Ana içeriğe atla

Soyadı Değiştirme Hikayem (1)

Soyadı kanunu çıktığında aileme Yüce soyadı verilmiş.

Bu soyadı beldemiz bir başka beldeyle birleştirilerek 1990 yılında ilçe oluncaya kadar devam etti.

Beldemiz ilçe olunca birçok devlet dairesiyle birlikte nüfus müdürlüğü de kuruldu.

Daha önce bağlı olduğumuz Çumra ilçesinden Güneysınır ilçesine kütüğümüz de aktarıldı.

Kütük aktarma esnasında ailenin Yüce soyadı kütükte Yuca soyadı şeklinde değişmiş. 

Aileden biri yeni nüfuz cüzdanı çıkartmak veya nüfuz cüzdanı yenilemek için gittiğinde nüfus müdürlüğü Yüce soyadı yerine Yuca soyadını vermeye başlayınca ailenin haberi olmuş.

Aile bireyleri bu duruma şaşırsa da yapabilecekleri bir şey yok. Çünkü devletin dairesi böyle uygun görmüş. Nüfus müdürlüğü demek devlet demekti. Devlet soyadınız Yüce değil, Yuca demişse koca aile ne yapabilirdi? Devlet oyun oynayacak, şaka yapacak değildi. 

Benim bu soyadı değişikliğinden beldemiz ilçe olduktan üç, dört sene sonra haberim oldu.

O zamanlar Adıyaman'da çalışıyorum.

Yaz dönemi ilçeme geldiğimde ilçe nüfus müdürlüğüne çıktım. Nüfus şefine, bu değişikliğin sebebi nedir dedim. Kütükte böyle. Çumra'dan bize böyle geldi. 1991'e bilmem kaç sayılı yazıya göre siz artık Yuca'sınız. Tüm aile değiştirmiş yeni soyadını almış. Bir sen kalmışsın. Getir senin ailenin nüfus cüzdanlarını da değiştirelim dedi.

Olur mu öyle şey? Madem soyadımız hep Yuca idi. O zaman bize niye Yüce şeklinde nüfus cüzdanları verdiniz şimdiye kadar? Bu yanlışı düzeltin. Değilse mahkemeye giderim dedim. Gidersen git. Mahkemeyi kaybedersiniz. Boşu boşuna masraf etmiş olursunuz. Bahçıvan ailesinin soyadı da Bağcıvan şekline dönüşünce bizi mahkemeye verdiler. Mahkeme onlara siz Bağcıvan'sınız. Yanlışlık yok dedi ve mahkemeyi kaybettiler. Mahkemenin size diyeceği de o dedi. Ben vereyim de mahkeme reddetsin dedim.

Tatil dönüşü Adıyaman Kahta’ya geldim. Bir dilekçe yazdım. Dilekçede “Soyadı kanunundan beri kullanmakta olduğum Yüce soyadının nüfus kütüğünde Yuca şekilde dönüştüğünü, bugüne kadar diplomam ne varsa hepsinde Yüce soyadı taşıdığımı, herkesin beni bu soyadla tanıdığını, yeni soyadım olan Yuca’nın telaffuzunun zor ve anlamının olmadığını, yeniden Yüce soyadını almak istediğimi yazdım. Ekine de mevcut nüfus cüzdanlarının, babama ait tapuların, lise ve fakülte diploma vs. fotokopilerini ekledim. Dilekçeyi mahkemenin formatına dönüştürmek için bir avukattan destek aldım. Avukat, ilk celsede şahit istemezler. Daha sonra götür dedi.

Harç parasını yatırarak mahkemeye müracaat ettim.

Mahkemeden önce okula iki polis gelmiş. Beni aramışlar. Okul müdürü polisle ne işin var, seni karakola çağırdılar dedi. 

Karakola gittim. İlgili polisle görüştüm. Soyadı değişikliği dilekçemle ilgiliymiş. Soyadı niçin değiştirmek istediğimi, bir husumet yüzünden mi yoksa bir miras meselesi mi var diye ahiret soruları gibi sorular sordu. Verdiğim cevapları tutanağa yazdı polis. Verdiğim ifade imiş. Çıktıyı okuyup imzamı attım. Polise, daha mahkemeye hakim karşısına çıkmadan beni karakolda bu kadar tuttunuz, bin bir türlü sorular sordunuz. Mahkemede benim halim nice olur dedim. Bu işler böyle dedi polis.

Mahkeme günü gelmeden önce ben Yüce’yim anlamında başka belgeler de temin ettim.

Bununla da yetinmedim.

Yolda, çarşıda, pazarda bir başıma giderken niçin Yüce soyadını yeniden almama dair kendi kendime konuşuyorum.

Konuşmama sayın hakimim diye başlıyorum. Dilekçede yer vermediğim gerekçelerle savunma yapıyorum ya da ifade veriyorum. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde