20 Şubat 2016 Cumartesi

Cinayetlerden katliamlara*


 
            Gün geçmiyor ki; kan akmasın, bombalar patlamasın, terör eylemi, canlı bomba saldırısı olmasın, intihar eylemcisi ortaya çıkmasın, bomba yüklü araçlar infilak ettirilmesin.
            Sonuç: Masum insanların hunharca öldürülmesi, geride gözü yaşlı, öksüz ve yetim kişilerin bırakılması, yaralananların özürlü ve sakat kalması...vs.
            Kabil'in Habil'i öldürmesiyle aktı ilk kan yeryüzünde. Öldürür öldürmez de pişmanlığını duydu. Ama iş işten geçmiş, ok yaydan çıkmış, “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürülmüştü” bir kere.
Ardından savaşlar yaptık mübareze usulü: Göğüs göğüse. Meydanlar okuduk birbirimize. Güç-kuvvet denemesi yaptık şu fani dünyada. Şecaat  ön plana çıktı bazen.
            Ne zaman ki ateşli silahlar çıktı; mertlik bozuldu. Ardından bombalar, atom bombası vb patlayıcıların hepsi insan öldürmek için icat edildi. Eski savaşlar bir iki saat içerisinde biterken şimdiki savaşlar yıllar yılı devam ediyor. Eskiden öldürülenlerin sayısı sayılabilirken şimdilerde toptan katliamlar  vasıtasıyla saymayı unuttuk.
Şimdinin modası da canlı bomba, intihar eylemciliği. Öldüreceği insanın kim olması önemli değil. Kalabalık yerler olsun yeter. Sabah uyandığımızda inşallah bugün bombalar patlamaz dedik. Eğer patlamışsa 5-10 kişi ölünce; iyi, şükür fazla değilmiş demeye başladık. Hepimiz ölümle burun buruna yaşıyoruz. 3-5 süper güç adı verilen sömürgeci devletlerin; oyuncağı, mantar tarlası haline geldi dünya. Kana doymayan devletlerimiz var. O devletler adına çalışan taşeron örgütlerimiz var. Aklını, beynini kiraya vermiş, canlı bomba olacak iki ayaklı insan müsveddelerimiz  var. Kalabalıkları havaya uçuracak malzeme, materyal ve insan(!) gücümüz de var. Her şeyimiz var. Geriye kaldı: Kan... Oluk  oluk kan akıtıyoruz. Kana doymadık gitti. Kimi, niçin, neden öldürüyoruz hesabı yapmıyoruz artık. Müslim’de geçen bir Hadis’de Peygamber Efendimiz “Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, insanlara öyle bir zaman gelecek, katil niçin öldürdüğünü, maktül de niçin öldürüldüğünü bilmeyecektir. Buyurmaktadır. Zaman işte bu zaman.
İlk kanı akıtan Kabil’i düşünüyorum da, bu günün insanından daha mertmiş. Kardeşi Habil’in yüzüne; “Seni öldüreceğim” demişti. Habil’i düşman bellemişti. Şimdiki vampirlerin düşmanı insanoğludur. İnsanlıktır.  A şahsına kızıyor. Hıncını  diğer insanlardan alıyor hem de sinsice. Kabil bir kişiyi öldürmüştü. Onun soyunu devam ettiren soysuzlarda ise sayı sınırı bile yok. Nedametse zaten olmaz. Çünkü öldürdükleriyle beraber kendi de gidiyor. Hem de pisi pisine. “Paranın dini imanı olmaz” derlerdi. Buna bir de terörün de dini imanı yok demek lazım.

Geçici dünyayı, hayatı paylaşamıyorduk nedense. İyi ki Allah Teala bizi fani yaratmış. Bir de ebedi olsak neler yapmazdık ki. Yeryüzünde taş üstüne taş bırakmaz. Nerede bir hemcinsimiz var. Yok edip geçer giderdik.  Bu canlı bomba olan eblehlerin; dini, imanı yok. Ahirete zaten inanmıyorlar. Müslüman, Hristiyan olamaz. Hiçbir dinin mensubu olamaz. Çünkü hiçbir doğru din ölümü emretmez. Ebedi alemin olduğunu düşünen bir başka cana kıyamaz. O zaman bu salakların bu dünyayı ebedi âlem  olarak görmeleri, yaşayabildikleri kadar dünyadan haz almak için çabalamaları gerekir. Fakat ne var ki insan görünümlü bu yaratıklar kendilerini de yok ediyorlar hem de daha baharlarında. Ne yazık ki “Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan akıtacak birini yaratacaksın” diyen melekleri haklı çıkardı bu canavarlaşmış insan görünümlü beyinsizler.

Hangi inançtan, hangi meşrepten, hangi gruptan, hangi ırktan olursak olalım. Gelin hep birlikte bu  şemsiyemizi bir tarafa bırakalım;  önce insan olmayı deneyelim. Çünkü insan olmadan hiçbir inançtan olmayı biz beceremeyeceğiz. İnsan olalım ki içimizdeki bizden görünen iki ayaklı insan müsveddeleri ortaya çıksın. İnsan olamıyorsak bari dört ayaklı olalım. Çünkü el’an, “Esfeli safilin” mertebesindeyiz. Hayvanların daha aşağısı yani. Az bir gayretle onların seviyesine çıkabiliriz belki…
*20/02/2016 tarihinde Anadoluda Bugün gazetesinde yayınlanmıştır.

19 Şubat 2016 Cuma

Daha neler göreceksiniz neler!...



Otobüste okulunun müdüründen dert yanan iki öğrenciye kulak misafiri olur bir maarif müfettişi.

Öğrenci, arkadaşına:
-Bizim müdür ne biçim adam oğlum öyle!
-Ne yaptı ki?
-Odasına vardım. Yerinde oturuyordu. Ben gelince ayağa kalkmadı. Ne biçim müdür bu...
-...
Bundan sonra çocukları dinleyen maarif müfettişimizi dinleyelim:
-Arkadaşlar öğrencilerin sizden bu şekilde beklentileri var. Kalkıverin ne olur!..

Güler misiniz ağlar mısınız? Buyurun buradan yakın.

Halen okul müdürlüğü yapan arkadaşlara duyurulur. Görevlerinizden bir tanesi daha belli oldu. Hayırlı olsun.

Aslında müfettiş eksik bıraktı. Öğrenciyi ayakta karşıladıktan sonra kapıya kadar da uğurlamak gerekiyor. Oturma esnasında çayı ve kahveyi de eksik etmeyin sayın müdürlerim. 19/02/2016

18 Şubat 2016 Perşembe

Bu kız paranın kıymetini bilir


Geçen hafta seminer dolayısıyla bulunduğum bir otelde her akşam çay servisi yapan hamarat bir kız gördüm. Hamaratlığının yanında nazikliği ve kibarlığı dikkatimi çekti. Çalışmasından bu işi sürekli yapıyor ve işini de  severek yapıyor imajı edindim.

Yine bir akşam seminer bitimi otelin lobisinde kursiyerlerle beraber otururken adını bilmediğim kızımız çay getirdi. Oturanlardan biri, “Kızımız üniversitede öğrenci” deyince dikkat kesildim. Hangi okuldasın soruma “Hukuk son sınıf öğrencisiyim. Yarım dönemim kaldı” dedi.

Anlaşılan tatillerde fırsat buldukça çalışıyordu. Çalıştığına göre ihtiyaç sahibi olmalıydı. Böylesi yerlerde hiç kimse zevkine çalışmazdı hem de gecenin geç vakitlerine kadar. Hem çalışıyor hem de okuyor. İnsan yeter ki okumak istesin. Demek ki imkansızlıklara rağmen okuyabiliyor. Ekmeğini taştan çıkartıyor. Ailesine de yük olmuyor. Gözümde bir kat daha değeri arttı. Bu kız alın teriyle kazandığı parayı harcarken de tasarruflu harcar. Çünkü emek sarf edilerek kazanılan paranın kıymeti daha iyi bilinir. Helal olsun.

Yazıyı okuyunca ne var bunda. Böylesi değişik işlerde çalışan öğrenciler var diyebilirsiniz. Doğrudur. Fakat ben de nice insanlar bilirim parasızlıktan dolayı okuyamadım diyen. Yine nice insanlar bilirim üniversiteyi bitirdikten sonra her hangi bir yere atanamayıp evde bekleyen kişiler. Piyasada iş bulunsa da kolay kolay çalışmaya yanaşmayan. Niçin çalışmıyorsun deyince “İş yok” cevabı alıyorsun. Şurada şöyle bir iş var deyince de “Ben üniversite mezunuyum” diyen.
Aslında sadece ihtiyaç sahibi olan değil. Çocuklarımızı lise 3’den itibaren ve üniversite öğrencilik yılları yaz dönemlerinde bünyelerine uygun bir işte çalıştırmak lazım. Hem aile bütçesine katkıda bulunur. Hem de okul dışında gerçek hayatı öğrenir. Okul zamanı kazandığı parayı harcarken alın terleterek kazandığı için parasının kıymetini daha iyi bilir. Hem de her hangi bir işi öğrenmiş ya da işe yatkın hale gelmiş olur. Okul bittikten sonra mesleğine uygun atanamazsa en azından yatkın olduğu işte çalışabilir. Biliyorsunuz her yıl 2 milyona yakın öğrenci üniversite sınavına girer. İlk 200 bine giren öğrenciler iş bulacak bir bölüme yerleşiyor. Yani bu demektir ki, her yıl 1.800.000 gencimiz üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulamazlar ordusuna katılıyor.

Çocuklarımız tatil dönemlerinde çalışsın derken her bir bireyin iş hayatında, geleceğinde B planı olmasıdır kastım. Bu gün çocuklarımızı yetiştirirken tek taraflı yetiştiriyoruz. 22-23 yaşına kadar okumaktan başka hiçbir iş yapmamış bir gencimiz bu yaştan sonra mesleğiyle ilgili çalışmaktan ziyade ne yapabilir. Hangi birimizin icra ettiği işle ilgili garantisi vardır. Dün Irak’da, bugün Suriye’de nice iyi işi olanlar, üniversite mezunu olanlar, devlette ya da özel sektörde iyi bir maaşla çalışanlar işlerini ve maaşlarını kaybettiler. Bugün aramızda  bir çoğu yok  bahasına çalışıyorlar. Bugün onların başına gelenlerin yarın bizim başımıza gelmeyeceğine dair bir garantimiz var mı? Maazallah bir savaş her türlü işimizi, aşımızı kaybetmemize sebebiyet verebilir.

Niyetim felaket tellallığı değil, bilesiniz. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin sorumluluk almalarını istemekten ibarettir. Peki bugünkü eğitim sistemimizde bu mümkün mü? Maalesef mümkün gözükmüyor. Benim çalışsın dediğim yaş olan 11. Sınıftan itibaren çocuklarımız etüt, takviye ders, kurs almakla meşgul. Üniversiteyi kazandıktan sonra da KPSS’ye hazırlanmaya devam ediyor.

Esas hayat okulları bitirdikten sonra başlıyor haberiniz olsun. Allah kimseyi işsizlikle imtihan etmesin. 18/02/2016