Ana içeriğe atla

D. Mehmet Doğan

Öğrencilik ve gençliğimde, yazılarını ve konuşmalarını takip ettiklerimdendi Mehmet Doğan. Bir elin parmakları kadardı ne de olsa fikir dünyamızın örtüştükleri.

"Batılılaşma İhaneti" adlı kitabıyla tanıdım kendisini. 

Türkiye Yazarlar Birliği başkanlığını yaptı uzun yıllar. 

Zaman gazetesinde yazdığı yazılarını okurdum.

Büyük Türkçe Sözlüğü, yazdığı çok eserin içinde öne çıkanlardan. 

Öğrencilik ve gençliğimde Konya'da düzenlenen panel, konferans, söyleşi adı her ne ise bu tür etkinliklere katılmaya özen gösterirdim. Alaeddin Tepesi üzerindeki Alaeddin Keykubat Salonunda yapılırdı bu tür programlar genelde. 

İstanbul ve Ankara'da olanlar panel ve konferans yönünden şanslı idi. Konya ise bu alanda bakir idi. Tek tük panel, konferans düzenlenirdi. 

Kemal Özer bu tür organizasyonlar için Devran Ajans'ı kurmuştu. Binası da sanırım Teksas Durağı diye bilinen yerin Merkez İHL'ye giden yolun sol köşesi idi. 

Genç girişimci Sayın Kemal Özer, konuşmacı olarak Mehmet Doğan'ı getirecekti. Bu programa katılım için yanlış hatırlamıyorsam bilet bastırmış, dinleyici olarak katılmak isteyenlere bilet satmıştı. Aklımda bir beş yüz kaldı. Yanında üç sıfır var mıydı hatırlamıyorum. Paramızdan altı sıfır atılınca, bir de sürekli açık, gizli ve kontrollü devalüasyon olunca rakamlar aklımda kalmıyor. 

Devran Ajans, giriş için niçin ücret alma yoluna gitmişti? İstanbul'dan, Ankara'dan gelecek konuşmacının yol, barınma ve salon kirası vs. masraflarını karşılamak için olsa gerek. Duyuru için afiş de bastırmıştı sanırım. Sponsor yoksa sermayesi olmayan genç bir girişimcinin bunun altından kalkabilmesi mümkün değil. 

Para problem değil, yeter ki bir konuşmacı gelsin. Hele TYB başkanı Mehmet Doğan gelecek. Gitmeye değerdi. 

Biletimizi aldık. Heyecanla Sayın Mehmet Doğan'ın geleceği günü ve yapacağı konuşmayı beklemeye koyulduk. Mevsim kış ya da sonbahar olmalı. 

Belki de konuşmanın yapılacağı gün, belki de salonu doldurup konuşmacıyı beklediğimiz saat, bir duyduk ki Mehmet Doğan gelmiyormuş ya da gelemiyormuş. Sebebini öğrenemedik. Çünkü bir gerekçe de söylenmedi. Hava muhalefeti mi yoksa bir anlaşmazlık mı oldu bilemiyorum. 

Sevincimiz kursağımızda kaldı. Belki ilk organizasyonuydu Kemal Bey'in. Öyle zannediyorum, onun da morali bozulmuştur. Bilet alanların bilet parasını geri iade etti. Afiş, salon kirası gibi masraflar da yeni doğmaya kalkan ajansın belini bükmüştür. Bu ajansın ömrü uzun olmadı. Bir müddet sonra kapandı bildiğim kadarıyla.

Ne zaman Mehmet Doğan ismini duysam bu anekdot aklıma gelir. Hatta öğretmen olup Gaziantep Nizip'te görev yaparken yine Mehmet Doğan gelecek diye Gaziantep'e giderek salondaki yerimi almıştım. Allah vere de buraya gelse dedim durdum. Bereket gelmişti. 

Mehmet Doğan isminin başındaki “D” dikkatimi çekerdi bir de. Niçin kısaltma ve neyin kısaltması derdim. Kendi aramızda doktor olmalı. Herkes Dr. yazarken D şeklinde kısaltıyor olmalı ya da “D”, Derviş’in kısaltması olabilir derdik. Merak edip şimdi baktım. Rahmetli Nurettin Topçu, diğer Mehmet Doğan isimlerinden ayırt etmek için isminin başına “D” harfini armağan edilmiş.

Biyografisine baktım Mehmet Doğan 77 yıllık yaşına birçok eser sığdırmış. Önemli yerlerde görev yapmış. Devlette çalışma yerine serbest çalışmayı yeğlemiş. Belki de bunca eser, serbest çalışma ve serbest düşünmenin bir eseri olsa gerek.

En son Karar gazetesinde yazdığını görünce ya dışlanmış ya kendi tercihi ya da umduğunu bulamamış bir profil görüntüsü verdi bana. Ne alaka demeyin. Çünkü Karar gazetesi, mahallesini terk etmek istemediği halde ana akım gazetelerde yazma imkanı olmayan ya da yazdırılmayan, sol gazetelere de gitmek istemeyenlerin yazdığı gazete izlenimi veriyor bana. En azından çoğunluğu böyle. Belki de bu gazete, diğer basına göre yazarın, istediğini yazdığı, düşüncesini rahatça ortaya koyabildiği, sansüre tabi tutulmadığı bir yer olabilir.

D Mehmet Doğan ömrünü tamamlasa da geride bıraktığı eserleriyle aramızda yaşamaya devam edecek. Allah rahmet eylesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde