Ana içeriğe atla

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (1)

4+4+4 sistemine geçilip lise de zorunlu eğitime geçildiği sıra bir lisede görev yapıyorum.

Din kültürü öğretmeni eş durumundan tayin isteyip tayini çıkınca, yerine öğretmen atanmayınca ikinci döneme din kültürü öğretmeni ihtiyacımız doğdu.

Öğretmen ihtiyacımızı ilçeye bildirdik bildirmesine ama bakalım ilçe milli eğitim bizim bu ihtiyacımızı karşılayabilecek miydi? 

Bu durum sadece bizde değil, aşağı yukarı tüm okullarda böyleydi.

Çünkü o sene bu yeni sistemle birlikte İHL'lerin orta kısmı yeniden açılmış. Kur'an'ı Kerim, Hz Muhammed'in hayatı ve temel dinî bilgiler adı altında üç yeni seçmeli ders ortaokul ve lise kademelerinde okutulmaya başlanmıştı.

İHL ve meslek liselerine uygulanmakta olan katsayı farkı da kaldırılmıştı.

Yanlış hatırlamıyorsam, liselerde bir saat olan din kültürü dersleri haftalık iki saate çıkarılmıştı. 

Mevcut din kültürü öğretmenlerinin çoğu okullarda müdür ya da müdür yardımcısı oldu. O yüzden okulların bu ders öğretmenine ihtiyacı had safhaya ulaştı.

Bu süreçte din kültürü öğretmenlerine gün doğdu. Bir ara okulunda yeterince dersi olmadığı için okul okul gezen bu branş öğretmenleri kendi okullarında dolu dolu derse girmeye başladılar, aranan eleman ve branş oldular. 

Bu yeni sistemle murat edilen neydi bilmiyorum ama bu merak da bir siyasinin "dindar nesil ve gençlik yetiştirmek" olduğunu söyledi de merak giderildi.

Bu süreçte okullardaki din kültürü ders açığının giderilmesi için hummalı bir çalışma içine girildi.

Ne kadar emekli din kültürü öğretmeni varsa görev verildi.

Liseden sonra iki yıllık ön lisans ilahiyat eğitimini açıktan alanlara da okullarda ücretli öğretmenlik verildi.

Açık giderilemeyince ilahiyat 3.ve 4. sınıfta okuyan öğrencilere de ders verildi.

Bu süreçle birlikte  din kültürü öğretmenlerinin imtihanı başladı.

Bu imtihanlar arasında makam ve mevki ile imtihan vardı.

Ki ilçe ve il milli eğitim müdürlüğünden sendika başkanlığına, okul müdürlüğünden müdür yardımcılığına ve diğer kurum müdürlüklerine varıncaya kadar bu branş öğretmenleri öncelikli tercih sebebi oldu. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde