12 Haziran 2016 Pazar

Devlette istatistikler ne işe yarar?

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığında bir bürokrat bize devletin eskiden nasıl istatistik yaptığını ve bürokrasinin işleri takip etmesindeki duyarlılığı çok güzel bir örnekle anlattı.

Bürokratın anlattığına göre bir dönem Tarım Bakanlığı, İl Müdürlükleri'ne bir yazı yazar ve "İlinizin bulunduğu bölgedeki karga, yaban domuzu, üveyik gibi tarımsal üretime zarar veren yabani hayvanların sayısını çıkartın bize yollayın" der ve  komedi bu noktada başlar. Sayım işleminin devamını Referans gazetesinin başkent kulisinden aktarıyoruz:

İl müdürlerini alır bir düşünce... Adı üstünde zararlı ve yabani hayvan bunlar. Nasıl sayacaksın? Sonunda kendi aralarında 'istişare' ederek bir formül bulurlar. Buna göre bölgenin büyüklüğüyle orantılı olarak her il müdürü bir rakam yazıp bakanlığa yollar. Kimi 30, kimi 20 yaban domuzu olduğunu bildirir. Aradan 1 yıl geçer, "Ses seda çıkmadı Bakanlık'tan..." diye
sevinirlerken biz yazı daha... "Bölgenizdeki yaban domuzlarının son durumu nedir? Şayet  sayıları 150'yi aşarsa 'sürek avı' başlatın."

Sürek avı başlaması için gerekli bürokratik işlemler ve nasıl ekipler oluşturulacağı, vurulan domuzların kuyruklarının kesilerek ispatlanması gerektiği gibi formaliteler sıralanır. İl müdürleri yeni sayıyı, hayvanların çoğalabileceği varsayımıyla 5'er, 10'ar artırıp bildirmişler.  İş, yıllarca böyle devam etmiş. Bürokratımızın tayini bir gün Tunceli Tarım İl Müdürlüğü'ne çıkmış. Göreve başlamasının ardından yine bakanlığın aynı yazısı... Hemen, bir sene önce gönderilen yazıyı çıkarmış ki ne görsün. Domuz sayısı 149... Domuzu 1 tane artırsa sürek avı başlamak zorunda kalacak. Hayvanların kuyrukları, ödenek... Kendi kendine (Ben bu sayıyı 50'ye düşüreyim, kimse fark etmez) demiş ve yazıyı göndermiş.

Bir ay sonra Bakanlık'tan bir yazı. Yazıda (Geçen yıl bölgenizde yaban domuzu sayısı 149 idi. Siz 50 olduğunu yazmışsınız. Ne oldu 99 yaban domuzuna...) diye soruluyor. Bürokrat oturmuş ve düşünmüş, bir formül bulup Bakanlığa yazmış. Yazıda, (Evet geçen yıl sayı 149'du. Ancak sayıları artınca köylüler resmi olmayan yollardan sürek avı başlattılar, hiçbirini de vuramadılar. Domuzlar sınır ilimiz olan Erzincan'a geçti) demiş. Bürokratın belirttiğine göre "Hayvanları vurduk" dese, Bakanlık kuyruklarını isteyecek.

Bakanlık hemen olayın takipçisi olmuş ve Erzincan il müdürüne bir yazı yazmış. Yazıda (Bölgenizde 100 yaban domuzu olduğunu yazıyorsunuz. Ancak Tunceli İl Müdürlüğü 99 adet  domuzun bölgenize geçtiğini bildirdi. O hayvanları bulun. Sayı 150'yi aştığı için de hemen ekipleri toplayarak sürek avı yapın) diyormuş. Erzincan İl Müdürü düşünmüş ve Bakanlığa cevap yazmış. Cevapta, (Evet doğrudur. Tunceli'nin 99 domuzu sınırımızdan girdi. Ancak hızlarını alamayarak sınırımızı aşıp Erzurum il hudutlarına geçtiler) deyip işin içinden sıyrılmış. Bakanlık hemen Erzurum İl Müdürlüğü'nden hayvanların bulunup sürek avı başlatılmasını istemiş. Erzurum İl Müdürü Erzincan il müdürünü arayıp olayı sormuş, akıl almış. Bakanlığa (Doğru. 99 domuz bölgemize girdi ancak peşlerine düştük, ancak Ağrı İl Sınırına girdiler) demiş. Bakanlık bu kez Ağrı il müdürlüğüne bir yazı yazmış.

Ağrı il müdürü Erzurum il müdürünü aramış. Ve o da bakanlığa (Evet doğru bizim sınırdan girdi ama ülke sınırlarını aşıp Ermenistan'a geçti) diyerek olaya Tarım Bakanlığı nezdinde bir son vermiş.
Bürokratımız (artık Dışişleri Ermenistan'ı aramış mıdır bilmiyorum. Ama biz envanter işinden böyle sıyrıldık) diye kurnazca gülümsüyordu...



İyilikleri kuma, kötülükleri kayaya yazar olduk artık...



Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır:

Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kumun üzerine şu sözleri yazar:

BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BANA BİR TOKAT ATTI.´

Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Tam selamete çıktıktan sonra bir kaya parçası üzerine su sözleri kazır:

BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİM HAYATIMI KURTARDI.´

Tokadı vuran ve sonra en iyi arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der: Senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama şimdi kayaya kazıyorsun, neden? 

Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir. Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin.

İNCİNMELERİMİZİ KUMA, GÖRDÜĞÜMÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI

ÖGRENELİM.

Otobüste üç ihtiyar delikanlı

Dün 18.30 suları Yaka otobüsüne orta kapıdan binebildim. Çünkü otobüs tıklım tıklım. Yolcunun yoğun olduğu bu saatte hikmeti bilinmez bir şekilde küçük otobüs verilmişti nedense. Orta kapıdan inenlere yol açmak için ben de onlarla birlikte indim, ardından tekrar bindim. Otobüs biraz boşalınca kapıdan biraz orta yere doğru yer bulabildim. Bir de ne göreyim 75'ini devirmiş üç ihtiyar delikanlı orta yerde düşmemek için sırtlarını pencereye vermiş, iki elleriyle demirlere tutunup ayakta yolculuk yapmaya çalışıyorlar. Otobüse bir göz gezdirdim acaba oturanlar bu ihtiyarlardan daha mı yaşlı diye. Nerede? Oturan şanslılarımız bu ihtiyar delikanlılardan bedenen genç ama ruhen daha yaşlı idiler.

Kendilerine selam verdim. Daha dönüt almadan: Hah gençler işte hep böyle olacaksınız, büyüklerinize yer vereceksiniz. Zaten büyükleriniz ayakta iken sizin oturmanız doğru olmazdı. Sizi tebrik ederim dedim. İki tanesi sağına soluna bakındı, acı acı gülümsediler. Üçüncüsü: "Ahir zaman dedikleri bu olsa gerek" dedi. Bu şekilde sizin bir fotoğrafınızı çekip sanal alemde paylaşayım dedim. Birlikte gülüştük.  Bir durak sonra da indiler.

Mevsim yaz, günlerden bir Ramazan günü idi bu bildik manzaranın olduğu an. Ardımızdan gelen gençlik adına üzüldüm gerçekten. Aslında daha otobüse binen ihtiyarı görür görmez yer vermek için ayağa kalkan gençlerimizin sayısı da az değil. Nedense bu gün yer vermeyen gençlerimizle doldurulmuş otobüs. Kim bilir belki de iftara yakın oruç tutmakta zorlandılar. Zaten oruç tutarak bir iyilik yaptılar. Bir günde bir iyilik yeter, ayrıca büyüklere yer verip ikinci bir iyilik yapmayı ihtiyaç hissetmediler.

Ne diyelim, canlarınız sağ olsun gençler! Sizler bizim geleceğimizin teminatısınız. Bu ihtiyarlar geldiler gidiyorlar, yaşamışlar yaşadıkları kadar. Önemli olan sizin rahatınız. Bu yaşlılar bindikçe, siz onları gördükçe görüntü olarak sizi rahatsız ediyorlar ama ne yapacaksınız, bu kadar rahatsızlığa tahammül edeceksiniz artık. Bu ihtiyar delikanlılar geçmişte bir çok konfordan mahrum olarak büyüdüler. Siz hiç çekmediniz şu ana kadar. Bundan sonra da çekerseniz hayat çekilmez olur.

İyi yolculuklar. 12/06/2016