Ana içeriğe atla

İnsafımız Kurusun!

Zaruri ihtiyaçlar dışında epeydir market alışverişi yapmazdım. Bugün, yarın derken iki liste, alacak listesi çıktı.

Markete vardım. Listeye göre alacağımı aldım. Aldığımın üstünü çizdim. Listenin biri bitti. Diğerine göz gezdirdim. Diğer listede salça ve baharat türü alacak vardı. Bu listede nar ekşisi dikkatimi çekti. Buradan mı alayım, baharatçıdan mı derken fiyatına bakalım dedi içişleri bakanım. 700 gramlık yüzde yüz doğal olan bir markanın fiyatı 119,95 lira idi. İçişleri bakanıma, ister buradan al ister baharatçıdan ister baharatçıdaki fiyata bakalım, arada fark olursa gelir buradan alırız dedim. Bunun baharatçıdan bu fiyata olacağını sanmıyorum. Geçen sene baharatçıdan aynı markayı almıştık. Fiyatı bundan yüksekti dedi. İyi o zaman alalım buradan dedim.

İlk listenin market alışverişi bitti. Kasaya doğru yanaştım. Kasiyere, şu ürünler üç yüzü geçerse geri iade alırsın dedim. Kasiyer de gülerek kaç üç yüz amca dedi. Dediği gibi yedi katını geçti market alışverişim. 

Benim epeydir yapmadığım alışveriş, uzun süre sanayiye gitmeyen, sanayiden kaçan araba sahibine benzedi. Arabanın ufak tefek tamiratı için aman gerek yok. Nasılsa araba hareket edip işimi görüyor diyenin, bir zaman sonra sanayiye gidince katmerli ödeme yapmasına benzedi.

Ödemenin ardından baharatçıya gittik. Baharatçının kaç uzun yıllardır baharat ve salça müşterisiyiz. Biz ve başkası ala ala yan tarafa mandıra bile açtılar.

Arada kapalı bir dükkanın önüne çay setini de koymuşlar. Doldurup doldurup içiyorlar. 

Baharatçı dükkanına girerken, mandıradan gençten biri gülerek baharatçı dükkanına geldi. Diğer eleman seslenirken isminin Hasan Basri olduğunu öğrendim. Ben de sandım ki gülerek gelen Hasan Basri bana çay ikram edecek. Bunun derdi salça imiş dedim. İşi bırakıp geldi. İçeceğin çay olsun dedi. İçeri girip temiz bir bardak getirdi. Bir çay doldurdu. Şimdi oldu Hasan Basri. Düğününde oynarım artık. Bu arada benim bu çay istemem, yeni nesil dilencilik türü. Fazlası bezdirir. Haberin olsun dedim. Canın sağ olsun abi. İçeceğin çay olsun dedi.

Ben dışarıda çayımı içerken bizim biber ve domates salçası tartıldı. İçeri geçip listeyi elime aldım. Diğer baharatlardan listede yazılı olanlardan 100'er gram tattırdık. Patlıcan ve kapya biber kurusu aldık.

Biber ve domates salçasının fiyatı geçen aya göre değişti mi dedim. 25'er lira indirdik. Biber 175, domates ise 125 oldu dedi. İyi olmuş dedim.

Yükselme beklerken indirimi garipsedim. Çünkü bu ülkede indirim artık lügatimizde yok. Yine indirim yok aslında. Sezona başlarken belirledikleri fiyat yüksek olunca anlaşılan indirime gitmişler.

Aslında domates ve biber salçasının yüksek olmasının bir anlamı yok. Çünkü bu sezon domates ve kapya biber fiyat yönünden çok düşüktü. Buna rağmen salçanın fiyatı yine geçen seneye göre iyi artmış. Niye böyle? Sezonluk fiyat yükseltmeye alıştık. Bir önceki seneye göre aynı fiyattan satsak cepten ve sermayeden yemiş oluruz. Yani külliyen zarar.

Baharatçı istediğimiz her şeyi verdikten sonra barkodunu okutarak hesap yapmaya başladı. Bu arada içişleri bakanı, az önce marketten 119,95 liraya aldığımız 700 gramlık yüzde yüz doğal nar ekşisinin fiyatını sordu. 250 lira olması lazım. Yine de barkodu bir okutayım dedi. Okuttu. Evet, doğruymuş. 250 lira imiş dedi. Şimdilik kalsın dedik. Bizimki doğal dedi ama almadık. Çünkü bizimki de doğaldı. 

Evet, yazdığım rakamlar doğru. Birbirine 300 metre yakın bu iki işyerinde aynı markanın aynı gramı ve % 100 doğal olanı, markette 119,95 iken, baharatçıda 250 lira. Vay anasına vay. Esnaf bizimle dalga geçiyor anlaşılan. 

1610 TL tuttu aldıklarımız. 1600'ü anladım da şu 10 lira içtiğim çay parası mı Hasan Basri dedim. Yok abi, çay ikramımız dedi. 

Geçen sene de bu aynı marka nar ekşisini yine bu baharatçıdan almıştık dedi hanım dönüşte. İyi ki marketten almışsın bu sene. Demek ki geçen sene de kazık yedik. Önceki seneleri saymıyorum artık. Bir daha da bu baharatçıdan biber ve domates salçası dışında alavere yapmayalım artık dedim. Çünkü yüzde yüzden fazla fiyat farkı var maalesef. 

Marka farklı olur da bu kadar fiyat farkına kalite farkı derim. Ama aynı marka bu kadar uçuk kaçık fiyata olmaz.

Nasılsa ürünlerde etiket yok. Belli müşteriler geliyor. Kimse de fiyat sormuyor. Baharatçı bizim burada bu fiyata gider diye düşünüyor olmalı. Belki de bu nar ekşisinde kazandığıyla mandırayı açtı. 

İki esnaf arasındaki bu fiyat farkının serbest piyasayla alakası yok. Bizde ne Allah korkusu var ne ahlak ne kuldan utanma var. Denetim zaten yok. Olsa da fahiş fiyat cezası diye bir ceza bildiğim kadarıyla yok. Geriye esnafın insafı kalıyor. İnsafı kurusun böyle esnafın.

Bana tek faydası oldu bu nar ekşisi fiyatı arasındaki uçurumun. On-on beş senedir gözüm kapalı alışveriş yaptığım bu baharatçı bundan sonra yok hükmündedir.

Aynı marka ürünün iki esnafta bu fiyat uçurumu sadece nar ekşisinde değil. Bugün meyve almak için bir markete gittim. Beş kiloluk pirina kalıp sabun geçen günkü markette 220 lira idi. Burada aynı marka kaç diye baktım. 269 lira yazıyordu. Vah benim ülkeme vah. Zira insafımız ölmüş de ağlayanımız yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder