Ana içeriğe atla

Bir Şizofren Hastasının Bilinemeyen Dünyası

Yeni görev yerine gelmeden önce "Gideceğiniz yerde problem biri var. Oraya da falan yerden geldi. Orada da sorundu. Oranın müdür yardımcısıyla bozuştu. Soruşturmayla yeri değişti. Tayini çıkmasına rağmen okuldan gitmedi. Polis zoruyla çıkarıldı. Ona karşı dikkatli ol." dedi biri. Cürmü kadar yer yakar. Problem biri problem birine ne yapabilir dedim. 

Yeni yerimde göreve başladım. Kurum müdürü de" Başımızda böyle bir sorun var. Durmadan bizi şikayet ediyor. Bizi uğraştırıyor. Soruşturma geçirdi ama bir sonuç çıkmadı." dedi.

Görev yaparken gözüm sorun olanı aradı. Gözüme ilişmedi. Sanırım toplantıya katılmamış. 

Bir başka yerde seminerde iken gruba, "Aranızda iş bölümü yaparken falana görev vermeyin. Çünkü ilçe emrine alındı" mesajı geldi.

İlgili kişi resmi yazı nerede mesajı yazdı ama cevap veren olmadı. 

Gün geldi çattı. Mesai başladı. Kendisine göre verilmemesine rağmen kuruma gelmeye devam etti. Gelip oturup oturup gidiyor. İlişik kesmeye de yanaşmamış. 

Kurum, resmi tebligatı adresine yapmış. Yeni görev yerini bildiren yazı da resmi olarak adresine gönderilmiş. 

Kurumla bir bağı kalmamasına rağmen her gün kuruma gelmeye devam etti. 

Geldiği zaman kimseyle muhatap olmuyor, kimse de onunla. Kimse de yanına varıp oturmuyor. Sessiz ve sakin bir şekilde bir kenarda oturup duruyor. Açıyor Kur'an-ı Kerim'i. Bacak bacak üstüne atıyor. Dizlerine koyuyor Kur'an-ı. Bir taraftan önündeki Kur'an'a bakıyor, bir taraftan da durmadan esniyor. Belli ki ya uykuyu almadan geliyor ya da uyuya uyuya gözünü açamıyor. 

Topluluk içerisinde sessiz, sakin ve bir başına olan bu kimse, kurum müdürüne zaman zaman saydırıyormuş odasında. Ağzına geleni söylüyormuş. 

Birkaç defa polis geldi odadan çıkarmak için. Polis nezaretinde gitti kurumdan. Odadan çıkarıldıktan sonra soluğu karakolda almış. Kurum müdüründen şikayetçi olmuş. O günün nöbetçileri ifade vermeye karakola gittiler. 

Polis nezaretinde çıkarıldıktan sonra bir daha gelmez dersin. Ama ertesi gün ve sonraki günler yine gelmeye devam ediyor. 

İki ayı geçti bu durum. Hala aynı durum devam ediyor. Personel her gün saat 8.00'de geliyor. 11.00'e kadar oturup oturup gidiyor. Ne ilçe bizim personel nerede diye aramaya geliyor ne kurum gelme buraya diyor ne de kendisi burayla işim kalmadı, artık gelmeyeyim diyor. 

Bu durum ne kadar devam edecek bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa ilgili kişi bıkıp usanmadan ilgisi kalmamış kuruma gelmeye devam ediyor. Nasılsa beni arayıp soran yok. Şöyle vurup kafayı, bir güzel uyku çekeyim demiyor. 

Bir gün bulunduğumuz yere, kendisini gördüğü zaman sayıp döken, ağzına geleni söyleyen, her türlü hakarete maruz kalan kurum müdürü geldi. "Kimsenin bir şey yaptığı yok. Ne sendika gelip bize destek veriyor ne basın açıklaması yapıyor. Beni görünce demediğini bırakmıyor" dedi. Belli ki dertli idi. Bize bir şey demiyor dedim. "Başkasına da tepki vermiyor. Tüm içindekileri bana boşaltıyor. Karakolda benim geldiğimi görünce, işte şu dedi. Saymaya başladı" dedi. Teşbihte hata olmasın. Sizin durum sokak köpeklerinin doldurulduğu araca benziyor. Köpekler aracı görünce hep birlikte saldırıyorlar. Bu kişi de sizi görünce aynısını yapıyor dedim. Kurum müdürü aynı öyle dedi. Yanımızdaki bir başkası ise bu teşbih çok ağır oldu dedi. 

Uzatmayayım, hem daha önceki kurumlarda hem bu kurumda sorun olmuş. Her yerden polis zoruyla çıkarılmış bu kişi bir şizofren hastası imiş. 

Bu vesileyle bir şizofren hastası ile aynı kurumda aynı havayı teneffüs etmiş oldum. Saldırgan özelliğini görmedim. Ürkek bir hali var. Önünde Kur'an okurken girip çıkanı izlemesi de gözlerden kaçmıyor. Zaman zaman oturanlara bir bakış atıyor. Bu arada esnemesini de ihmal etmiyor. Kimsenin kendisiyle konuştuğunu görmedim. Oturduğu masanın üstünde bir elektrik üçlüsü vardı. Yanına varıp bunu alabilir miyim dedim. Benim değil dedi. Ürkek hali dikkatimi çekti. 

Herkesin dünyası farklı. Bu kişinin dünyası daha bir farklı. Her türlü problemin, ölüm dışında belki çözümü vardır ama psikolojik hastalıkların da maalesef tedavisi olmuyor. Kimsenin böyle hastalıkla boğuşmasını hiç temenni etmem. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder