Ana içeriğe atla

Otobüste üç ihtiyar delikanlı

Dün 18.30 suları Yaka otobüsüne orta kapıdan binebildim. Çünkü otobüs tıklım tıklım. Yolcunun yoğun olduğu bu saatte hikmeti bilinmez bir şekilde küçük otobüs verilmişti nedense. Orta kapıdan inenlere yol açmak için ben de onlarla birlikte indim, ardından tekrar bindim. Otobüs biraz boşalınca kapıdan biraz orta yere doğru yer bulabildim. Bir de ne göreyim 75'ini devirmiş üç ihtiyar delikanlı orta yerde düşmemek için sırtlarını pencereye vermiş, iki elleriyle demirlere tutunup ayakta yolculuk yapmaya çalışıyorlar. Otobüse bir göz gezdirdim acaba oturanlar bu ihtiyarlardan daha mı yaşlı diye. Nerede? Oturan şanslılarımız bu ihtiyar delikanlılardan bedenen genç ama ruhen daha yaşlı idiler.

Kendilerine selam verdim. Daha dönüt almadan: Hah gençler işte hep böyle olacaksınız, büyüklerinize yer vereceksiniz. Zaten büyükleriniz ayakta iken sizin oturmanız doğru olmazdı. Sizi tebrik ederim dedim. İki tanesi sağına soluna bakındı, acı acı gülümsediler. Üçüncüsü: "Ahir zaman dedikleri bu olsa gerek" dedi. Bu şekilde sizin bir fotoğrafınızı çekip sanal alemde paylaşayım dedim. Birlikte gülüştük.  Bir durak sonra da indiler.

Mevsim yaz, günlerden bir Ramazan günü idi bu bildik manzaranın olduğu an. Ardımızdan gelen gençlik adına üzüldüm gerçekten. Aslında daha otobüse binen ihtiyarı görür görmez yer vermek için ayağa kalkan gençlerimizin sayısı da az değil. Nedense bu gün yer vermeyen gençlerimizle doldurulmuş otobüs. Kim bilir belki de iftara yakın oruç tutmakta zorlandılar. Zaten oruç tutarak bir iyilik yaptılar. Bir günde bir iyilik yeter, ayrıca büyüklere yer verip ikinci bir iyilik yapmayı ihtiyaç hissetmediler.

Ne diyelim, canlarınız sağ olsun gençler! Sizler bizim geleceğimizin teminatısınız. Bu ihtiyarlar geldiler gidiyorlar, yaşamışlar yaşadıkları kadar. Önemli olan sizin rahatınız. Bu yaşlılar bindikçe, siz onları gördükçe görüntü olarak sizi rahatsız ediyorlar ama ne yapacaksınız, bu kadar rahatsızlığa tahammül edeceksiniz artık. Bu ihtiyar delikanlılar geçmişte bir çok konfordan mahrum olarak büyüdüler. Siz hiç çekmediniz şu ana kadar. Bundan sonra da çekerseniz hayat çekilmez olur.

İyi yolculuklar. 12/06/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde