20 Kasım 2025 Perşembe

Hazır Yiyici Güvercinler

Tarihi Buğday Pazarı çarşısının içerisinde çok sayıda çay ocağının ve hepsinin de müşterisinin olduğunu önceki yazılarımda ifade etmiştim.

Çay ocaklarına gelen müşterilerin çoğu,buranın gediklileri. Kimi iş güç arasında eş dostla buluşmak için gelse de büyük çoğunluğu emekli. Sabahtan akşama buradalar.

Ben de fırsat buldukça bu çarşının müdavimleri arasındayım. Bugün hem bir iki işimi halletmek hem de rutin yürüyüşümü yapmak için çarşıya çıktım. İşimi bitirdikten sonra biraz soluklanıp çay içmek için buraya uğradım. 

Boş masa olarak kuşların yem yediği kısmın önünde bir masa buldum ve güvercinlerin yem yemesini bir güzel seyrettim. Çünkü bu çarşının bir başka müdavimi de güvercinler. Hem de sürü sürüler. Tıpkı Valiliğin yanındaki eski miting yerindeki güvercinler gibi. Bunlar da tıpkı çay ocaklarının müşterileri gibi buranın gediklileri. Kursaklarını burada doyuyuyorlar, burada tünüyorlar. Tüneme yerleri de çarşının çatıları. 

Sabahtan akşama vatandaş tarafından çarşının ortasına serpilen yemleri dıkdıklıyorlar*. Daha doğrusu gagalıyorlar. Yanlarına biri yaklaşınca korkup kalkıyorlar, çarşının çatılarına konuyorlar. 

Sadece birinin gelmesiyle kaçmıyorlar. Önlerine serpilen yemler bitince de çatıya geçiyorlar. Çatıdan çarşının avlusunu temaşa ediyorlar. Ne zaman ki birinin gelip yeniden yem saçtığını görünce çatıdan uçup yeniden yem meydanına iniyorlar. O kadar hızlı gagalıyorlar ki bir güvercinin gagalamasını saymak mümkün değil.

Kursaklarını doyururken hiç sağ ve sola bakmıyorlar. Hepsi karınlarını doyurmaya kendilerini veriyor. Yukarıdan uçup gelen de aralarındaki boşluğa inip dıkdaklamaya başlıyor. Hiçbiri de benim yemimi yiyorsun, rızkıma mani oluyorsun, az öteye git, burası benim demiyor. Yan yana ya da karşılıklı yemeye devam ediyorlar. Hiçbiri diğeri rahatsız etmiyor. Aralarında kavga ve niza yok. Kardeş kardeş yiyorlar ve geçinip gidiyorlar. 

Bugün yemin dışında ekmek de atılmış kuşların önüne. Çoğunluğu yemle kursağını doyururken pek azı ise bölünüp parçalanmış ekmekleri gagalarına alıp yere çarpmak suretiyle kopardıklarını kursaklarını indirirlerken gördüm. 

Gördüğüm kadarıyla bizim insanımızdaki ekmek sevgisi güvercinlerde pek yok. Hele yemi ekmeğin içine koyup yiyenini görmedim ya da bir ekmekten bir de yemden yiyene rastlamadım. 

Gördüğüm kadarıyla kuşlar bu çarşının çocuğu olmuş. Burayı mesken edinseler de uzaklara uçup dolaşıp gelmiyorlar. Nasılsa yem atılıyor önlerine. Yemi takip edip kursaklarını doyuruyorlar. Çarşıda bol miktarda yiyecek yem olunca rızıklarını temin için uzaklara gitmeye gerek görmüyorlar. Belki de uçup dolaşmak isteseler de beş yıldızlı otellerde bizim insanımızın az sonra yemek saati. Uzağa gidersek yemeği kaçırırız düşüncesiyle otelden pek ayrılmadığı gibi bu kuşlar da ayrılmıyor. Öyle ya ta uzağa gidince buraya yem atıldığında yemden mahrum kalacaklar. 

Bu demektir ki güvercinlerin yaşantısı da biz canlılara benziyor. Belki de bizden farkları, birbirlerini rahatsız etmemeleri, boğaz harbi yapmamaları, birbirleriyle didişmemeleri. 

Bu güvercinlere yem atmanın kültürümüzde bir yeri var. Sağ olsun insanımız parayla satın alıp bunları yemliyor. Keselerine bereket. Yalnız iyi mi yapıyorlar, kötü mü yapıyorlar bilmem. Kuşların kursağını doyurmak iyidir. Fakat kış kıyametin olmadığı; yazımızın, kışımızın yaz olduğu bu yıllarda kuşlara bu şekil yem atmak, kuşları hazırında hazır yiyici yapar. Halbuki kuşların birinci ve asli görevi uçmaktır. Kursağını doyurmak için uzak yerleri dolaşmasıdır. Bu şekil yem dökmek, kuşlara balık tutmayı değil, balık yemeyi öğretmektir. Bu yönüyle de işsiz, aşsız insanlarımıza yapılan sadaka kültürüne benziyor. 

Ha eski kışlar gibi kış kıyamet olur, yerler kar ve buz kaplı olur. Kurt, kuş yiyecek bir şey bulamaz. O zaman yem atmak elzemdir. Bırakalım kuşlara yem atmayı. Onlar gökyüzünde süzüle süzüle Konya'nın altını üstüne getirsinler. Kuş ve güvercinlerin semada toplu halde uçması, bizlere seyir zevki de verir. Onların da kanatları açılır. Bir yere postu atarak hamlaşıp tembelleşmezler. 

Burada bir de kuş beyinli bebzetmesine değinmek istiyorum. Çünkü bu ifade hakaret anlamında insanlar için kullanılır. Kuş beyinli demek; "aptal, budala, akılsız" anlamlarına geliyormuş. Bugün izlediğim güvercinlerde ben bir akılsızlık ve aptallık görmedim. Yem atılınca görüp hemen üşüşüyorlar, bitince ya da karınlarını doyurunca tekrar çatıya uçuyorlar. Yani yemin atıldığından haberdarlar. Kursaklarını nerede, nasıl doyuracaklarını biliyorlar. Sağına soluna bakmadan, boşa kürek çekmeden biteviye gagalama yaparken bir tehlike sezdikleri zaman hemen fır diye uçuveriyorlar. Belli ki sezgileri de güçlü. 

Durum bu iken kuşların adına yer vererek insanlara niye kuş beyinli dendiğini anlayamadım. Çünkü gördüğüm kadarıyla kuşlar çok zeki, sezgileri güçlü, kursaklarını nereden doyuracaklarını, suyu nereden içeceklerini çok iyi biliyorlar. Bu durumda kuş beyinli demek, insandan ziyade kuşlara hakaret olur, iftira atılmış olur. 

Bu konuyla ilgili bir anekdotuma yer vereyim. Kur'an kursunda okurken bir ara güvercinlere merak sarmıştım. Evimiz de beldenin kenarında müstakil ve tek katlı bir yer idi. Çatısı yoktu. Üstü toprak kaplı idi. Çelen (ev saçağı) vardı. Kışın akmasın diye üstü toprakla kaplı damlar yuvakla sertleştirilirdi. Avlusu, bahçesi, ahırı ve tandırı, aynı zamanda kuşların yayılacağı geniş bir alan da vardı.

Kuşlar gündüz kah uçar kah damın çelenlerine tünerdi. Zaman zaman onları uçurur, havada takla atmalarını seyrederdim. Bu seyrin zevki bir başka idi. Hele bazıları arka arkaya takla atınca sevinçten dört köşe olurdum. 

Ben böyle kurs sonrası kuşları uçurtarak onların takla atmasına sevinedurayım. Yalnız babam kuş beslememden pek hoşnut olmadı. Çelenleri tahrip ediyorlar, aşağıya toprak döküyorlar, bıktım şu senin güvercinlerden derdi. Sanırım kurs hocasına kuş beslememden dert yanmış olmalı ki kursun hocası bir gün bana, "Kuş besliyormuşsun yoksa kuş beyinli mi olacaksın" dedi. Babamı daha fazla üzmemek ve o zaman ki anlamını bilmediğim kuş beyinli olmamak için elimdeki güvercinleri elden çıkarmış, başkasına vermiştim. 

Gördüğüm güvercinlerden hareketle, kuşların özellikle güvercinlerin kuş beyinli olmadığına bugün kani oldum. Hele bugünkü kuşları seyrederken bu anekdotum da gözümün önüne gelince, vara kuş beyinli olaydım, hiç de fena olmazmış bile dedim. Kim bilir, belki de çok rahat ederdim. 

*Dıkdıklama ya da dıkdaklama fiilini doğru mu yazdım, TDK bu fiile yer vermiş mi, fiili doğru mu kullanıyorum diye TDK sözlüğüne baktım. Maalesef ne TDK sözlüğünde ne de İnternette aradığımda bu kelimeyi bulabildim. Belli ki dıkdaklamak/dıkdıklamak fiili Konya yöresine ait. Bu yörede birinin yemek yemesini ya da yaptığı bir şeyini eleştirmek için "Tavuğun yem dıkdakladığı gibi" benzetme yapılır. Belki de tavuğun yem yerken gagasını yere vurunca tık tık/tık tak diye ses çıkarmasından dolayı tıktıklama denmiş, kullanılan kullanıla dıkdıklama ya da dıkdaklama şeklinde söylenmesi meşhur olmuş olabilir. Konya'nın dıkdaklama sözüne benzer bir kelimeyi Ekşi Sözlükte buldum: Dındıklama, "Sivas yöresinde, tavuğun ve horozun beslenme şeklini ifade etmek için kullanılan bir fiil" diye açıklamaya yer verilmiş. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder