Ana içeriğe atla

İmam da Bunu Yaparsa

Gazetelerde çıkan habere göre "Diyarbakır'da görev yapan bir imamın eşini, Şırnak'ta görev yapan bir başka imam, Şanlıurfa'ya kaçırdı".

Gazeteler kaçırıldı diyor ama sanki evli kadın iki çocuğunu bırakarak gönüllü kaçmışa benziyor.

Kaçan ya da kaçırılan kadının anne babası, damatlarından, kızımızı da kaçıran imamı da öldürmesini istediklerine göre belli ki kadın iki çocuğunu bırakarak kendi isteğiyle kaçmış. Değilse biri Şırnak'tan gelecek, Diyarbakır'daki kadını nasıl kaçıracak. 

Diyarbakır nere, Şırnak nere demeyin. Sosyal medyada tanışmışlar. 

Bu sosyal medya ki uzakları yakın kıldı. Tanışmayanları tanışır kıldı. Hem çok iyi hem çok kötü bir alem burası. Evden dışarı çıkmayan biri pekala İnternet vasıtasıyla dünyayla iletişim kurabiliyor. O yüzden bugün sosyal medya, çarşı, pazar ve dışarıdan daha tehlikeli. 

Kaçma ve kaçırılma olayları eskiye oranla azalsa da hala günümüzde tek tük devam ediyor. Ailesi vermediği için kaçan kızlar olduğu kadar evli ve çocukları olduğu halde başkasına kaçan kadınlar oluyor. Bu tür kaçırma, kaçırılma, aldatma ve aldatılma hikayeleri bazı TV programlarında yüzleşme şeklinde karşımıza çıkıyor. İzleyicisi de pek çok.

Kaçma ve kaçırma programlarının izleyicisi çok olsa da bu tür olaylar vakayı adiden sayıldığı için haberlerde ve gazetelerde pek haber olmaz. Olsa da fazla gündem olmaz. Diyarbakır'daki kaçırma olayının bu derece gündem olması, olayın faillerinden kaynaklanıyor olsa gerek. Çünkü kadını kaçıran bir imam, kaçırılan kadın ise bir imamın karısı.

Failler imam olunca haber başka değer kazanıyor ve imamlar da bunu yaparsa cemaat neler yapmaz deniyor. Keşke bu olay olmasaydı. Çünkü imamların ve din görevlilerinin sarığı beyaz olduğu için leke götürmez. Keşke bu olay olmadan önce Şırnak’ta görev yapan imamlıktan istifa etseydi, eşiyle geçinemeyen ya da evlilikte huzur bulamayan evli kadın da kaçmadan önce eşinden ayrılsaydı da sonra evlenme yoluna gitselerdi. O zaman bu kaçma ve kaçırılma olayında imamlar bu işe karıştırılmamış olurdu. Umarım, evli kadını kaçıran Şırnak’taki imam bekar olur. Şayet evli ise kaçan ya da kaçırılan kadın evli kadın üzerine kuma gitmiş olur.

Bu nahoş olay olmasaydı ama oldu. Oldu. Keşke basına sızmasaydı. Sızdı. Keşke bu eylemi gerçekleştiren özne ve nesnenin görevleri yazılıp çizilmeseydi. Yazılıp çizildi. İnşallah bu olay büyümeden kapanır. Daha büyük yaralara kapı aralamaz. Bu olay unutulsun da isterim. Ama unutulacağını sanmıyorum. Özellikle kaçırılan kadının eski kocası ve çocukları derinden etkilenecek.

İmam veya başkası, bu tür olayların kimsenin başına gelmesini temenni etmiyorum. İnsanlar kaçarak veya kaçırılarak ya da başkasının yuvasını yıkarak ev kurmaya çalışmak yerine, Allah’ın emriyle evlensin, kaçarak değil.

Burada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Birbirini seven, evlenmek isteyip de anne babası rıza göstermediği için son çare kaçarak evlenme yolunu seçen bekarları anlarım da evlilerin, arkasında çoluk çocuğunu bırakarak kaçmasını bir türlü anlamıyorum. Yazık değil mi küçücük yavrulara. Yazık değil mi eski kocaya. Çünkü eninde sonunda bu çocuklar ve eski koca mağdur olacak. Bir de kaçan kadının ailesi.

Son sözü de evli kadını kaçıran imama söyleyeyim. Be kardeşim, ele telkin verirken salkımı yutmuşsun. Taliplisi olan bir bekar kıza bile talip olunmadığını, bunu tahrimen mekruh olduğunu en iyi sen bilirsin. Bunu belki de vaazlarında bahsettin. Evli kadına zaten talip olunmaz. Boşandığı halde daha iddet müddeti bitmeden yine talip olunmaz yani evlilik teklif edilmez. Hasılı s.çıp batırmışsın. Yatacak yerin yok senin. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde