29 Ocak 2016 Cuma

Kız istemenin böylesi

 Kız istemenin böylesi

Kız istemenin kendine has farklı farklı isteme şekilleri var. Nasıl istenirse istensin. Nasipse oluyor. Nasip değilse bir başka kapıda nasip aranıyor. Buraya kadar her şey normal. Aşağıda anlatacağım kız isteme şekli  her türlü kız istemeye şapka çıkartır cinsten.

Anne oğluna eş adayı için bir kapıyı çalar. Kız tarafı yakın ilgi gösterir. Hoşbeşten sonra damat adayının annesi: “Kızınıza talibiz, oğlumuz da liseyi bitirdi. Üniversiteyi kazandı. Biraz okuduktan sonra terk etti. Yani okumak istemedi. Askerliğini yaptı geldi. Halen …firmasında çalışıyor. Orada çalışanlara …ci deniyor. Gerçi …cide çalışanlara kimse kız vermiyormuş ama siz ne dersiniz?” şeklinde konuyu açar . Kızın annesi de “Nasipse olur. Hayırlısı olsun. Kız-oğlan birbirini görsün” cevabı verir.

Bir hafta sonrası kız-oğlan birbirini görür. Görüşme olumlu  bir seyir izler. Halen her iki taraf da bir haftalık sürede birbirini araştırmakla meşgul. İşler tıkırında gidiyor. Hayırlısıysa olacak gibi, bir aksilik olmazsa eğer.

Gördünüz mü kız isteme şeklini. “Benim oğlum şurada çalışıyor. Orada çalışanlara …ci deniyor. Kimsede kız vermiyor denmesine rağmen işler olumlu bir şekilde ilerliyor.


Sen sen ol. Oğlumu evereceğim. Kız nasıl istenir diye düşünme. Al sana bir isteme şekli. 29/01/2016

25 Ocak 2016 Pazartesi

Tanrı misafirini bir gece misafir etmenin bedeli=5 bin lira

Tanrı misafirini bir gece misafir etmenin bedeli=5 bin lira

2001-2002 yılı ocak ayı idi. Adana’da çalışırken bir akşam Konya’dan bir yakınım aradı: “Misafir kabul eder misin diye.” Olur dedim. Akşam iki aile çocuklarıyla beraber evime misafir oldu.

 Misafirlerim Gaziantep’den  Konya’ya  gitmek için  yola çıkmışlar. Konya’dan “Aman gelmeyin Pozantı- Konya yolu buzlu, don, yollar çok tehlikeli. Adana’da kalın” şeklinde bir telefon gelince Adana’da geceyi geçirmek zorunda kalmışlar. Misafirlerime evde olanı  ikram ettik. 2+1 olan evimin 2 odasını misafirlerime ayırdım geceyi geçirmeleri için. Bir odada da 6 kişilik bir aile olan Yüce ailesi kaldık.

Sabahleyin hava raporlarına baktım. Hava şartlarının yolculuk yapmalarına müsait olmadığını, bu gün de kalmalarını teklif ettimse de kabul etmeyip yola koyuldular. Vedalaştık.

2005 yılında Konya’ya nakil oldum. Kiralık eve bakacakken bir dostum: “Kiraya oturursan bir daha ev alamazsın. 20-25 bin liralık bir ev bul. Eş-dosttan borç alarak sana bir ev alalım” deyince hafta sonları satılık evlere bakmaya başladım cebimde harçlığım dışında para olmadan.

Çevremdekilere ev lazım, satın alacağım dediğimde, “Ne kadar paran var” dediler. Param yok, önce evi bulacağım sonra da parayı deyince gülüp geçtiler. Giderken de arkalarına bakmadan gittiler. Değişik muhitlerde farklı evlere baktım. Aşkan mahallesindeki vereseli bir evin satılık olduğunu duydum. Yaşlı bir teyze oturuyordu evde. Vereselerinden muhatap olduğum kişi, “25-27 bin liraya satarız. Yaz gelsin, konuşuruz dedi.

Gel zaman git zaman yaz mevsimi 10 verese bir araya gelip evi satmaya karar vermişler. O anda Yalova’da seminerdeydim. “Evi satıyoruz. 35 bin lira istiyoruz” diye bir telefon geldi. Kendilerine 30 bin olursa alırım dedim.  Varisler kendi aralarında epey konuşmuşlar 35 binden aşağı olmaz demişler. Çünkü bazı vereseler akşam eve gelirken bazı emlakçılara uğramışlar: “Evinizi 40 binden aşağıya satmayın” şeklinde piyasayı araştırmışlar. Vereselerin en yaşlısı: “Evi satacağınız adamı tanımam, o da beni tanımazdı. Gece vakti iki aileyi yani bizi tanımadan evinde misafir etti. Üçü, beşi aramayın. Kiminin parası, kiminin duası. Ben yatsı namazına gidiyorum. Evi 30 bine satma konusunda anlaşın.” Demiş ve namaza gitmiş, namaz dönüşü tüm vereseler arasında evin, 30 bine satılması konusunda fikir birliği sağlanmış. Ardından beni aradılar: “Ev 30 bine senin, hayırlı olsun” diye.

Kendimde toplam 7 bin lira para çıktı. Geri kalan 23 bin lirayı da bana ev alma konusunda teklifte bulunan dostumun, dost ve arkadaşlarımdan bulduğu borç parayla evi satın almış olduk.

Yolda kalmış bir aileyi bir gecelik evimde misafir etmenin bedelini 2 yıl sonrasında 5 bin lira alarak almıştım. Ederi 40 bin lira olan evi 35 binden aşağısına satmamak üzere anlaşan vereseler , evimde misafir ettiğim bir amcanın sözü üzerine 5 bin lira birden inerek 30 bine razı olmuşlardı. Benim yaptığım iyilikse ben onu denize atmıştım Halık bilsin diye. Boşuna dememiş atalarımız: “Evlenenle, ev alana Allah yardım eder” diye.

Ev almama öncülük yapan, evi teklif eden, bana süresiz borç veren, alacağım ev için teklif ettiğim fiyata vereselerini razı eden, evi satmaya razı olan  herkesten Allah razı olsun. 25/01/2016


Bahane bulmak

İnsanoğlu çözülmesi zor bir muammadır. Fiziki özellikleri itibariyle birbirimizin aynısıyız. Ama iç halini çözmek için insanlığın ve dünyanın ömrü yetmez. Farklı farklı insan tipleri vardır. En dikkat çekenlerden biri de mazeret üretenler, her şeye bir kılıf bulanlar, savunma refleksi güçlü insanlardır bunlar.  Bir diğeri de ön yargılı olanlar. Burada üzerinde durmak istediğim tip, bahaneci tiptir.
Hepinizin çevresinde vardır mutlaka böyleleri.  Bu tiplere asla laf/söz anlatamazsın. Her şeye söyleyecek sözleri vardır. Mazeret ürete ürete laf ebesi olup çıkarlar. Kendilerine de asla toz kondurmaz, burunlarından kıl aldırmazlar. Her şey senin bir cümlene bağlı. Senin cümlenden sonra lafı ağızlarına bir alırlar. Sustur susturabilirsen. Konuştuğuna konuşacağına pişman olursun. Bir daha mı tövbe dersin. Abarttığımı düşünebilirsiniz. İsterseniz deneyin. Denemesi bedava. Alın size örnekler:
-Efendim biraz geç kaldınız görev yerinize… Ama efendim! Otobüs gelmedi… Otobüs arıza yaptı…Ama efendim ben ta nereden geliyorum… Ama efendim çocuğum hastalandı…Ama efendim ben hastaneye gitmiştim…Eşim hastaydı…Otobüs geç geldi…vs.
-Girdiğin sınavda başarılı olamamışsın…Çalışmadım. Çalışsaydım yapardım… Kopya çeksem ben de yüksek alırdım… Ben iyi yapmıştım aslında, düşük vermişler...Zaten iyi anlatamıyor öğretmen… Kendisi de bilmiyor...
-Efendim biraz kitap okusanız iyi olur…Aman efendim benim zamanım mı var… Benim işim yoğun, sizin ki gibi hafif değil… Bir de çocuğum var, Çocuklar  bir şey yaptırmıyor ki…
Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. İş yapmayan ya da yapmayacak olanın bulamayacağı mazereti yoktur. Böylesi soğuk bir havada yaşlı biri parktaki aracına biner. Yanına da çalışanları. Araca bindikten sonra nefesten aracın ön camları buharlanır. Arabayı çalıştırmasıyla sürmesi ve önündeki araca çarpması bir olur. Çarpılan aracın sahibi kahvehanede oturmaktadır. Bakar ki kendi aracı. Sürücü  suçlu. Ama suçu hiç üzerine almaz. Adama: “Kardeşim, sen niye arabanı hava rengine boyattın” diye üste çıkmaya çalışır.
Her hangi bir konuda mazeret üreten, savunma yapan aslında sadece kendisini kandırmış demektir. Sadece egosunu tatmin eder böyleleri. Başkasını ikna ettim diye düşünür. Aslında sadece kendi kendini tatmin eder. 
Olaylar ve sonuçlarında   Adem- Havva gibi olmak gerekir. Yasak ağacın meyvesinden yeme sonucunda biliyorsunuz yeryüzüne indirilmişlerdi. İndirildikleri zaman: “İkisi birden: «Ey Rabbimiz! Kendimize haksızlık ve yazık ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve merhamet etmezsen herhalde zarara uğrayanlardan oluruz» dediler.Aslında her ikisi de “Ya Rabbi! Bizi İblis kandırdı. Bizim altımızdan girdi, üstümüzden  çıktı” diyerek suçu İblis’e atabilirlerdi. İblis ne yapmıştı ta ilk baştan onu da bir hatırlayalım: “Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” dedi. (O da) “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın” dedi. Görüldüğü gibi Adem’e saygı etmemeyi İblis, kendisinin daha üstün olduğuna bağlayarak savunmaya geçti. 
Size iki örnek: Yaptığı hatayı sahiplenmeyen ve savunmaya geçen İblis ile, yaptıkları hatayı kendilerinden bilen ve özür dileyen Adem ile Havva. Sorarım size, sonuçta kim kazandı? Tevazu göstererek hatasıyla yüzleşen elbette. Kibir göstererek savunma yapan ve gerekçe gösteren İblis ise kaybetti.
Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım husustan sakın ola ki, mazeret beyan edenler, savunma yapanlar Şeytan’ın yolundan gidiyorlar anlamı çıkmasın. Biliyorsunuz, “Teşbihte hata olmaz” diye bir söz vardır. Yeri geldiği zaman elbette savunacağız, yaptığımız iş için gerekçemiz olacak. Ama meslek haline getirmemek lazım. Her birimiz başımıza gelen şeyler için öncelikle öz eleştiri yapmalıyız. Öz eleştiri yapmayanlar sadece topu taca atmış olurlar. Asıl olan topu sahada tutmaktır.

Hayat şu ya da bu şekilde devam ediyor. Öz eleştiri, ya da her olayda kendisiyle hesaplaşması kişiyi daha da mükemmelleştirir. Tercih sizin…25/01/2016