Ana içeriğe atla

Din Öğretiminde Temcit Pilavı

Yaz tatilinde bir vesileyle bir liseye uğradım. Dersliklerde ders giriş ve çıkış saatleri vardı. Dersler 9.00'da başlıyor. Sanırım 13.10'da bitiyordu.

Garip geldi öğleye kadar dersin olması. Çünkü bildiğim kadarıyla liselerde ders yükü fazla. Günlük en az 8 saat ders görmeliydiler.

Sonra kapıdaki haftalık ders programı dikkatimi çekti. Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı, İlmihal, Örnek Şahsiyetlerden Tablolar. 

Haftanın beş günü her gün bu dersler. Sadece ders saatleri değişik. 

Jeton düştü. Belli ki bu okulda yaz kursu vardı. Kursu Diyanet mi açmış diye baktım. Alt tarafta kapıya yapıştırılmış bir afişte bir derneğin adı gözüküyordu.

Afişin altında da 20'şer kişilik sınıf mevcutları listesi asılmıştı. Hepsi erkek ve ortaokul öğrencisiydi. 

Sınıf kapısının en üstüne baktım. Her bir dersliğe de Gazze Sınıfı, Filistin Sınıfı gibi isimler verilmiş. Koridora Filistin'in başkenti Kudüs'tür yazılıp asılmış. 

Her gün aynı derslerin işlenmesi ve dersliklere Filistin, Gazze gibi isimlerin verilmesi bana garip geldi. Pedagojik değil dedim içimden.

Niçin böyle düşündüm. Önce derslere bakalım. Kur'an dersinin her gün bir saat olması yerinde. Çünkü bu ders günlük okunmalı. Diğer derslerin her gün olması daha ortaokul çağındaki çocukları sıkar. Hele ki bir yılın yoğunluğunun ardından yaz tatilinin sıcaklığında. Bu dersler de olsun ama her gün olmamalı. Bunun yerine akıl ve zeka oyunları, beden eğitimi ve spor gibi dersler öğrencileri rahatlatır. Belki öğleden sonra öğrenciler değişik sportif faaliyetlere götürülüyordur. Yine de biraz kafa dağıtacak derslere yer verilmesinde fayda mülahaza ediyorum. 

Okullarda özellikle Konya'daki ortaokul ve liselerde Peygamberimizin hayatı, ilmihal diyebileceğimiz temel dini bilgiler ve Kur'an-ı Kerim seçmeli ders olarak seçilmekte. Bu kursa katılan öğrenciler de öyle zannediyorum bu dersleri okullarında bir yıl boyunca görmüşlerdir. Bir de yaz tatilinde aynı derslerin görülmesi, çocukları çok teşvik edici olacağı kanaatine değilim. Çünkü bu yaz kurslarındaki bu dersler bir yılın tekrarı mesabesinde. 

Bir din kültürü öğretmeni anlatmıştı: Bir okulda Peygamberimizin hayatı dersine giriyorum. Öğretmen bu derste hep Hz Muhammed şöyle yapardı, böyle yapardı gibi anlatınca, öğrencinin biri, hocam, hep Hz Muhammed hep Hz Muhammed. Başka kimse yok mu demiş. Öğretmen de bu dersin adı Hz Muhammed'in hayatı. Başka kimden bahsedecektim. Elbette Hz Muhammed'i anlatacağım demiş. 

Bu örnekten de anlaşılacağı üzere yaz, kış hep ilmihal, Hz Muhammed anlatmak demek, çocuğu çok dindar yapmak anlamına gelmiyor. Çocukları dini yönden yetiştireceğiz diyerek onlara yaz-kış, akşam-sabah din, iman, ahlak, ilmihal, örnek şahsiyet demek tok bir insanı zorla doyurmaya kalkmak demektir. Eğitimde güdüleme ve zamanlama önemli. Nasıl ki aç insan yemeği iştahla yerse, dini bilgilere de susayan kana kana su içer. O yüzden birbirinin aynısı olan dersleri her gün ve her hafta okumak ve okutmak hiç pedagojik değil ve çocuk psikolojisini anlamaktan uzaktır.

Tekrar ediyorum, bu çocuklar bir yıl boyunca üç aşağı, beş yukarı aynı seçmeli dersleri okuyorlar. Ortaokullar 35-36 saat, liseler 40-45 saat haftalık ders görüyorlar. Bunca yorgunluğun ardından, çocuklarımızı temcit pilavı gibi aynı derslere talim ettirme yerine, bırakalım yaz tatillerini doya doya yaşasınlar, değişik etkinliklere gitsinler. Okuma özürlü bir toplumuz zaten. Değişik kitaplar okusunlar, kitap okumayı alışkanlık haline getirsinler. Yaz kursu açılacaksa kitap okuma, okuduğunu anlatma seansları düzenlenebilir. Hiçbir şey yapmasalar bile tatilde bol bol oyun oynasınlar. Zira çocuk oyunla büyür, oyunla kişiliğini bulur ve gelişir. Yaz boyunca kafaları boşalsın ki okul dönemi o kafalar bilgiyle dolsun. Çünkü dolu beyin yeni bilgi almaz. Yeni bilgi için kafanın boşalmadı şarttır. 

Unutmayalım ki eğitim ve öğretim bir pedagojidir, öğrenci psikolojisini anlamadır, öğrencinin seviyesine inmedir, sevdirmedir.

Diğer yazımda da dersliklere verilen Filistin, Kudüs, Gazze isimleri üzerine yazmak istiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde