20 Ocak 2016 Çarşamba

Düğünlerimiz-II

Düğünlerimiz-II***

Günümüzde en makul düğün 60.000’den başlar oldu. 600.000’e kadar abartıp çıkaranlar var. Bizde bir atasözü vardı unuttuğumuz: “Ev alanla*, evlenene Allah yardım eder” diye. Eskiden düğün yapacak olana; komşu, akraba ihtiyacı ne ise onu hediye getirirdi. İstisnalar kaideyi bozmaz ama kanaatimce düğün yapanın en fazla nakit paraya ihtiyacı olduğu böyle mutlu bir anında, zarf içerisinde makul bir para desteği sağlamak gerekir. Göreneğimiz olan mutfak eşyası hediyeleşmesinden vazgeçelim artık. Damlaya damlaya göl olur misali, zarf içerisine konacak borcam bedeli bile düğün yemeğinin maliyetini karşılar.

Düğünlerde insan bir defa evlenir diyerekten özellikle damadın ailesine iğneden ipliğe her şey aldırılıyor. Birçok aile yıllar boyu ödeyecek şekilde borç batağına dûçâr oluyor. Sahi ihtiyaç olan her şey babaya aldırılacaksa bu yeni çiftler kazandığı/kazanacağı** parayı ne yapacaklar? Merak ediyorum gerçekten. Eğer tedbir alınmazsa bu gidişle çocuklarımız bekar kalır. Çünkü maliyetler arttıkça ailelerin beli bükülüyor. İşin garibi beklediğimiz mutluluk da bu kadar harcamaya rağmen çoğu zaman gelmiyor. Borçları ödemede zorlanıldıkça aileler arasında huzursuzluklar da baş gösterebiliyor.

Peki, ne yapmalı düğünlerde? Ben kısaca maddeleştirmek istiyorum:
1. Makul bir mehir bedeli belirlenmelidir.(100-200 gram altın gibi)
2. Çiftlerin ihtiyaç duyabileceği her şey alınmamalıdır. Bazı ihtiyaçlarını da düğünden sonra hesap- kitap yaparak  kendilerinin alabileceği bir sorumluluk yüklenmelidir.
3. Düğün alış verişlerinde satıcının “Ev alanla, evlenene Allah yardım eder” atasözü gereğince vicdani sorumluluk çerçevesinde hareket etmesi sağlanmalıdır.
4. Kız anneleri,  “Her şeyi aldırayım da kızım rahat etsin” korumacılığından vazgeçmelidir. Eşya insana mutluluk getirmiyor maalesef.
5. Damat tıraşı ve gelin yaptırmalarda kuaför, “Tıraşınız benden düğün hediyesi” diyebilmelidir veya makul bir ücret almalıdır.
6. Düğün yemeği verilecekse, israf ve abartılı yemenin önüne geçmek için tabldot usulü, self servis sistemine geçilmelidir. Servis açanların önünde sıraya giren davetli, yiyeceği kadar yemek almalı, doymadığı takdirde yeniden almalıdır.
7. Ortak yemek yenecekse de yemek masasının etrafında sıra beklemenin önüne geçilmelidir. Bu durum bekleyen için de yemek yiyen için de eziyettir.
8. Davetli, hediye takdim edecekse üstünde ismi yazılmış, kapalı zarf içerisinde para takdim etmelidir.
9. Nişan, nikah, kına düğün, yemek tek salonda bir defa da olacak şekilde planlanmalıdır. Hem maliyeti düşürür. Hem de davetli ve düğün sahibinin iki ayağı bir pabuca girer.
10. Gelin almalarda konvoy oluşturulmamalıdır. İlla oluşturulacaksa sayı sınırı getirilmelidir. Konvoy oluşturmadan gelin salondan alınmalıdır.
11.  Düğün davetiyesinin altına, “Çiçek gönderilmemesi ve para-altın dışında hediye getirilmemesi rica olunur"  notu davetiyelerin altına yazılmalıdır.

Bu maddeleri çoğaltabiliriz. Görüşlerime katılmayabilirsiniz. Eğer tedbir almazsak  “Bineriz bir alamete, gideriz kıyamete” haberiniz olsun. Yok bu tür düğün, bizim Konya'ya has. Biz değiştirmeyiz. Değiştiremeyiz. Böyle gelmiş, böyle gider” dersek şunu bilelim ki, bizim bize yaptığımız eziyeti  kimse kimseye yapmaz.“İnsan bir defa evlenir, benim ahdım var, benim çocuğumun hiçbir şeyi eksik olmayacak. El âlem ne der. Yapılmazsa olmaz” düşüncesinden, kınanırız endişesi taşımaktan vazgeçmemiz lazım.
Kınayanın kınamasına aldırmadan  sade ve huzurun kapısını aralayacak düğünlere ne dersiniz, zamanı gelmedi mi hâlâ? Yoksa Gayretullah'a dokunur maazallah!...

*En makul düğüne yaptığımız/yapacağımız düğün masrafının üzerine biraz daha ilave yaparak yeni çiftlerin başını sokabileceği küçük bir ev alınabilir.

**Yeni çiftler, düğünden sonra kazanacakları parayı kiradan kurtulmak amacıyla konut kredisi çekerek uzun yıllar kredi borcu ödemekle meşguller maalesef.
***21/01/2016 tarihinde anadoludabugün gazetesinde yayınlanmıştır.

19 Ocak 2016 Salı

Cezanın böylesi

                                                           
2009 yılında lise son sınıf öğrencisi iken bir hafta sonu dershanesine yetişmek için Meram Yeni Yol'daki alt geçitten (Konyalıların deyimiyle namı diğer Battı Çıktı) bisikletiyle ters yola girer bizim mahdum.

Araç trafiği kurallarına uymayan sürücüyü bir polis durdurur; ters yola girdin diye. Bisikletin plakası olmayınca görevli nüfus cüzdanını ister. TC numarasına 55 lira ceza yazar. Bereket bizim çocuktan ehliyet ve ruhsat istemez.

Cezayı komik ve insafsız görebilirsiniz. Maazallah aracın bağlanması, parka kaldırılması, park parası ödeme, ehliyetsiz araç kullanma cezalarını düşünürsek bizim işine düşkün, cevval ve kahraman görevlinin öğrenciye acıdığını, en az cezayı yazdığını söyleyebiliriz.

Ters yolun kenarından kurala uymayana haddini bildiren bizim polis, yazdığı ceza çeşidiyle tarihteki yerini almıştır. Bizim çocuk da uysal, munis yönüyle ilk ceza yiyen olarak tarihe geçti tabii.

Olayın iki kahramanının görevi, gönül huzuru içerisinde bana tevdi edildi. Ben de elime ihbarnameyi alarak malmüdürlüğünün yolunu tuttum. Tek derdim hazmetmeye çalıştığım böylesi cezayı erken ödeyerek içimdeki sönmeyen ateşin alevini bir nebze düşürmek. Ceza kağıdındaki böylesi cezayla ilk defa karşılaşan yetkililer, kendi aralarında uzun bir müzakere yaptıktan sonra ceza tahsilini Kabahatler Kanununun bir maddesine  dayandırdılar. 


Malmüdürlüğündeki görevlilerin şaşkınlığı devam ede dursun. Erken ödeme indiriminden yararlanarak 55 liradan 42 liraya inen cezam dolayısıyla benim sevincime diyecek yoktu.

Gel zaman git zaman bisiklet ve öğrenci düşmanı polisin icat ettiği cezayı tahsil eden malmüdürü, çocuğunun kaydı için okuluma geldi. Kaydı yaptıktan sonra bağış istedim. “Ne bağışı hocam, bağış almak yasak değil mi? Kalkmadı mı hâlâ?” dedi. Onu benden ceza tahsil ederken düşünecektiniz deyince güldü ve 50 TL bağış yaptı.

Ben bu cezayı unutmuştum. Dün akşam bizim ceza zede, “Baba YGS'ye müracaat edeceğim, para yatması lazım, kartını verir misin? 55 TL yatıracağım” deyince içimdeki kor yeniden alevlendi. Hemen bisiklet cezası olan 55 lira aklıma geldi.


A benim oğlum, polis seni çağırdığında kaçsaydın olmaz mıydı? Sanki plakan var da ardından plakana mı yazacaktı? Sonra kimliğini niye veriyorsun? Haydi verdin en azından sesini yükselterek kendini savunsaydın. Biliyorsun bizde sesini yükselten haklı oluyor. Sen tam polisin istediği vatandaşsın; sesini çıkarmayan.


Polis kardeşim, anladım ki çok idealistsin. Konan kuralı uyguluyorsun. Ha bu cesaretini biraz da trafiği felç eden, “S” çizen, park yasağı olan yerlere aracını park ederek trafiğin akışını engelleyen yerlerde gösterseydin olmaz mıydı? Sen oralarda ne yapıyorsun? Yaptığın tek şey eline mikrofon ya da megafonu alıp “Bilmem ne plakalı araç sahibi aracınızı lütfen kaldırınız. Kaldırmazsanız cezayı işlem uygulanacaktır” diyerek anons etmekle meşgulsün. Ardından bir de çaldığın siren sesi  kurala uymayan sürücülerden ziyade etrafı rahatsız etmeye yöneliktir bilesin. 

Senin gücün zayıfa yetiyor. Ama ülke ile uyumlusun bilesin. Çünkü ülkemizde de zayıf ezilir. Yani sen, doğru yoldasın. Yolun açık olsun. 19/01/2016

18 Ocak 2016 Pazartesi

Özel ders*

1985 yılında lise 3.sınıf öğrencisi iken yaz döneminde sabahleyin bir öğrenci yurdunda hafızlık sağlıyordum. Öğleden sonra bir Kur'an Kursunda Kur'an-Kerim dersi okutuyordum. Akşamleyin ise Kursta belletmenlik yapıyordum.

Çocuk okutma karşılığında bir vakıf, aylığı 20  TL ücret ödüyordu bu görevi benimle birlikte ifa edenlere.

Belletmenlik yaptığım esnada çocuğu Kursta yatılı olan Mersinli bir veli yanıma geldi: “Hocam ben ....çocuğun babasıyım.  Şu parayı alır mısın?” dedi. Niçin deyince, “Benim çocuğu gör gözet. Biraz fazla ilgilen” dedi. Yurtta kalan tüm çocuklar bize emanettir. Diğer çocuklarla ne kadar ilgilenirsem sizin çocuğunuza da o kadar ilgi gösterebilirim, kusura bakmayın, paranızı da alamam dedim. “Olsun, sen yine de al” dediyse de almadım. Veli benimle vedalaştı. Bir başka arkadaşa çocuğunu emanet etti.

Toplam iki ay çalışıp 40 lira alacaktım. Adam çocuğu için biraz özel ilgiye bir çırpıda 50 lira uzatmıştı. İhtiyacı olan bir öğrenci için iyi paraydı.

İşte benim özel ders vermem başlamadan bu şekilde sona erdi.

*Meraklısına not: Anlatım kolaylığından dolayı bu yazıda 1.tekil şahıs kullanılmıştır. Olayın şahsımla yakından uzaktan bir alakası yoktur. Adam parayı bana verseydi herhalde havada kapardım. 18/01/2016