Esed rejiminin devrilmesinin ardından birkaç arkadaş bir yerde oturuyoruz.
Çaylarımızı yudumlarken daha önce tanış olmadığımız bazı kişiler de oturmamıza eşlik etti.
Ortak arkadaş onlarla bizi tanıştırdı.
Laf döndü dolaştı zalim Esed'in dikta yönetiminin sona ermesine.
Hepimiz seviniyoruz haliyle.
Zaten üzerine fetih hutbesi de okuduk ve dinledik.
Sevinen sadece biz değiliz. Suriyeliler sevindi günlerce. Meydanlara toplanıp sevinç gösterileri bile yaptılar.
Az sonra sevinenler ikiye ayrıldı.
Bir grup Esed rejiminin yıkılması elbette sevindirici. Sevinelim sevinmeye. Ama HTŞ önderliğindeki Şam'ı HTŞ mi yönetecek yoksa HTŞ'nin arkasında başka bir güç mü var? Esed'in yıkılması gerekiyordu ama yerine ne konacak türünden endişelerini dile getirdi.
Sonradan bize dahil olanlardan biri söze karıştı: Şimdi bunları konuşmanın zamanı mı? Ne gerek var bu endişeleri dile getirmeye? Yarın ne olacaksa olsun. Ki iyi şeylerin olmayacağını, orta yerde bir belirsizliğin olduğunu ben de kabul ediyorum. Gün bugün sevinme günü. Bırakın keyfini yaşayalım. Boş verin yarını dedi.
Böyle konuşan kimsenin şaka yapıp yapmadığını test etmeye çalıştım.
Dedim ki bugüne kadar hep ilk sevindik. Sonrası bizim için tufan oldu. Bunda da öyle bir durum olmasın endişesi bizimki.
Kabul ediyorum. Nasılsa elimizden bir şey gelmeyecek. O yüzden bugünün tadını çıkaralım dedi.
Gördüm ki adam konuşmasında ciddi idi. Nasıl bir kafa yapısıysa artık.
Baktık ki adam endişeleri dile getirmekten hoşnut değil. Bırakıverdik olası senaryoları anlatmaya. Hoş, anlatmaya kalksak bile bizi susturmaya çalıştı.
Bu diyaloğu unutmaya çalıştım ise de adamın olası yarınları düşünmemesi garibime gitti.
Belli ki günlük yaşayan biri idi. İşin garibi bu kafa yapısında tek değildi. Çünkü bu toplumda tıpkı onun gibi düşünen yani günlük düşünen, başta sevinip sonra üzülen o kadar çok insanımız var ki dile getirdiğin endişelerden nefret ediyor. Bunlara saha sonra demiştim desen de bundan da nefret ediyorlar.
Böyleleri için George Orwell'in şu sözünü hatırlamamak mümkün değil: "Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder”. George Orwell
Evet, farklı fikir ve görüş serdedenlere bir nefretimiz söz konusu bizim. Bu demektir ki bu toplumun çoğunluğu gerçeklerden uzaklaşmış, gerçekle yüzleşmek istemiyor. Nefreti de bundan.
Halbuki kuşku, endişe ve senaryolar çıkar veya çıkmaz. Temenni ederiz ki endişeler çıkmasın. İlk sevindiğimiz gibi sonra da sevinelim. Endişeler gerçekleşmezse yine hep beraber sevinelim. Şükür ki endişelerimiz yersizmiş diyelim. Şayet endişeler gerçek olursa, işin bu yönü de vardı. Şükür ki zamanında tedbirimizi aldık diyelim.
Yorumlar
Yorum Gönder