20 Eylül 2016 Salı

Sevdim ben bu öğretmenliği


04.02.1992 yılında başlamıştım öğretmenliğe. 13 yıl boyunca Gaziantep-Nizip, Adıyaman-Kahta, Adana-Seyhan ilçelerinde liselerde öğretmen olarak görev yaptım. Ortalama 25-30 saat derse girdim haftada. Öğretmenliğimin en zevkli, en heyecanlı, en idealist yıllarıydı.

Öğretmenlik hayatım boyunca idarecilik yapmayacağım dememe rağmen branşıma memleketim kapalı olduğundan,  ikinci bir tayin hakkım olsun diye hiç aklımda yok iken müdürlük sınavına girdim. 24.01.2005 tarihinde müdür koltuğuna oturdum. 11 yıl boyunca   lise, ilköğretim  ve ortaokullarda yönetici olarak görev yaptım. Toplantılardan fırsat buldukça 2-6 saat arasında derse girdim, eğer buna ders denirse. Kafam meşgul ve iş yoğun iken girdiğim derslerdi. Zira yöneticilerin girdiği derslerden hayır gelmezdi. Bu yüzden bu aşamada girdiğim derslerden hiç haz almadım.

Koltuğa oturduğum andan itibaren yönetici olarak yaptığım görevden hiç hoşlanmadım. Çünkü yaptığımız idarecilikten ziyade evrak memurluğu idi. Yetkisi olmadan her türlü sorumluluğun verildiği bir makamdı zira. Öğretmenini, öğrencini, velini, servisçini, kantincini, personelini, muhitini, milli eğitimini aklına gelebilecek her kesimi memnun ve hoşnut edeceksin. Sen hep içine atıp dişini sıkacaksın. Sana kimse derdin nedir diye sormayacak, herkes hizmet bekleyecek, işinin olduğuna bakacak.  Sürekli değişen sisteme, mevzuata ayak uyduracaksın.  Fincancı katırlarını ürkütmeyeceksin. Sabahtan akşama okula kendini bağladığın gibi yeri geldiği zaman hafta sonu ve akşamları da okulda bulunacaksın. Okuldan ayrılsan da aklın orada kalacak... Sonu gelmeyen resmi yazılara süresi içerisinde cevap vereceksin... Gerekli gereksiz istekleri yaptıktan sonra fırsat bulabilirsen müdürlük yapacaksın...

Müdürlüğe geçtiğim andan itibaren sırtımdaki bu yumurta küfesinden bugün kurtulacağım, yarın kurtulacağım derken 2005'ten bugüne 11 yıl geçmiş. Dilimle söylediğimi 2016 yılında beynimde de bitirerek 22/07/2016 günü itibariyle öğretmenliğe döndüm. Yıllardır yapmadığım yaz tatilini de doya doya yaşadım.

01/09/2016 tarihi itibariyle mesleki çalışma için okulda bulundum. 19/09/2016 günü itibariyle bayramdan sonra öğretmenliğe yeniden adım attım. İlk günde 6 saat derse girdim. Okuldan ayrılırken öğretmenlik yıllarım gözümün önüne geldi. İçim huzurluydu, zevk de aldım girdiğim derslerden. Ben içten içe huzur duyarken biz sabahçı grubu savan idarecilerimiz öğlenci grubu almaya hazırlanıyorlardı. Acıdım hallerine gerçekten. Sabahtan beri odasında, koridorda gördüğüm yöneticilerin yüzü gülmüyordu. Kim onları nerede yakalamışsa bir şey istiyordu kendilerinden. Birinin işini yaparken diğeri sıra bekliyordu arkasında. Allah hepimizin yardımcısı olsun, hele de idarecilerin. Yanlarına gelenlerin kaçını memnun ettiler, kaçı kırgın ve kızgın ayrıldı kim bilir? Yaptıkları evrak memurluğu ve idarecilik dolayısıyla kaç dost edinebilecekler zaman gösterir. Çünkü idarecinin dostu olmaz. Bakmayın siz bir hevesle çoğu kimsenin yönetici olmak için çaba sarf ettiğine. Çünkü davulun sesi uzaktan hoş gelir hep.


İdareciliğe son noktayı koyarken,  kafamda taşıdığım bunca aradan sonra acaba yapabilir miyim endişesinin yersiz olduğunu anladım. İlerlemiş yaşıma rağmen ilk gün girdiğim dersten zevk aldım. Sınıflarda gözleri parıldayan öğrenciler gördüm, sorduğum sorulara cevap veren ve soru soran. Bundan önce 11 yıl boyunca iyi-kötü genelde büyüklerin işini yapmaya çalıştım. Şimdi sıra almaya meyilli küçük dimağlarda. Verimli olacağıma da inanıyorum. Daha ilk günden diyorum ki iyi ki dönmüşüm asıl mesleğime.  Darısı isteyenlere... 

Oh be! Dünya varmış... 19/09/2016

19 Eylül 2016 Pazartesi

Bugün okullu oldum*


Biliyorum; ailem, akrabalarım, öğretmenlerim, yöneticilerim, büyüklerim ve çevrem benden ve benim gibi okula başlayanlardan çok şey bekliyorlar. Bu da doğaldır. Bilin ki ben bunun farkındayım. Zaten bunun için buradayım. Uzun bir tatilin ardından başlangıçta biraz zorluk çekeceğim ama alışacağım. Çünkü okumaktan başka çarem yok. Ben gemileri yaktım da geldim buraya. Biliniz ki yaz boyunca kafam boşaldı. Doldurmaya geldim.  Fotokopi makinesi gibi her şeyi alırım. Ben bu okulun müşterisi ve iç paydaşı olarak yoğurulmaya hazırım. Dedim ya. Ben her şeyin farkındayım. Pekiyi büyüklerim siz ne istediğinizin ve ne yapmak istediğinizin farkında mısınız? Bana bir şeyler  vermeye hazır mısınız?

Dedim ya beynim boş. İyi-kötü her şeyi alırım. Bakmayın siz benim ilgisiz gibi göründüğüme. Siz belki farkındasınız ya da değilsiniz. Benim de sizden istek ve beklentilerim olacaktır. Hani siz,  ilk gün yapmamız gerekenleri sayarsınız ya. Teşekkür ederim ilgi ve alakanıza. Pekiyi ben sizden neler bekliyorum. Niçin hiç sormuyorsunuz? Kusura bakmayın. İşin başında benim de sizlerden isteklerim olacaktır. Dediklerime “Daha sen çocuksun, bilmezsin” diye kızacaksanız, sözümü ağzıma tıkayıp “Yaramaz bu çocuk” diye beni kara listeye alacak iseniz,  hiç konuşmayayım... Hazırsanız, söylüyorum:

Bana yasakladığınız hiç bir şeyi kendiniz de yapmayın, hem de gözümün önünde. Çünkü faydası olmaz. Yasaklara riayet ederim belki. Ama fırsatını bulduğum ilk anda yasakları çiğnerim… Siz büyükler serbest giyinirken bana bir numara küçük gelen,  tek tip, aynı renk formaları giymeye beni zorlamayın. Burası asker ocağı değil bir kere. Ben bir bireyim. Lütfen bu kıyafet düzenlemesini -artı ve eksileriyle birlikte- bir kere daha düşünün.

Toplumsal hayatta gücüme göre görev alayım. Bana sorumluluk verin, her şeyden önce bana güvenin. Takibi de elden bırakmayın. Beni hazır yiyici olarak yetiştirmeyin. Yarış atı gibi sadece sınavlara hazırlamayın. Hayata da hazırlayın. Çocukluğumu da yaşayayım biraz. Sadece bilgi yüklemeyin. Analiz yapmama, beynimi kullanmama ve analitik düşünmeme de fırsat verin. Seçenekleri verilmiş, test tekniğine dayalı, bol soru çözdürmekten ziyade açık uçlu sorularla zorlayın beni… Bana evde, okulda sadece nasihat etmeyin. Çünkü bir kulağımdan girer, öbüründen çıkar gider. Hepiniz bana yaşantınızla örnek olun. Benim aklımda kalacak olan sadece davranışlarınızdır. Öğretmenim not vermede ve öğrencilere davranışlarında adil olmazsa ben de adil olamam. Evimde kavga varsa benden uslu bir davranış beklemeyin. Yaptığım davranışı görünce “Nereden öğrendi bu çocuk bunu” demeyin. Ben aklınıza gelebilecek her türlü kötülüğü yaşadığım ortamdan yani annemden, babamdan, arkadaşlarımdan, öğretmenlerimden, çevremden, görsel ve yazılı medyadan… alıyorum bilesiniz. Çünkü ben iyi bir alıcıyım.

Derslerime düzenli, tertipli çalışmam isteniyorsa çalıştığım odanın yanında gecenin bir vaktine kadar dizi izlenmesini istemiyorum. Beşikten mezara ilim öğrenilecekse buyurun beraber öğrenelim. Takviye ders, özel ders ve yardımcı kaynaklarla boğmayın beni. Alacağım kadar yük yükleyin bana. Siz hafta sonu tatilinizi yaparken beni erkenden etüt merkezi gibi yerlere göndermeyin. Eğer bilgiyi dışarıdan alacaksam bu okullar niye var, bana söyler misiniz? Okulları, dışarıdan takviyeye ihtiyacım olmayacak şekilde donatın o zaman. Siz akademik ve din eğitimini olması gereken yerin dışına ihale ederseniz biz daha nice nice 15 Temmuzlara maruz kalırız, haberiniz olsun.

Okuluma sabah erkenden gitmek, akşamın geç vaktinde gelmek istemiyorum. Giderken üzerime Güneş doğmalı, gelirken de hava aydınlık olmalı. Şu ikili öğretimden bıktım usandım artık. Okul mu kiralarsınız… Ne yaparsınız?  Bilmem. Ama lütfen bir çözüm bulun.

Ben derslerime hazırlıklı geleyim. Yeter ki durmadan “Çalış, çalış” demeyin. Ama siz de hazırlıklı gelin. Derse gelince “Nerede kalmıştık çocuklar? Haydi sen oku” demeyin. Adımla hitap edin bana.  Zira geçen yıl öğretmenim bir sene boyunca adımı öğrenemedi  maalesef.

Haftalık ders toplamı biraz  fazla değil mi? Hiç azaltmayı düşünüyor musunuz? Hazmedilmeden öğrenilen çok bilgi, bilgi yığınından ibaret olsa gerek. El insaf Bakan Amca!

Servisçi amca! Aracı kurallarına göre sür, başkasıyla rekabet etme, fiyat belirlerken de biraz insaflı ol… Kantinci amca! Kantini yüksek kiraya tuttum diye hıncını benden çıkarma, fiyatların makul olsun, temiz olsun, kaliteli olsun. Kazancın  bol ve rızkın helal olsun.

Büyüklerim! Yazdıklarımdan dolayı kızmayın bana. Biliyorum siz benim iyiliğimi istiyorsunuz. İnanın ben de çok iyi niyetliyim. Bu kadar iyi niyetten doğru ve doğrular ortaya çıksın artık… Kazanan ülkem olsun. Hepinizin yeni eğitim ve öğretimi hayırlı olsun. 19/09/2016

* 21.09.2016 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayınlanmıştır.




18 Eylül 2016 Pazar

Tabiat boşluk kabul eder mi?



2001-2002 yıllarında Adana’da çalışırken bir vesileyle yolum Yehova Şahitleriyle kesişti. Temsilcisini davet ettim. Eşiyle beraber geldi evime. Tanıştık. Sigorta işleriyle uğraşan kendisinin  ve eşinin adı Müslüman ismiydi. Her ikisi de Türkçe konuşuyorlardı. Temsilcinin aksanından yabancı olduğunu anladım. Ama eşi Türk idi. Geçmişini sordum eşine. “Namaz kılar oruç tutardım sonradan Yehova oldum” dedi. Bana kendi inançlarını anlatan bir-kaç risale hediye ettiler. Biraz oturduktan sonra Kitabı Mukaddes’ten bazı bölümler okuyabilir miyim” dedi temsilci. Elbette dedim. Daha önceden fosforlu kalemle çizilmiş İncil’in bazı bölümlerinden cümleler okudu bana. Okuma işi bittikten sonra Kitabı Mukaddes’ten -daha önce okuyup notunu aldığım- bazı bölümlerle ilgili sorular sordum. Kitabınız peygamberlere hakaretlerle dolu soruma “İsa dışında tüm peygamberler günahkar” cevabını verdi. Sonra vedalaşıp ayrıldık.
***
Bir kaç ay sonra okulumun müdür yardımcısı: “Biriyle tanıştıracağım” diye odasına çağırdı. Misafir, Güney Koreli biri idi. Adana’da misyonerlik çalışması için bulunuyormuş, adını da değiştirmiş Musa ismini almış. Kendisine daha önce hangi inançta olduğunu sordum. Konfüçyüs olduğunu söyledi. Sonradan araştırarak Hristiyan olduğunu belirtti. İslam’ı da araştırdın mı dedim. “Araştırdım” dedi. Neyini beğenmedin İslam’ın deyince, “Çok evlilik içime sinmedi” dedi. O devirde birden fazla evlilik bir realiteydi. Batıda da vardı. Eğer İsa peygamber de yaşasaydı o da birden fazla evlenebilirdi” cevabıma “Belki” dedi. Adana’da kaç tane kilise eviniz var dedim. 50 tane dedi. Ayrıldık.
***
Adana’da bir başka okulda ders tamamlamaya gittim. Ramazan ayı idi. Okulda az sayıda oruç tutan öğrencilerden biri geldi yanıma. “Hocam ben Hristiyan olmaya karar verdim” dedi. Çok mu beğendin Hristiyanlığı, derdin ne? Çünkü sen orucunu bile tutuyorsun, dini bilgin de ileri derecede dedim. “Yok hocam Hristiyanlığı beğendiğimden değil. Ben Güneydoğuluyum. Ailem orada. Ben burada ağabeyimin yanında kalıyorum. Geçen gün bana ‘Başının çaresine bak, sana bundan sonra bakamayacağım, kendine yer bul’ dedi. Şimdi ne yapacağım bilemiyorum. Niyetim yurt dışına gitmek. Bunun için de Hristiyan olacağım. Çünkü dışarıya başka türlü gitmem mümkün değil. Geçen gün bir arkadaşım kiliseye gidip hristiyan olunca ona pasaport çıkarttılar. Dinimi değiştirirsem bana da yardımcı olacaklar” dedi. Dilimin döndüğünce yaptığının yanlış olduğunu izah etmeye çalıştım. Daha lise çağındaki  genç ne yaptı sonraları bilmiyorum.
***
2000’li yıllarda başımdan geçen üç tane üzücü anekdot. Güzel ve mükemmel dinimizi anlatamıyoruz, belki de yaşayamıyoruz. Ülkem yabancıların cirit attığı bir yer. Batılılar iyi bir saha çalışması yaparak ülkemde faaliyetlerde bulunuyor. Anlattığım anekdotlarda yabancıların bizim Müslüman insanımızı kendi inançlarına döndürme çalışması var hep. İlk iki olayda muhatap olduğum kişiler özel olarak yetiştirilip ülkeme gönderilmiş kişiler. Konuşması, giyimi, davranışları çok insancıl. Konuşacağı alanları biliyorlar, kitaplarından okuyacağı yerleri biliyorlar. İşini bırakıp ayağına kadar da geliyorlar. Üçüncü olayda; kalacak yeri olmayan genci ne şekilde kendilerine çekeceklerini de biliyorlar. Düşündüm de kendi ülkemin insanı sahipsiz. Tabiat boşluk kabul etmiyor. Adamlar boşluğu buldu mu affetmiyorlar. Biz kendi insanımıza sahip çıkmaktan aciziz. Biz hep aynı kulvar ve menzile giden  insanımızı kendimize çekmeye çalışıyoruz, yeni insanları kazanacağımız yerde. Tıpkı GSM operatörlerinin yaptığı gibi.

Farklı kulvardaki insanlara yaşantımızla örnek olarak ulaşmamız lazım. Belki de adam adama markaj yaparak... Güzel bir üslupla, güzel bir iletişim ve ikna edici bir yöntem  kullanarak yeni insanları İslam’la buluşturmamız lazım hem de ayağımıza beklemeden biz onlara giderek... 18/09/2016