Ana içeriğe atla

Bir Bankadan Öte Her Şey

Bir bankam var maaşımı aldığım. Bu banka gibisini daha önce hiç görmedim. Acil nakit ihtiyacım olduğunu günlük sorar. Hiç unutmaz mesaj göndermeyi. Kah ek hesap yanınızda der kah size özel ihtiyaç krediniz hazır der.

Gözlerimin yaşarmaması mümkün değil. Çünkü bana bugüne kadar kimse özel muamele yapmadı. Üstelik çekeceğim ek hesaba on taksit yapıyor. 

Baba oğluna sormaz, baba oğluna taksit yapmaz. Ben çekeceğim topluca. Ona ise çerez parası gibi aylık ödeyeceğim. 

Maaşımın yattığını da hiç sektirmez. Gece rahatsız etmek istemediğim için önceden haber vermedim diyor. Sahi kim yapar bunu. Nezaketi görüyor musunuz. Geç vakit sizi rahatsız etmek istemedim diyor. Sanki karşımda bir robot değil, insan evladı var. Halden de anlıyor. Banka sanki benim için birini görevlendirmiş hissi veriyor. Ne de olsa özelim bankama göre. Üstelik bana bey diyor. Hangi birini bugüne kadar bana bey dedi, sorarım size. 
Siz olsanız maaşımın yattığını haber vermediğiniz gibi harçlığın var mı da demezsiniz. Sorsanız da şehir teklifi olur. İş ciddiye binince kırk dereden su getirirsiniz bana borç vermemek için. Yolunuzu da değiştirirsiniz. Olsa dükkan senin dersiniz. 
Kazara maaşımın yattığını haber vermeye kalksanız, kalk lan paran yattı. Daha ne zıbarırsın dersiniz. Uykumu da bölersiniz. 
Hele şu yan taraftaki mesaja bir bakın da insanlık öğrenin. "Yarın ne getirecek bilinmez. Ek hesabın her zaman yanında. Beklenmedik bir harcanan çıkarsa limitiniz hatırlayın" . Yani bizde kredin var. Hiç sağa sola gidip ezilip büzülme. Birilerinin ağız kokusunu çekme. Bizde kredin bitmez diyor. 
Doğru değil mi dediği? Sahi yarının ne getireceğini hangimiz bilebiliriz. Yarınların neye gebe olduğunu, bizi ne tür olumsuzlukların beklediğini bilme imkanımız yok.
Ya şu mesaja ne dersiniz. Bugün değilse yarın. Aklının bir köşesinde bulunsun diyor. 
Hasılı bu banka başka bir banka. Bankadan öte her şey. Beni benden fazla düşünüyor. Hiç çekinme. Kapımız her daim açık sana diyor. 
Bilgilendirmesi, aynı bilgilendirmeyi bıkıp usanmadan her gün göndermesi, zaman zaman hal hatırımı sorması, merhaba, sizin için ne yapabilirim demesi, maaşımın müjdesini vermesi, kafama vura vura aklımın bir köşesine limit ve krediyi kazıması, her şeyden öte nezaketi, anlatılmaz, yaşanır. İnsan evladı desem yeridir. Bu insan evladı bildiğimiz diğer insan evlatlarına hiç benzemiyor. 
Şubesi yüzümü güldürmüyor, iş bitirmiyor ama bu mesajları beni benden alıyor. Bu kadar da olmaz. Hep beni düşünüyor. Biraz da kendini düşünse dedirtiyor insana. 
Bu mesaj gönderen, beni benden fazla düşünen, nezaketiyle göz dolduran ve hakkımda iyilikten başka bir şey düşünmeyen bu kötü günler dostu için insan evladından ziyade melek desem, bazılarınız elfazı küfür deyip beni tecdidi imana davet eder. En iyisi mutlu günümde başıma iş almayayım. 
Hasılı mutlu muyum mutlu. Özel miyim özelim. Belki de emekli olduktan sonra bu bankadan almaya devam edeceğim maaşımı. 
Neyse, gördünüz bankamı. Siz böyle bir bankanız olsun istemez miydiniz? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde