Ana içeriğe atla

Tanrı misafirini bir gece misafir etmenin bedeli=5 bin lira

Tanrı misafirini bir gece misafir etmenin bedeli=5 bin lira

2001-2002 yılı ocak ayı idi. Adana’da çalışırken bir akşam Konya’dan bir yakınım aradı: “Misafir kabul eder misin diye.” Olur dedim. Akşam iki aile çocuklarıyla beraber evime misafir oldu.

 Misafirlerim Gaziantep’den  Konya’ya  gitmek için  yola çıkmışlar. Konya’dan “Aman gelmeyin Pozantı- Konya yolu buzlu, don, yollar çok tehlikeli. Adana’da kalın” şeklinde bir telefon gelince Adana’da geceyi geçirmek zorunda kalmışlar. Misafirlerime evde olanı  ikram ettik. 2+1 olan evimin 2 odasını misafirlerime ayırdım geceyi geçirmeleri için. Bir odada da 6 kişilik bir aile olan Yüce ailesi kaldık.

Sabahleyin hava raporlarına baktım. Hava şartlarının yolculuk yapmalarına müsait olmadığını, bu gün de kalmalarını teklif ettimse de kabul etmeyip yola koyuldular. Vedalaştık.

2005 yılında Konya’ya nakil oldum. Kiralık eve bakacakken bir dostum: “Kiraya oturursan bir daha ev alamazsın. 20-25 bin liralık bir ev bul. Eş-dosttan borç alarak sana bir ev alalım” deyince hafta sonları satılık evlere bakmaya başladım cebimde harçlığım dışında para olmadan.

Çevremdekilere ev lazım, satın alacağım dediğimde, “Ne kadar paran var” dediler. Param yok, önce evi bulacağım sonra da parayı deyince gülüp geçtiler. Giderken de arkalarına bakmadan gittiler. Değişik muhitlerde farklı evlere baktım. Aşkan mahallesindeki vereseli bir evin satılık olduğunu duydum. Yaşlı bir teyze oturuyordu evde. Vereselerinden muhatap olduğum kişi, “25-27 bin liraya satarız. Yaz gelsin, konuşuruz dedi.

Gel zaman git zaman yaz mevsimi 10 verese bir araya gelip evi satmaya karar vermişler. O anda Yalova’da seminerdeydim. “Evi satıyoruz. 35 bin lira istiyoruz” diye bir telefon geldi. Kendilerine 30 bin olursa alırım dedim.  Varisler kendi aralarında epey konuşmuşlar 35 binden aşağı olmaz demişler. Çünkü bazı vereseler akşam eve gelirken bazı emlakçılara uğramışlar: “Evinizi 40 binden aşağıya satmayın” şeklinde piyasayı araştırmışlar. Vereselerin en yaşlısı: “Evi satacağınız adamı tanımam, o da beni tanımazdı. Gece vakti iki aileyi yani bizi tanımadan evinde misafir etti. Üçü, beşi aramayın. Kiminin parası, kiminin duası. Ben yatsı namazına gidiyorum. Evi 30 bine satma konusunda anlaşın.” Demiş ve namaza gitmiş, namaz dönüşü tüm vereseler arasında evin, 30 bine satılması konusunda fikir birliği sağlanmış. Ardından beni aradılar: “Ev 30 bine senin, hayırlı olsun” diye.

Kendimde toplam 7 bin lira para çıktı. Geri kalan 23 bin lirayı da bana ev alma konusunda teklifte bulunan dostumun, dost ve arkadaşlarımdan bulduğu borç parayla evi satın almış olduk.

Yolda kalmış bir aileyi bir gecelik evimde misafir etmenin bedelini 2 yıl sonrasında 5 bin lira alarak almıştım. Ederi 40 bin lira olan evi 35 binden aşağısına satmamak üzere anlaşan vereseler , evimde misafir ettiğim bir amcanın sözü üzerine 5 bin lira birden inerek 30 bine razı olmuşlardı. Benim yaptığım iyilikse ben onu denize atmıştım Halık bilsin diye. Boşuna dememiş atalarımız: “Evlenenle, ev alana Allah yardım eder” diye.

Ev almama öncülük yapan, evi teklif eden, bana süresiz borç veren, alacağım ev için teklif ettiğim fiyata vereselerini razı eden, evi satmaya razı olan  herkesten Allah razı olsun. 25/01/2016


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde