Ana içeriğe atla

Kırmızı Reçeteli Öğrenci

11.sınıf bir öğrencinin bıyıkları dikkatimi çekti. Delikanlı, bıyıklar konuşuyor. Yakışmış da. Yalnız okul kılık kıyafette hassas. Sakalı ve bıyığı olanları derse almıyor. Devamsızlığınız sınırlı. Dikkatli olmanda fayda var dedim. Devamsızlıktan kalırım. Yine kesmem bıyıkları. Sabah bir hoca almadı. Dersine girmedim dedi.

Diğer derslerde de bu öğrenciyi çok asık suratlı gördüm. Delikanlı, biraz gülümse. Bu halin ne böyle dedim. Ben böyleyim dedi. 

Bir defasında derse girerken kapının önünde gördüm. Yüzü gülüyordu. Seni ilk defa gülerken gördüm. Gülme sana yakışıyor dedim.

Derslerde bu öğrenciyi garip hareketlerde bulunurken gördüm hep. Yüzü asık olduğunda da öyle güldüğünde de. Ayağa kalkıp dolaşması da var. Birilerine sataşması da. Her defasında uyarmak zorunda kaldım.

Bir defasında üçlü sandalyenin yanına geçti. Onları düzeltti. Ne yapıyorsun dedim. Yatacağım dedi. Upuzun mu dedim. Evet dedi. Yatışın da bir normali var. Senin bu yapacağın normal mi dedim. Evet dedi. Bir gariplik yok mu dedim. Hayır dedi. Pes doğrusu dedim. Uykum var. Ne yapayım dedi. Uyuyamazsın dedim. Uyutmadım. 

Sınav yapıyoruz. Yanındaki ile durmadan konuşuyor. Kah kendi kendine kah arkadaşıyla. Birkaç defa konuşma diye uyardım. Sonra kendisini o sandalyeden kaldırıp başka bir yere oturtmak istedim. Kalkamam dedi. Niye dedim. Arkadaşla ortak kalem kullanıyoruz. Başka kalem yok dedi. 

Başka bir kalem verdiler. Kalemi kah masaya vuruyor kah yere atıyor. 

Bir gün kendisiyle görüşme imkanım oldu. Beş kişiyi bıçakladım. Ben kırmızı reçete kullanıyorum dedi. Reçetenin yeşilini duydum da kırmızısını ilk defa duydum dedim. 

Beş kişiyi bıçakladıktan sonra ceza alıp içeri girmedin mi dedim. Hiç girmedim. Bilmem neden yararlandım. Bir beş yılım var dedi. Beş yıl bıçaklama yapamayacaksın öyle mi dedim. Evet dedi. 

Niye böyle işlere giriyorsun? Böyle yapa yapa hayatını karartırsın dedim. Ben kendime hakim olamıyorum dedi. 

Çok mu sinirlisin dedim. Evet dedi. 

Üzüldüm daha lise çağındaki bu gencin durumuna. Neler yaşadı da bu duruma geldi? Tedavi olamazsa bundan sonra onu daha neler bekler, bekleyip göreceğiz. 

Belli ki kırmızı reçete ilaç, kendine hakim olamadığı için veriliyor. 

Bu gencin dersine giren, bu genç ile aynı okul ve sınıf ortamını paylaşan, aynı işyerinde çalışan, bununla teşriki mesai yapanların Allah yardımcısı olsun. Bu gence de yardım etsin. 

Bu arada benim gibi kırmızı reçeteyi ilk defa duyanlar için Wikipedi’den bilgi vereyim: “Kırmızı reçete, sağlık bakanlığı tarafından belirlenmiş, ilaçların kategorize edildiği 5 çeşit reçeteden bir tanesidir. Genellikle uyuşturucu madde özelliği taşıyan ilaçlar için kullanılmaktadır”.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Sayın hocam, Allah yar ve yardımcınız olsun!.. 1950-60'lı yılların öğretmeni olsaydınız, bu duaya gerek yoktu. Köyden ilçeye okumaya gelip de birkaç kişi bir göz evde kalan çocukların evlerine her akşam bir öğretmen grubu baskın yapardı. Kahveler ve sinema akşamları yine bir öğretmen grubu tarafından kontrol edilirdi. Sokakta öğretmeni görünce, hemen başka bir sokağa sapar öğretmenle karşılaşmak istemezdik. Çünkü bizi hemen "evde olup ders çalışmamız gerekirken, neden sokakta olduğumuz" konusunda sorguya çekileceğimizden korkardık. Hele okulda yaramazlık yapmak, saygısızlık yapmak, terbiyesizlik yapmak, kavga dövüş vb ne haddimize!.. Saçlarımız 3 numara makine ile kesilir, üstüne üstlük bir de asker gibi ay yıldızlı sarı kurdeleli şapka giyerdik. Sizin anlayacağınız öğretmenlerimizden çok korkardık. Onlar bizi evire çevire döverlerdi gıkımız çıkmazdı. Eve bu durumu şikayet etsek bile, "oh olmuş, çok güzel yapmış, iki daha vursaymış" derlerdi.
    Şimdi öğretmenlik yapmak çok zor! Hiç bir öğrenciye bir şey diyemezsiniz. Deseniz hemen eve şikayet gider ve akabinde veli bir akraba ordusuyla okula damlar, sorgusuz sualsiz o uyaran öğretmeni pataklarlar.
    Kırmızı reçeteli öğrenci, okulda aklına estiği gibi davranıyor ve kimse bu öğrenciyi terbiye edemediği gibi, hiç bir şey de yapamıyor. Ne kadar garip bir durum değil mi? Ne hale geldik? Acınacak haldeyiz hocam, acınacak halde.
    Be ortaokul mezunuyum. Liseyi yıllar sonra dışarıdan bitirdim. 1988 yılında ÖSYM sınavına girdim. Baraj 105 puan idi. Ben 116,5 puan aldım ve sadece iki bölümü olan açık öğretim fakültesinin "İş İdaresi" bölümüne kayıt yaptırmıştım. Gerçi okulu bitiremediğim için yıllar sonra vazgeçmiştim. Zamanımın lise mezunlarını cebimden çıkarırdım. açık öğretim fakültesindeki birinci sınıf 9 dersinden hiç kitapların kapağını açmadan 6 dersi verdim de kalan 3 dersten bir tanesini bile geçemediğim için ikinci sınıfa yürüyemedim. 8 yıl uğraştım ve pes edip geri çekildim.
    Başınız ağrıttım kusuruma bakmayın. Gerçekten bir öğretmen olarak işiniz zor hocam. Allah size güç kuvvet versin ve sizlerin yar ve yardımcısı olsun.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar Recep Bey. Çok teşekkür ediyorum. Bu zamanda öğretmenlik yapmak ve sağlık çalışanı olmak çok zor. Aslında kamuda her alanda çalışmak daha zor. Çünkü öğretmenlik başta olmak üzere her meslek erbabonın gizemi kalktı. Taşır mı taşımaz mı denmeden haklar verildi. Verilen haklar çoğumuza büyük geliyor. Eski öğretmenlerin tavrı da çok yanlıştı, şimdiki durumu da. Maalesef ortasını bulamadık. İfrat ve tefritlerde geziniyoruz. Bahsettiğim öğrenci bir çıraklık eğitim öğrencisi. Haftada bir okula geliyor. Gıda alanında çalışıyor. Okul bir şekil biter ama bu kişi ve benzerleri esnaf olacak. Burada eğitemezsek ki eğitemiyoruz işimiz zor. Öğrencinin bana bir saygısızlığı yok. Çünkü yaptığının saygısızlık olduğunu bilmiyor. Bizi düşündürmesi gereken çocuğun daha bu yaşta bıçaklama yapması ve kırmızı reçete ilaç kullanması. Öyle zannediyorum, bu ilaç bir uyuşturucu olmalı. Bu çocuğu topluma kazandırmak lazım. Belki de ilgiye muhtaç. Önce çocukluğunda neler yaşadı, bunu tespit edip ona göre rehabilite etmeli. Bu da uzmanların işi. Okulla olacak bir şey değil ve tabiat boşluk kabul etmez. Bana gelince emeklilik dilekçemin cebimde olduğu bugünlerde azami hoşgörülüyüm. Çocuğa be kadar dokunabilirsem kendimi bahtiyar hissedeceğim. Ki hiçbir çocuk tek başına kötü değil, bu öğrencinin de kötü olduğunu düşünmüyorum. Yeter ki boşluk bırakmayacak şekilde bunlara dokunabilelim. Böyle bir kurumda çalışmak benim için ayrı bir tecrübe oluyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder