Ana içeriğe atla

Zararına Kermes (1)

Çarşı, pazarda ve okulların bahçesinde yılın belli aylarında bir veya birkaç kermesin düzenlendiğini görürsünüz. Belki de katılmışsınızdır. Çünkü kermes herkese açık olduğu gibi davetiye yoluyla katılım durumları da söz konusu. 

Kermeste satışa sunulanlar genellikle gönüllüleri eliyle karşılanır. Hummalı bir şekilde görev yapanlar da bu işi ücretsiz yaparlar. Çünkü düzenlenen yer yararına bir kermes bu. Elde edilen para da o kurumun giderine harcanır.

Kermese alışverişe gelenler de harcama yaparken fiyat hesabı yapmaz. Çünkü hayır işi söz konusu. 

Kısaca vakıf, dernek veya okul yararı olup da düzenlenen bir kermeste zarar etme söz konusu olamaz. 

Bu genel açıklamaların ardından, katıldığım bir kermesi anlatacağım. Bakalım benim katıldığım bu kermes zarar mı etmiş, kar mı, bunu hep birlikte görelim. 

Katıldığım kermes okul kermesi. Okul ikili öğretim yapan bir ortaokul. Okul zengin bir muhitte. Okulun öğrenci nüfusu da iki binin üzerinde. Fakir öğrencinin yanında zengin aile çocuğunun sayısı da çok.

Yüzden fazla öğretmen görev yapıyor.

Dört, beş rehber öğretmen, dört müdür yardımcısı ve müdürden ibaret kermese günler öncesinden hazırlıklar yapıldı. 

Evden getirilecekler için öğrenciler görevlendirildi. Evinden bir şey getirmeyecek olan öğrencilerden 15 lira para toplandı. 

Alışveriş için bilet bastırıldı. Biletler sınıf öğretmenlerine verilerek bir hafta on gün öncesinden öğrencilere satışa sunuldu. Öyle ya o kadar kalabalıkta bir de para işiyle uğraşılmayacaktı. 

Gözleme yapacak öğrenci anneleri ve yeri de belirlendi. 

Kermeste her bir öğretmene görev verildi. Aşağı yukarı her bir satış reyonunun başında görevli öğrencilerle birlikte birer ikişer öğretmen de görevlendirildi. 

Bana da bir arkadaşla beraber kermes günü bilet satma görevi verildi. 

Biletler bastırılıp kermesten önce satışa sunulduğunda eline bileti alıp yanıma gelen bir öğrenci, "Hocam, bu biletlerin sahtesini biri basabilir" dediğinde, bunu yapsan yapsan sen yaparsın deyip gülüşmüştük. 

Biletlerin beheri sanırım o zamanlar bir TL idi. 

Sabahın erken saatinde okulun girişindeki güvenlik kulübesine bilet satmak için arkadaşla oturduk. Sabahtan, öğle nöbeti diğer bilet satıcılarına devredinceye kadar nefes almadan bilet sattık. Çünkü gelen veli, gelen öğrenci ilk iş olarak bilet satın aldı. Görevi teslim etmeden önce ne kadar bilet kaldığını ne kadar nakit olduğunu sayarak teslim ettik. 

Kermeste yok yoktu. Ne satacağı görevi verilen öğretmen cebinden para vererek toptancılardan yiyecek bile almıştı. 

Gözleme yapan kadınlar gözleme yetiştiremedi. Gözleme isteyen sıra bekledi. Hoş gözlemelerin çoğu müdürün odasındaki protokole gitti ama neyse. Müdürün odası enfes yiyeceklere donatılmıştı sabahtan. Protokol belki üç beş kuruş atmıştır. Elleri yağlı olunca belki elini cebine atamamıştır.

Tüm satış yerlerinin olduğu yer alışveriş yapan öğrenciden geçilmedi. 

Sabahtan akşama kadar devam eden satış nihayet günün inmesiyle birlikte sona erdi. Herkes kazancını okul idaresine verip evinin yolunu tuttu. Görevini bihakkın yerine getirmenin mutluluğuyla güzel bir uyku çekti. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde