Ana içeriğe atla

Niçin Bir Sosyal Medyamız Yok?

İnstagram, 8 günün ardından yeniden açıldı.

İnstagram açılınca, yasağı destekleyen, devletimin yanındayım diyen, Tiktok'un da yasaklanmasını istiyorum diyenlerin sevinci kursağında kaldı. 

İlgili sosyal medya platformunun Türkiye'nin şartlarını yerine getirip getirmediğini zaman gösterecek.

İnstagram isteklerimizi yerine getirmezse yeniden kapatırız diye düşünenlerimiz çıkar. Hoş, bu platformun kapatıldığı da tartışılır. Çünkü kısıtlandığı zaman VPN seçeneği ile zaten giriliyormuş. Bu durumda kısıtlamanın çok etkili olacağını sanmıyorum. Yine de VPN seçeneğini işaretlemeyip yasağın kaldırılmasını bekleyenler için olumlu bir gelişme. 

Bu durumda Facebook, X, İnstagram, Tiktok gibi sosyal medya platformlarını açmak, kısıtlamak ve kapatmak gibi bir uğraşımız neye yarar? Çünkü kapatsak bile girmek isteyen girebiliyor.

Gördüğüm kadarıyla bu platformlar çok güçlü. Ülkenin isteklerini pek tınmıyorlar. Sınır, kural ve ülke tanımıyorlar. 

Bu sosyal medya ağları günümüz için vazgeçilmez ve hayatın bir parçası. Reel hayatın nabzı bu platformlarda atıyor. 

Sosyal medya bu çağda madem bir ihtiyaç ise bu durumda bizim ne yapıp ne edip bir veya birden çok milli sosyal platformu kurmamız gerekir. Menşei ülkemiz olduğu takdirde devletin yaptırımı da daha etkin olur. 

Sahi niçin bir sosyal medya platformumuz yok? Çok mu zor bu tür platformları kurmak? Koskoca TC devleti böyle bir platform kurduramaz mı? Bu platformlar çok mu pahalı çok mu emek ister çok mu insan gücüne ihtiyaç var çok mu teknik alt yapı gerekli? Bu ülkenin yetişmiş elemanı yok mu? Bizim insanımız çok mu beceriksiz? 

Bu tür sosyal medya başta olmak üzere her türlü üretim, marka başka ülkelere mi has? Bizim gibi ülkelerin bu tür platforma kurmaları yasak mı? Yapmaya yaparız ama çok mu basit görüyoruz? Kim uğraşacak mı diyoruz? Nasılsa birileri yapıyor, bizler de girip kullanıyoruz mu diyoruz? Bu topraklarda bize içilen rol bu mu? Onlar üretecekler, biz onların pazarı olmaya devam mı edeceğiz böyle?

Hiçbir şey üretmeyip başkalarının ürettiği Facebook, X, İnstagram, Tiktok, WhatsApp gibi platformları kullanmaya devam mı edeceğiz? Dediklerimizi yapmadılar deyip kızacağız, kapatacağız sonra açacak mıyız yine? 

Sahi biz neyi üretip de alın kullanın, made in Turkey deyip dünyaya servis ettik bugüne kadar?

Ne zaman kötü komşu mal sahibi yapar atasözünün gereğini yerine getireceğiz?

Nerede, neyi, niçin eksik yapıyoruz diye hiç kendimizi sorgulamayacak mıyız?

Böyle geldik, böyle mi gideceğiz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde