Ana içeriğe atla

Öğretmenler Odası Buluşmaları

11-15 Kasım tarihleri arasında yüz yüze yapılması gereken seminer, Bakan'ın bu açıklamasıyla çevrim içine dönüştü.

Bakan'ı yüz yüzeden çevrim içi kararına döndüren düşünce, her ayın ilk haftası Bakan’ın değişik illerde gerçekleştirdiği öğretmen buluşmaları olmuş.

Bildiğim kadarıyla Bakan göreve başladıktan sonra öğretmenler yüz yüze semineri 2024-2025 eğitim ve öğretim başında yapabildi. Daha önce yine öğretmenler odası buluşması sonucunda semineri çevrim içine döndürmüş, diğer seminer kesinlikle yüz yüze olacak demişti. O seminer haftası da dini bayrama denk geldiğinden o seminer de yapılmamıştı. Bu seminer de yine öğretmen talebi çerçevesinde çevrim içi olacak şekilde düzenlendiğine göre bu aşamadan sonra yapılması gereken ya bu ara tatilleri kaldırmak ya da ara tatillerde seminerleri sene başı hariç çevrim içi olacak şekilde kalıcı hale getirmektir. Çünkü seminerin faydalı olup olmadığı tartışılır ama eğer faydası var denilirse seminerlerin yüz yüzeden ziyade çevrim içi şeklinde yapılmasının daha faydalı olacağını düşünüyorum. Öğrenciyle beraber tatil yapan öğretmen de gittiği yerde çevrim içi olarak seminerini almalı. Çünkü yüz yüze seminerler kadar verimsiz seminer görmedim bugüne kadar.

Burada öğretmen odası buluşmalarına dikkat çekmek istiyorum. Bakan'ın öğretmenlerle bir araya gelip yüz yüze bilgi alışverişinde bulunması ve istişare yapması takdire şayan. 

Bu öğretmenler odası buluşmalarına o ilin her öğretmeni katılabiliyor mu yoksa bu tür buluşmalara seçme öğretmenler mi katılıyor? Yani bir öğretmen bu buluşmaya katılmak isterse Bakan ile bir araya gelebiliyor mu? Bildiğim kadarıyla Bakan ile görüşmeye katılacak öğretmenler il MEM’ler tarafından belirleniyor. Halbuki her türlü düşünceye sahip istekli her öğretmen katılabilmeli ki istişarenin bir anlamı olsun.

Bir diğer husus Bakan'la bu öğretmen buluşmasına katılan öğretmenlerin, seminerlerin çevrim içi olmasından başka talebi yok mu? Çünkü seminerle ilgili karar hep bu öğretmen odası buluşmaları sonucu alınıyor. Acaba başka konular da konuşuluyor da kamuoyuna açıklanmıyor veya açıklanıyor da benim mi haberim yok?

Mesela haftalık ders yükü buralarda gündeme gelebilir. Çünkü ders yükü, ders çeşidi fazla. Pekala haftalık ders yükünün azaltılması düşünülebilir. Aynı şekilde ders saatleri de özellikle kış saatlerinde yarım saate indirilmesi kararı alınabilir. 

Hatta kreş, ana sınıfı, ilk ve ortaokul 5. ve 6. sınıf seviyesinden sonra lise ve üniversite kademesindeki dersler de çevrim içi kapsamına alınabilir. Çünkü okullar eskiden olduğu gibi bugün bilginin tek kaynağı değil. Sadece bilgi kaynaklarından biridir. Öğrenci bilgiye İnternet ortamından ulaşabilir. Öğretmenler uzaktan çevrim içi ders yapabilir. 

Burada okullar sadece öğretim veren değil aynı zamanda öğrencinin eğitildiği yer denebilir. Buna cevabım, bugün okullar öğretim veremediği gibi eğitim de veremiyor. Çünkü öğretmenler rol model değil. Öğrenci başkalarını rol model görüyor. 

Yunanca boş vakit anlamına gelen okullar bilginin tek kaynağı öğretmenin olduğu devirde bir işlev yerine getirdi. Bugün buna ihtiyaç yok. Çünkü bilgiye ulaşmanın çok yolu var bu dijital çağda. 

Amaçlanan eğitim ve öğretimi okullardan alamayan öğrenci için okullar, bugün boş vakit geçirme, öğrenciyi okullarda oyalama işlevini görüyor. 

7. ve 8.sınıftan itibaren lise ve üniversite eğitimi, uygulamalı dersler dışında çevrim içi yapıldığı takdirde, devletin okul ve üniversite binasına ihtiyacı kalmayacak, pek az okul ve üniversite binası yeterli olacaktır. Eğitim ve öğretimler uzaktan yapılacağı için binanın yakıt, elektrik, su vs. sarfiyatı olmayacak. Binayı temizlemek için personel istihdamına ihtiyaç kalmayacak. Aynı şekilde çok sayıda öğretmen ve öğretim üyesine ihtiyaç olmayacak. Pekala bir öğretmen veya öğretim üyesi aynı anda yüz öğrenciye ders verebilir. Bu da devletin daha az eğitimci istihdamı demektir. Mesela 30 öğrenciye ders anlatan bir eğitimci yüz öğrenciye ders anlatınca her üç öğretmenden ikisine ihtiyaç olmayacak demektir. 

Derslerin uzaktan yapılmasıyla veliler de servis, barınma, harçlık gibi masraflardan da kurtulacaktır. Öğrenci de okul forması giymek zorunda kalmayacaktır. 

Yaptığım öneriler çoğumuza çok saçma ve absürt gelebilir. Ama teknolojinin gittiği yön okulsuz eğitim ve öğretim olduğunu düşünüyorum. 

Şimdiden dijital çağa kendimizi hazırlamamızda fayda var. Hem bu yol ile devlet eğitim ve öğretime daha fazla ödenek ayırmayacak. Velilerin okul ve üniversite masrafı da düşecektir. 

Burada sınavlar nasıl yapılacak denebilir. Tüm sınavlar bir plan dahilinde merkezi olarak yüz yüze yapılabilir. Ayrıca okulların sınav yapmasına gerek yok. Her sınıf kademesinde merkezi yapılan sınav ortalaması ile lise ve üniversite tercihi neden olmasın. 

Dediğim önerilere bugünden yarına geçilemese de öğretmenler odası buluşmalarında bu konular masaya yatırılabilir. Burada yapılacak istişare ve alınacak kararla eğitim ve öğretime yön verilirken birçok kurul, komisyona da ihtiyaç kalmayacak. Mesela Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kuruluna da gerek olmayacak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder