5 Nisan 2017 Çarşamba

Öğrencilere verilen değer bu kadar ucuz olmamalı

'Konya Kitap Günleri'nin beşincisi Mevlana Kültür Merkezinde 27 Mart günü törenle okuyucuların hizmetine sunuldu. Kitapseverleri kitapla ve yazarlarıyla buluşturmayı hedefleyen bu etkinlik 09 Nisana kadar açık kalacak. Yapılan planlama ile ortaokul ve lise öğrencileri de belediyeye ait otobüslerle taşınıyor Mevlana Kültür Merkezine.

03.04.2017 günü çalıştığım okuldan 200 kişiye yakın 7.sınıf öğrencisini 6 öğretmen ve bir idareci nezaretinde 'Kitap Günleri'ne gitmek için belediyemiz tarafından tahsis edilen körüklü bir otobüse bindirdik. İğne atsan düşmeyecek şekilde doluydu otobüs. Her dönüşte, her frende kıyamet sahnesi yaşandı. Bağırış, çağırış, çığlık, vaveylâ...hepsi vardı. Camlar kapalı, klima ise çalışmıyordu. 20 dakikalık bir yolculuk sonucu menzilimize vardık. Biraz bekledikten sonra  kitaplara kavuşmak için sırayla girdik. Kitaptan fazla öğrenci vardı içeride. Çünkü başka okullardan da öğrenciler gelmişlerdi. Yarım saat kadar durabildik. Doğru dürüst kitaplara bakamadan geri dönmek için tekrar otobüse doluştuk. Çünkü bize verilen süre dolmuştu. Aynı güzergahtan tekrar okulumuza döndük.

Yetkililerin açıklamasına göre iki hafta içerisinde Kültür Merkezini 250 bin kişinin ziyaret etmesi bekleniyormuş. Öğrenciler bu şekilde taşınırsa öyle zannediyorum 500 bini de bulur. Bulsun. Okulların böylesi yerlere getirilmesi… güzel olmasına güzel. Ama taşınma şekli anormalin de ötesinde. En ufak bir kaza tehlikesinde bu kadar öğrenciden kaçı sağ kalır? Yetkililerin başka türlü tedbir alması için illaki bir otobüsün kaza mı yapması gerekiyor? Allah göstermesin bir kaza olduğu takdirde yetkililer bunun hesabını nasıl verecek? Haydi hesap verdiler diyelim. Ölümlü ve yaralamalı bir kaza sonucunda nasıl vicdanları rahat edecek?

İş yapalım derken çiş yapmayalım. Bu çocuklar bu şekilde taşınmaz. En ufak bir tehlike anı bile birbirini çiğnemesine sebep olabilir. Kimse konforlu bir araç olsun derdinde değil. Hatta öğrenciler bir koltuğa iki, iki koltuğa üç kişi oturdular. Bunlar şanslı kişiler. Ya ayakta kalanlar… Öğrenci ayakta gitmeye de razı. İçlerinde ayakta yer bulup da bir yere tutunabilenler de şanslı. Bir de hiçbir yere tutunamayan öğrencilerin sayısı da az değil. Ayakta yolculuk yapan bir öğrencim “Hocam, bu şekilde taşınması doğru mu? İkinci bir otobüs gönderilemez miydi” dedi. Ona sadece, diğer okullar da taşınıyor. Belediyenin yedekte beklettiği araçlar yeterli gelmemiş olabilir, dedim. Başka da bir şey diyemedim.

Sahi bu araçların hiç istiap haddi yok mu? Bu tip yerlere gidilirken hep bu şekil sıkışık bir şekilde mi gidip geleceğiz? Bereket kazasız belasız gidilip gelindi. Ama testi kırılmadan tedbir almakta fayda var. Bu konuda tedbir ve önlemler almak için illa bir aracın kaza mı yapması gerekiyor? Bir araçla hayvan taşınırken bile o aracın bir taşıma sınırı olur. İnsan taşıma bu şekil ucuz olmamalı. Tasarruf yapılacaksa öğrencinin canı tehlikeye atılarak tasarruf yapılmaz. Uygun ve yeterli araç bulunamıyorsa gerekirse öğrenciler götürülmez. Zaten bedava taşıyorum. Bedava taşıma bu şekil olur denirse…kimse bedava gidelim derdinde değil. Gerekirse bedeli alınsın ama adam gibi taşınsın. Yetkililer bu konuda yaptığı tasarrufu lütfen başka kara deliklerde yapsın.

Bu şekil taşıma ile yetkililer bir iyilik yaptıklarını düşünüyorlarsa bu yapılan bir iyilik değildir. Bir eziyettir, rezilliktir. İnsan sağlığını ve güvenliğini hiçe saymamaktır. Kendileri böyle kalabalık bir araca binip beş dakikalık bir yolculuk yapsınlar. Eğer tahammül edebilirlerse öğrenciler bu şekilde gitmeye razı. Sadece biraz empati yapsınlar yeter…

Geleceğimizin teminatı çocuklarımıza verilen değer bu kadar ucuz olmamalı... 05/04/2017 

3 Nisan 2017 Pazartesi

Tabakhane Yolcuları *

Siz hiç tabakhane yolcusu gördünüz mü? Ya da biliyor musunuz böylelerinin kim olduğunu? Biliyorsanız ikinci baskı olacak ama bizde konunun önemine binaen "ettekraru ahsen velev kane yüz seksen*" denir. Bu durumda bildiğinizi bilmiyormuş gibi davranarak tecahül-i arif de yapabilirsiniz. Yok, eğer bilmiyorsanız tam yerine geldiniz…Siz bu muhteremleri tanıyorsunuz aslında. Yeter ki bir trafiğe çıkın.

Trafik işaretleri insanlığın bulduğu en güzel icatlardan biridir. Hele ışıklar... Kırmızı yanınca -her ne kadar hoşumuza gitmese de- kaos, kargaşa ve kazayı önler ve trafiğin düzenli bir şekilde akmasını sağlar.

Genelde kırmızılara yakalanırım. Sağ olsun hiç peşimi bırakmaz. Yeşilin yanmasını beklemeye koyulurum. Yerine göre 50 ya da 75 saniye beklediğim yerler olur. Ben bekleye durayım. Zaten işim yok. Zira 7/24 müsaitim. Ben müsait olabilirim ama bir başkasının zamanı çok önemlidir. Adam nasıl dursun öyle bir dakika kadar? Bu durumda adam ne yapmalı? Hemen ışığa yaklaşırken sağına soluna bir göz atar. İlk  olarak AB standartlarına göre -neredeyse- yol seviyesine indirilmiş kaldırım  çarpar gözüne. Kaldırımda yaya yoksa, herhangi bir araç da park edilmemişse eline geçen fırsatı kaçırmaz. Bir manevra ile  sağındaki kaldırımın üzerinden geçerek senin döneceğin tarafa hızlı bir şekilde geçiş yapar. Kazara yayanın biri araç yolundan yürümeyi bırakır da kaldırımdan o anda geçmeye kalkarsa bizim beyefendinin aracının altında kalmaması için hiçbir bahanesi olamaz. Bunlar gözü açık geçinen ve kendini akıllı sanan tiplerdir. Tabakhane yolcuları yani. Böyle bir geçiş buldu mu? Orayı kendine otoban yapar artık. Alışkanlık haline getirir. Hiç ışığa takılma derdi olmaz. Biz bekleye duralım. Atı alan Üsküdar'ı geçer böyle. Adam ne zamana kadar böyle devam eder? Bir cami duvarına işeyene kadar. Bu tiplerin acelesi ne ki diye düşünebilirsiniz? Ayıplamamak lazım.  Efendim bu tipler tabakhane yolcularıdır. Oraya yetişmeleri gerekiyor. Senin gibi boş değil. Bir dakikaları bile önemli. Sen boş olduğuna yan! Işıklarda beklemek benim gibi boş insanların işi.
***
Aracınla yine ışıktasın. Yeşilin yanmasını beklersin. Sen önündeki ışığa bakarken arkana yanaşan ise yaya ışığını takip eder. Yayanın yeşili kırmızıya döner dönmez arkandaki çok bilmiş tip önce bir selektör, ardından korna çalar. Ne oluyor, ben uyudum da ışığı es  mi geçtim diye tekrar ışığa göz atınca ışık sarıya yeni geçer. Sen dersin ki ardımdaki sürücünün çok acelesi var, beklemeye tahammülü yok. Neyi var deme artık. Malum...Bu da tabakhane yolcusu. Üstelik çok dikkatli. Gözünden de hiçbir şey kaçmıyor. Aslında mevcut polislerin işine son verip bu şekil dikkatli insanları almak lazım polisliğe. Akıl küpü adam. Zeka fışkırıyor her bir yerinden. Aracın camları kapalı olmasa da etrafa saçılan zekasından biraz faydalansak diyesi geliyor çoğu zaman insanın.
***
Şehir içindeki yollarımızın çoğu çift şeritli. Ama şeridin sağında ara ara park edilmiş araçları görünce zaten geriye tek şeritli bir yol kalır. Trafiğin belirlediği hız sınırına göre giderken arkandan acı acı çalan bir korna sesi, ardından selektör seni kendine getirir. Dikiz aynasından gördüğüne göre adam üzerine çıkacak. Sanırsın ki yol üstünlüğü olan ambulans. “Yolların hakimi benim. Çekil ayağımın altından. Yoksa çiğnerim” der gibi gelir. Eğer bir kuytu yer bulup sağa yanaşmazsan seni çiğner geçer. Yol vermezsen/veremezsen eli-ayağı, kolu-bacağı, dili-gözü, jest ve mimikleri gibi -Allah ne verdiyse- tüm organlarını kullanır. Aslında bu tipler yollarda eriyip gidiyor. Yazık oluyor bunlara! Halbuki iyi bir sinema oyuncusu olurlar. İşte bu tipler de aynı yolun yolcularıdır.

Tabakhane yolcuları çeşit çeşittir. Biliyordunuz aslında böylelerini. Hepsinin ortak özellikleri yangından mal kaçırır olmalarıdır. Başkasına saygısı olmayan, nefsine düşkün, sadece kendini düşünen, kural tanımaz tiplerdir. Çok uzakta aramayın. Etrafınızda bolca vardır. Maalesef birlikte yaşıyoruz bunlarla…03/04/2017

*Tekrar etmek güzeldir. Velev ki 180 kere de olsa…

* 08/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

31 Mart 2017 Cuma

Hangi birimiz yaşıtı bir ağacı olsun istemez! *


Mart ayı baharın başlangıcı. Aynı zamanda ağaç dikme mevsimi. Bu zamanda kamu kurum ve kuruluşları ağaç dikme seferberliğine katılır. Özellikle belediyeler öncülük yapar bu konuda. Genelde ağaç dikmeye  lise öğrencileri götürülür.

Karasal iklimin hakim olduğu İç Anadolu'da kuraklığımız eksik olmaz. Hem yağmuru çekecek, hem heyelan ve toprak kaymasını önleyecek tedbirler almamız gerekir. Bunun yolu da ağaç dikip onu yetiştirmekten geçer. Yetkililer de bunun farkında olmalı ki her yıl ağaç dikmede yarışır. Hatta bilmem kim hatıra ormanı diye de bir tabela çakılır. Hayırlı bir iştir. Yarış olmalıdır. Nedense yılda o kadar ağaç dikilmesine rağmen gözle görülür ne ormanımız var, ne de ağacımız. Çünkü diktiğimiz fidanların yanına bir daha uğramayız da ondan.

Küresel ısınmanın kendini iyice hissettirmeye başladığı günümüzde çoğu yıllarda hep kuraklık sıkıntısı yaşamaktayız. Bunun için hangi bölgeye, hangi toprağa hangi ağaç gider etüdü yapılmalı önce. Ardından ağaç dikmeden önce dikim alanının etrafı tel ile çevrilmeli. Usulüne uygun fidan dikiminden sonra damlama sistemi döşenmeli. Fidanlar büyüyüp tehlikelere karşı kendi kendini korur duruma gelinceye kadar mutlaka orman alanının bakımını yapacak yeteri kadar çalışan olmalıdır.

Devlet-millet el ele vererek ağaç dikiminde ciddi bir seferberliğe gidilmelidir. Bu konuda millet bilinçlendirilmeli ve duyarlı hale getirilmelidir. Bir insan ölünceye kadar ülkesine kazandıracağı ağaç sayısı belirlenmelidir. Örnek verecek olursak her doğan çocuk için nüfus cüzdanı çıkarılmaya gidildiği zaman ailesi daha önceden belirlenen yere ağaç bedelini yatırmalıdır. İlkokula, ortaokula, liseye ve üniversiteye başlarken, bu okulları bitirirken, evlenirken, asker vb yere giderken, iş yeri açarken, kamu veya özel işe girerken, emekli olurken devletin belirdiği yere fidan bedeli ödemelidir. Ölen kimse adına vereseleri yine ağaç bedeli yatırmalıdır. Yıllık belirlenen fidan bedelini ödeyen kişiye ödeme belgesi verilmelidir. Belgede dikilecek ağacın türü, mevkisi, ada, pafta ve parsel numarası yazılı olmalıdır. Kişi adına fidan dikilmeli, fidanın uygun yerine fidanın kime ait olduğu, ne zaman dikildiği yazılı olmalıdır. Dikilen her bir ağaç-orman alanı kendi haline terk edilmemelidir. Sulama işini yapacak, otları yolacak, ağaç diplerini açacak, yeri geldiği zaman budayacak yeteri kadar görevli istihdam edilmelidir. Burada çalışanların ücreti de alınan fidan bedellerinden karşılanmalıdır, ya da belediyeler eleman görevlendirmelidir.

Yıllar geçtikten sonra elindeki belgeye göre vatandaş kendi adına dikilen ağacı görmeye gitmeli, hatta altında piknik yapabilmelidir. Bu ziyaretinde geçmiş anılar bir bir gözünün önüne gelir. Kendisiyle yaşıt  olan ağacını gören kişi hatıralarıyla baş başa kalmalıdır. Hangi okula ne zaman başladığını, ne zaman bitirdiğini ağacının şeceresine bakarak geçmişi yadetmelidir.

Önerilerim belki birilerinize garip gelebilir. Ben ciddiyim bu konuda. İster dediğim şekilde ister bir başka şekilde mutlaka bu alana el atılmalıdır. İnsan hayatı kadar ciddi bir meseledir bu. Yeter ki devlet bu konuda yasal bir düzenleme yapsın. Hayatının her önemli safhasında kendi adına dikilip büyütülen ağaçları gören vatandaş, yapılan hizmeti görünce verdiği paraların boşa gitmediğini, bir hayra vesile olduğunun farkına varacaktır. Kendi adına dikilen ağacın bakımsız kalıp yetişmediğini gören vatandaş yetkililerden hesap soracaktır. Ne dersiniz? Var mısınız böyle bir işe? 31/03/2017


* 03/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde  ve ladik.biz de yayımlanmıştır.