Vurun kellesini' der. Gelenlerin kimi hırsızlıktan, kimi katillikten vb. dolayı buraya getirilmiş. Halife tek tek cezalarını çekmesi emrini vermiş. Gruba yolda katılana sıra gelince halife, 'Sen ne yaptın, suçun ne' diye sormuş. Adam ağlamaya başlamış. 'Efendim, benim bir suçum yok. Ben kalabalığı görünce davet var, karnımı bir güzel doyururum diye katıldım bu gruba' deyince, halife; 'Ha sen asalak birisin, senin gibi parazitin cezası 40 sopadır' diyerek adamlarına emir verir. Neye niyet, neye kısmet! Adam umduğunu değil, bulduğunu yemiş oldu neticede.

Nasıl aramazsın günümüzdeki başkasının sırtından geçinen parazitlere cezasını vermesi için halife Me'mun'u? 01.11.2017
Ramazan YÜCE