Ana içeriğe atla

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (2)

Parayla da imtihan dönemi başladı bu din kültürü branşında olanların. Müdür ve yardımcı olamayan bu branş erbabının çoğu, okullarında otuz saat derse girmeye başladı. Bu demektir ki ek derslerini tam alacaklar ve ek ders kaygısı kalmayacak.  

Her okulda olmasa da bazı İHL'lerde ilk hafta haftalık otuz saat giren öğretmenler, ikinci hafta isyan bayrağını açmış. Bizim ek dersimiz iki saat düştü demişler. Bu düşüşün sebebi de hem tecrübe kazansınlar hem branş ihtiyacı giderilsin hem de harçlıklarını kazansın diye bu okullara ilahiyat son sınıf öğrencileri gönderilmiş. Bu öğrencilere de ders verilince okuldaki din kültürü ve İHL meslek dersleri öğretmenlerinin haftalık ders yükü 30 saatten 28 saate inmiş. Bizim ek dersimiz iki saat düştü, biz 30 saat gireceğiz diyerek ilahiyat öğrencilerini geri göndertmişler.

Okulunda olan bu durumu bir arkadaş anlatınca, garibimize gitmiş. Ha ne olur o öğrenciler de ek ders olarak faydalansalardı, o arkadaşlar da iki saat eksik ek ders alsalar ne olurdu, her şey para mı demiştik ki yanımızdaki bir arkadaş, bizde de oldu. Biz de karşı çıktık. Gelen ücretli öğretmeni geri gönderttik. Haklıyız çünkü. Bu bizim hakkımız. Tekrar otuz saat girmeye başladık demişti de küçük dilimi bir kez daha yuta yazmıştım.

Söz bu branş sahiplerinin parayla imtihanından açılınca bir başka anekdot daha aklıma geldi. Bunu da paylaşmak isterim burada.

2014 Aralık sonuydu sanırım. Bir İHO okuluna atamam yapıldı. Okula gidip göreve başladım.

Müdür yardımcısı hangi sınıfların dersine gireceksen, din kültürü öğretmeni hoca hanım iki saatini verecek dedi. Bugün dersi yok. Yarın görüşürsünüz dedi. 

Ertesi günü hoca hanım yanıma geldi. Hanım hanımcık bir kız idi. Din kültürü öğretmeni idi ama bazı branş arkadaşları gibi iki saat ek ders peşinde değildi. Hoca hanım hangi sınıfın dersini vereceksin dedim. Siz hangisini isterseniz, hatta fazla da alabilirsiniz dedi. Hangi derslere giriyorsun dedim. Din kültürü ve Arapça dışındaki diğer seçmeli derslere girdiğini öğrendim. Peki, Arapçalar kimde dedim. Arapçalara müdür yardımcımız giriyor dedi. Hepsine nasıl giriyor? Kaç saat Arapça var dedim. 12 saat dedi. Hepsine de müdür yardımcısı giriyormuş. Hoca hanım, siz derslerinize girmeye devam edin, hem program bozulmasın hem de müdür yardımcısının yükünü alayım dedim. Ayrıldım.

Müdür yardımcısına, hocam hangi sınıfı verirsen ver, bana iki saatini ver dedim. Alabilirsin, al şu sınıfın dersini vereyim diyemedi. Yutkundu. Morali bozuldu. Hocam hem idarecilik hem bu kadar ders bir arada gitmez. Üstelik idarecinin girdiği dersten hayır gelmez dedim ise de Nuh dedi peygamber demedi. Tekerleme olarak ben ikisini birlikte götürüyorum, idari işleri de ihmal etmiyorum, derse girmeyi de seviyorum dedi durdu. Hocam, işini aksatmasan da idareci odasında oturur, işleyişi takip edersin dedim. Zorla aldım iki saati kendisinden.

Diğer müdür yardımcısı da 12 saat giriyor dedi. Onun branşı ne dedim. Matematik dedi.

Matematikçi ile görüştüm. Hocam, benden alabilirsiniz. Ben gitmek istemiyorum dedi. Senin bırakacağın bu derslere girecek var mı okulda dedim. Hayır, ilçeden öğretmen istemeliyiz dedi. Altı saatliğine ilçe bize öğretmen veremez. Verse de kimse gelmez. Gelse de bu öğretmen bir günden fazla gelecek. Sizin girmeniz daha uygun. Bu arada diğer arkadaş niye dersi bırakmak istemiyor dedim. Borcu varmış, paraya ihtiyacı varmış. Beyefendinin evi var, ikinciyi almış. Dükkanı varmış çarşıda kirada. Anlaşılan tüm maaşı borca veya yatırıma gidiyor, ek dersle de geçimini sağlıyor.

Burada yanlış anlaşılma olmasın ve genelleme yapmış olmayayım. Bu branş sahipleri hep ek ders düşkünü, hepsi böyle. Hepsi makam ve mevki peşinde demek istemiyorum. Diğer branşlarda da ek ders ve makam peşinde koşanlar var ama din kültürü branşı olanlarda ek ders ve makam ve mevki peşinde koşanlar daha çoğunlukta. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde