Ana içeriğe atla

Alaeddin Tepesi

Celalettin Rumi türbesi yönünden Alaeddin Tepesi bir farklı görünürdü. Şehitlik Anıtının önündeki su şelaleden dökülür gibi akardı. Hem su sesi hem de görüntüsü görülmeye değerdi.

Cep telefonlarının ve selfienin olmadığı dönemlerde, buralarda fotoğrafçılar olurdu. Bir hatıra bırakmak isteyenler bu suyun kenarına durmak suretiyle su görüntüsü ile birlikte poz verirlerdi.

Konya merkezde yaşamayanların veya Konya dışından gelenlerin uğrak yeri idi bu tepe ve suyun kenarında hatıra bırakmak.

Buluşma yeriydi aynı zamanda bu tepe.

Gelenler Alaeddin Keykubat Camisini de ziyaret ederdi.

Tepenin hem doğu hem de batı cephesinin eteklerinde umum tuvalet vardı. WC'ler ücretli idi. Doğu cephesinde ki WC'nin girişinde, büyük ve küçük için ayrı ücret tarifesi vardı. Büyük şu kadar, küçük bu kadar yazılıydı.

Alaeddin Tepesine çıkıp yeşillikler arasında banklarda oturanlar hoşça vakit geçirirdi. Çimlere basmak yasaktır yazılıydı o zamanlar. Sanırım şimdilerde bu uyarı yok. Bu uyarıya rağmen çimlere basan ve çimler üzerine oturan olursa görevliler tarafından uyarılırdı.

Nişanlıların, yeni nişanlananların, evlenenlerin ve sevgililerin buluşma yeriydi burası. Hele yeni evlenenler Alaeddin Tepesindeki belediyeye ait salonda nikahlarını kıydırdıktan sonra bu tepeyi ve Meram Bağlarını mutlaka gezerdi.

Oruç tutmayıp da çarşı, pazarda bir şey yiyip içemeyenlerin de kaçamak noktası idi burası.

Doğu, güney ve tam tepesinde çay bahçesi vardı. Çarşı ve pazarda yiyip içmeye göre buralar biraz tuzlu idi. Yaz dönemleri açık olurdu. Parası olan buralara oturur, bir şeyler içerdi. Parası olmayanlar ise banklara oturarak yeşil doğanın atmosferinden faydalanarak hoşça vakit geçirirdi.

Genelde gençlere hitap eden ya da gençlere terk edilmiş bu tepe yine bakımlı olmaya bakımlı. Tepeye bol miktarda gül ekilmiş. Damlama sistemiyle sulama yapılıyor. Eskiden fıskiyeler vardı çimleri sulamak için. Ya kaldırıldı, başka tür bir sulama yapılıyor ya da fıskiyeler açık olmadığı bir zamanda geçtim.

İki gün öncesi öğle namazı için Zafer tarafından çıkıp tepedeki camiye gelmiştim.

Gençliğimde Konya’nın su deposu bu tepenin altında denirdi. Su deposu hala var mı bilmiyorum ama Caminin doğu girişinin soluna, tepenin içine gömülü bir WC yapmış Belediye. Önemli bir ihtiyacı gideren WC hem büyük hem de temiz ve bakımlı. Abdest almak isteyenler için burası şadırvan görevi de görüyor.

Karatay Medresesine bakan kuzey taraftaki saray kalıntısı restore edilmiş, aslına benzetilmeye çalışılmış ama aslından eser göremedim. Bildiğim kadarıyla tepenin kuzey tarafında kazı çalışması vardı. Bitti mi hala devam ediyor mu bilmiyorum. O tarafa geçmedim.

Yine küçüklük ve gençliğimde Celalettin Rumi ile Alaeddin arasında bir alt geçidin olduğu, mübarek zat ve yatırların bu alt geçidi kullanarak savaşlara katıldığı, Celalettin Rumi’den çıkan evliyanın çıkış noktasının Alaeddin Tepesi olduğu yani bugünkü WC yapılan yerin önünden çıktığı söylenirdi. Bugün buna inanan var mı bilmiyorum ama on, on beş yıl önce hediyelik eşya satan bir esnaf dükkanında bu konu gündeme geldiğinde, buna hala inanan bir ilahiyat son sınıf öğrencisinin olduğunu bizzat görmüştüm. Siz inanmazsanız inanmayın. Var böyle bir şey. Sizin itikadınız bozuk şeklinde tepki göstermişti bize.

Yazıya başlarken niyetim Alaeddin Tepesini anlatmak değildi. Sadece Valilik tarafından tepeye çıkanların, sağlı sollu merdivenlerin ortasında bulunan suyun olmadığına, suyun devridaim
yapmadığına, su sesinin kalmadığına, terk edilmiş bir görüntü verdiğine dikkat çekmekti. Su akmadığı gibi kuşların tüneme yeri olmuş. Bir zamanlar şırıl şırıl akan mekan kuş pislikleriyle dolu. Belli ki kuşlar su içmeye gelmişler ama su yok. Bir zamanlar görmeye doyumun olmadığı ve hatıra fotoğraflarının çekinildiği bu yerin susuzluğu, bakımsızlığı ve pis görüntüsü arızi bir durum mu yoksa süreklilik arz edecek şekilde son hali bu mu? Eğer son hali bu ise hiç yakışmadığını buradan söyleyeyim.

Şehitliğin sağında bulunan, son senelerde selfservis hizmeti veren çay bahçesini de bu yaz sezonunda kapalı gördüm. Ne büfe açık ne de oturacak sandalye ve masa var. Tepedeki bu çay bahçesi bu sezonda da kapalı ise ne zaman açık olacak? Müşterisi olmadığından mıdır, birileri doyuma ulaştığında mıdır bilmiyorum. Yalnız gelip geçen, nefeslenmek için oturup çayını yudumlasa, tepeden aşağıyı temaşa etse fena olmaz.

Belediye yetkililerine duyurulur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde