30 Mayıs 2017 Salı

Kendine Müslüman tipler

Camilerin cuma gibi cemaat yönünden kalabalık olduğu zamanlarda camiye gelen bazı kişiler "Ben buradayım, beni görün, beni asla yok kabul edemezsiniz" dercesine varlığını diğerlerine göre daha fazla hissettirir.

Merak ettiniz mi bunları? "Camiye gidersek bu kişileri nasıl tanırız" derseniz bu tipleri bulmak zor değil. Bunlar sırtını duvara vererek namaz kılan tiplerdir. Caminin öne ve arkaya geçişini sağlayan en stratejik bölgesini mesken edinirler.  Bunları gördüğün zaman kendi halinde namaz kılıyor sanırsın. Görünüşe aldanmamak lazım. Bunların görevi öne geçmek isteyeni geçirmemek, ön saflardan kalkıp dışarı çıkmak isteyenin çıkışını önlemektir. Ne öne bir kişi geçebilir, ne de önden arkaya bir kişi. Sanırım hemen tanıdınız bu tipleri. Her camide var böyleleri. Aşinasınızdır mutlaka bunlara. Hep beraber bunları biraz daha tanımaya ne dersiniz?

Bir cami düşünün ki en ön safları erken gelenler tarafından doldurulmuş. Arkaya doğru safın ortaları dolu iken caminin kenarları tek tük boş kalır. Safların ortası dolduğu için caminin sağına ve soluna geçişi en arka taraftan yapılmak zorunda. Fakat geçişi önleyecek şekilde namaza sonradan gelmiş kişiler ön taraftaki boşluğu doldurmaktan ziyade burada namaza durdukları için geçmek isteyenler ya bunların namazı bitirmesini bekleyecek, ya da rüku veya secdeye gitmesini bekleyecek. Başka çaresi yoktur. Ne eğilirler ne de bitirirler yeter ki geçmek isteyeni görmüş olsunlar. Önlerine sütre de koymazlar. Günahı bunların boynuna deyip önlerinden geçmeye kalksan sana şöyle yan yan bakarlar, ya da elleriyle geçme dercesine işaret ederler. Sen yanlarında çaresiz onları beklerken onlar dört köşe olurlar, namazdan alamadıkları huşuyu seni bekleterek alırlar.

Caminin en arkasına sırtını duvara kimse geçemeyecek şekilde namaza duran bu kişiler camilerin sürekli müdavimleri değildir, cumadan cumaya namaza gelirler. Geldiklerini de bu şekilde cümle aleme hissettirirler. Acaba bu kişilerin niyeti nedir? Ne yapmak istiyorlar? Bu tipler ya düşünce yoksunudurlar, başkasını engellediklerinin farkında değiller, ya da ben namaza geldim bakın diye caka satarlar, ya da zaten haftada bir geliyorum, ön tarafa geçmeyeyim, namazımı erken bitirip buradan sıvışırım diye de düşünüyor olabilirler. Eğer amaçları kendilerini göstermek ise en ön safa geçmek suretiyle cemaatin hepsine kendilerini gösterme imkanına sahipler. Sanırım böyle bir niyetleri de yok. Bunlar olsa olsa kendine Müslüman tiplerdir. Başkasına eziyet etmekten zevk alıyorlar. Haydi diyelim ki bu işi bir defa yaptılar, ikinci defa yapmamaları gerekir. Ama sürekli aynı yerde durmak suretiyle varlıklarını hissettirmeye çalışıyorlar. Bunlara ahmak mı desem, narsist mi desem, bilmiyorum.


Niyetlerini gerçekten anlamış değilim. Psikologların bunları iyi bir incelemesinde fayda var. Bunlara yeşil reçete ile satılan ilaçlardan bolca yazmalarında yarar görüyorum. İlaçlardan bolca içmeli ki başkasını rahatsız etmeye vakit bulamasınlar. Ya da bu tiplerin önünden veballeri boynuna deyip geçmek lazım. Ya da bunları camiye almamak lazım. Yok, Allah’ın evine gelen herkese kap açıktır denilirse bu tiplere ilk önce cami adabını, camide nerede durulacağını önce bir öğretmek, sonra camiye almak lazım. İnanın bunların namaz kılmaktan önce edebi, adabı öğrenmeleri gerekiyor. Namaz sonraki iş bunlar için. 30/05/2017 

Kedi ve köpek olmaya özlem duyanlar!

Her birimizin hayatında hata ve yanlışlarımız vardır. İnsanoğlu hata ve yanlışlar yapar. Zira insan için “İnsanoğlu nisyan ile maluldür” deriz. Hiç hata yapmadım diyen biri burnundan kıl aldırmayan, kendine aşık bir tiptir. Çünkü hata yapmayan insan yoktur. Hata ve yanlışlar yapa yapa bir insan tecrübe kazanır. Tecrübeyi tarif ederken “Hayatta yenen kazıkların bileşkesidir” diye tarif edenlerimiz de vardır. Dilipak, tarihi 'bir milletin tecrübesi' olarak tarif eder.

Her birimizin geçmişinde hatırlamak istemediği, keşke yapmasaydım, bugün olsa yapmam dediği pişmanlıkları vardır. Hatta çoğumuz geçmişte yaptığımız bu hata ve yanlışları hatırlamamak üzere üzerine bir set çeker. Çünkü hatırladıkça yüzü kızarır, kendine kızar. Kimsenin de hatırlatmasını istemez. Fakat üzerine vazife olmayan veya başka bir hesap peşinde olanlar, kişilerin geçmişini didik didik inceler. Amacı rakibini alt etmektir, ona belden aşağıya vurmaktır. Dün, dünde kaldı demez, rakip bildiğinin itibarını sarsmak için onun hatırlamamak üzere çöpe attığı geçmişini ortaya döker. Çünkü “Eşrefi mahlukat” olma gibi bir niyeti yoktur. Kişinin geçmişini araştırarak rol kapmaya, rol çalmaya çalışır. Acaba, bu itibarlı kişinin itibarını nasıl düşürürüm, ipliğini  nasıl pazara çıkarırım, derdindedir. Bunun için de kedi ve köpek olmaya bile razıdır. Çünkü geçmiş defterleri, kişinin cemaziyel evvelini karıştırmayı Necip Fazıl, "Ben geçmişimi dürdüm, büktüm ve kaldırıp çöpe attım, bu çöpleri ise ancak kediler ve köpekler karıştırır!" diyerek bu tipleri çöpü karıştıran dört ayaklı kedi ve köpeğe benzetir. Böyleleri, yeter ki rakibini alt edebilsin, kendisinin ne olduğu önemli değildir. Çünkü çöpü karıştıran kedi ve köpek itibar kaybettiğinin farkında değildir. Çöplüğü öyle zannediyorum, saray mutfağı gibi sanır. Karıştırır karıştırır, ondan sonra o şekilde bırakır gider.

Geçmişi karıştırarak kişilerin itibarını sarsmaya, halkın gözünden düşürmeye çalışanların niyeti belli olmasına belli. Art niyetlidir bunlar, hesap peşindedir, dünyalık ukba kazanma niyetindedir, müflis tüccardır, çamura batmıştır. Başkasını da çamura çekmeye çalışmaktadır. Ama suç kedi ve köpek olmaya dünden razı bu tiplerin ortaya döktüklerinde mi sadece? Bizde hiç suç yok mu? Birinin geçmişini ortaya döken adam kendisini dinleyecek kamuoyu bulamazsa bir daha kişilerin geçmişini ortaya dökemez, onlara iftira atamaz. Çünkü müşteri bulamaz. Demek ki biz de bu işe çok teşniyiz ki böyleleri böyle haltları yapmaya, ortamı kokutmaya çalışıyor. Biz yüz vermez isek onlar yaya kalır, bir şeyi söyleyip söyleyeceklerine pişman olurlar. Bir daha da böyle haltlar işlemeye kalkışmazlar. 29/05/2017


İmsakta gösterdiğin hızı biraz da iftarda göstersen mübarek!

"Cemaat rahmet, tefrika ise azap" hadisi şerifini bilmeyenimiz yoktur. Buna rağmen birlik ve beraberlik içerisinde olacağımız yerde çoğu zaman her alanda ayrışırız birbirimizden. Ayrıldığımız noktalardan biri de ramazanın başlaması, imsakın girip girmediği konusu...vb konular demirbaş konularımızdandır. Her ramazan geldiğinde bu konular ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur. Bir ay boyunca oruçla birlikte sıcaklığını korur, ramazanın bitimiyle birlikte diğer ramazanda yeniden açılmak üzere buzdolabına kaldırılır. Bugüne kadar yekdiğerini ikna edeni de görmedim. Herkes "Benim fikrim, görüşüm en doğrusudur" havasındadır. Kimse bir "Acaba falanın görüşü de doğru olabilir mi?" diye bir arpa boyu birbirine yaklaşma yoluna gitmez.

Hilal göründü mü, görünmedi mi, oruç bugün mü yarın mı tartışmalarına pek kulak asmıyorum. Çünkü Türkiye'nin takip ettiği oruca başlama usulünün Suudi Arabistan'ın başını çektiği ülkelere göre daha doğru olduğuna inanıyorum. Bu yüzden Diyanetin orucu başlatmasıyla ibadetime başlıyor, onun bitirmesiyle de son noktayı koyuyorum. İmsak konusunda ise hem benim hem de çoğu vatandaşın kafası karışık. "Acaba Diyanetin imsak vakti mi, yoksa bir saat sonra imsakı başlatanlar mı doğru?" Bundan emin değilim. İçime sinmemesine rağmen birlik ve beraberliğimiz için imsak vakti konusunda da Diyanetin belirlediği imsak vaktinin esas alınmasının doğru olduğunu düşünüyor ve ona göre imsak vaktini başlatıyorum. Sabah namazı vaktinin girmeme ihtimaline karşın  imsakı bir saat sonra başlatanlara göre sabah namazını olabildiğince geciktirmeye çalışıyorum. Umarım en kısa zamanda tarafların ekranlarda doğruluklarını anlatmaya çalışmasından ziyade bir araya gelerek kapalı kapılar ardında bu meseleyi vuzuha kavuştururlar diye ümit ediyorum. Şimdilik bu sorunu sorun ediniyor değilim. Benim sorunum daha basit.

Mahalle imamım Diyanetin belirlediği imsak vaktinden üç-dört dakika daha önce ezan okumaya başlıyor. Daha vakit gelmeden okumaya başlayınca iki ayağımızı pabuca sokuyor, acaba saatlerimiz mi yanlış diye bu hengâmede evdeki saatleri kontrol etmeye başlıyoruz. Saatimiz doğru olmasına doğru. Hocamız ne olur ne olmaz diyerek ihtiyat olsun diye kendince bir çözüm bulmuş, bizi üç-dört dakika daha önce sofradan kaldırmayı prensip edinmiş anlaşılan. Belki de "Ben ezan dolayısıyla daha önce oruca başladım, yiyip durmayın, haydi sizde kalkın" demek istiyordur. Hızlı mı hızlı yani. Biraz homurdansak da hocamızın bir bildiği vardır diyerek sofradan kalkıp dişleri fırçalama yoluna gidiyoruz.  Suyunun suyu/ihtiyatın ihtiyatı gibi imsakın imsakını tutuyoruz anlayacağınız.

Gündüz orucumuzu tutup iftar vakti sofraya oturunca sabahki hızına yetişemediğimiz hocadan tık yok. Yine Diyanetin belirlediği iftar vakti gelmesine rağmen okumuyor mübarek! Bekliyor, niye bekliyor? Sanırım, ne olur ne olmaz deyip biraz geciktirmenin yoluna gidiyor. Acaba okuyor da ben mi duymuyorum diyerek pencereyi açıyorum, nihayet diğer camilerin görevlileri ezana başlayıp bitirdikten sonra bizimki lütfedip ezan okumaya başlıyor. Bu kadar ihtiyat fazla değil mi sayın hocam! Sabahki gösterdiğin hızı biraz da akşam göstersen, ne olur! Zaten bazılarına göre erken imsaka başlıyoruz. Peygamberimizin iftara acele edin dediği emrini niçin es geçiyoruz. Ne olur ne olmaz, erken okur da başım belaya girer diye düşünüyor ve saatine güvenmiyorsan bu kadar şüphe iyi değil bilesin. Yoksa senin de mi farklı imsakiyen var? Sen ihtiyatlısın. Bizim de senden kalır tarafımız yok. Biz de hem kolumuzdaki saate bakıyoruz, bir de senin okumanı bekleyerek işin sağlamasını yapıyoruz. Dert edindiğine bak! Sen de öbür imama uy diyebilirsiniz. Bizim ki de inat işte. Yine suyun suyu/ihtiyatın ihtiyatı gibi iftarın iftarını bekliyoruz anlayacağınız.

Bakalım hocamız mı pes edecek yoksa biz mi? Hani bu durumu görünce belediyenin iftar topunu özlemiyor değilim. Ya da merkezi ezanın sesini duymayı. Hiç olmazsa birlik oluyordu hem imsakımızda hem de iftarımızda. Neyse bütün derdimiz bu olsun…30/05/2017