Ana içeriğe atla

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (6)

İdareciler dışında okulun tek tarih öğretmeni hocamla ilk defa okulun mescidinde karşılaştım. O da benim gibi soruşturma ile gelmiş bu okula. Haklı olduğu bir konuda mahkemeyi de aşındırıp hak arama yoluna gitmemiş. Velinin şikayetini de aracı vasıtasıyla velinin istediği köpek mamasını alarak kapattı. 

İçine kapanık, konuşmayan biri. Yüzünün güldüğü de pek vaki değil. Zaman zaman espri yapmaya kalktığında da ciddiyetinden hiç ödün vermedi. Sanırım bütün dertlerini içine atmış olmalı. Küçük oğluyla ilgili muhabbeti güldüren cinsten. Konuşturmak için çok takıldım kendisine. Üzerinden espriler yaptım. Sağ olsun, yapma etme demedi. Üzerine de salı günleri evimin yakınına kadar beni getirdi. Konuşma yerine susmayı ve dinlemeyi seçti hep. Öyle zannediyorum, söz gümüş ise sükut altındır sözünü prensip edinmiş olmalı. Ne kadar altın biriktirdi, bir Allah bilir. Belli ki konuşmak için değil, sükut için yaratılmış. Zarar gelmez kendisinden. Allah yolunu açık etsin. 

Cumadan cumaya haftada bir görüştüğüm bir fizik öğretmeni vardı. Öğretmenler kurulunda disiplin kuruluna en çok oy alarak seçildiği zaman okulun en kıdemli öğretmeni sanmıştım. Meğer benden iki, üç ay önce gelmiş bu okula. O da soruşturma sonucu yeri değiştirilenlerden. Çok sosyal değilim dese de herkesle diyaloğu olan ve muhabbet eden biri. Evi Konya'nın bir ucunda, okulu ise öbür ucunda. O kadar yolu teperek geldi iki sene boyunca. Dönüşte de beni taşıdı sağ olsun. Üç okulu dolaştı bir yıl boyunca. Okula geldiği cuma günlerinde okulun her bir yerine üzüm asması dikti. Asmaların çoğu da tuttu. Benimle beraber tayini çıktı ama ardında dikili ağacı olacak. Üzümleri yiyen ardından dua edecek. Allah yolunu açık etsin. Yeni okulunda mutlu yıllar dilerim. 

Okula bu sene gelenlerden. Sahilin sıcaklığı var kendisinde. Branşı da kuyumculuk. Ne kadar altını var bilmem ama çok cömert. Yemeyi değil, ikramı sevenlerden. Her okula gelişinde el emeği, göz nuru yiyeceklerini getirip masaya koydu. Herkese ikram etti. Öğretmenler odasına gelmeyenlerin odasına kadar götürdü ikramın. Hocam, buyur dedikçe aldım. Enfes olmasına rağmen biraz bayat gibi geldi bana dedim. Hepsine de ne bayatı hocam. Daha sabah yaptım dedi. Memleketi Antalya'ya gidemediği için Konya'yı mesken tutanlardan. Umarım her şey gönlüne göre olur. Yolu açık olsun. 

Bir başka muhabbet ehli de matematikçi idi. Sayısal zekalar hep rakamla uğraştıkları için pek espri yapmazlar ama bu matematikçi espri de yaptı, espriden de anladı. Herkesin yardımına koştu. Yemeyi sevmeyenlerden olsa da yedirmeyi sevenlerden idi. Etli ekmek yaptırmış bir gün tüm öğretmenlere. Öğretmen odasına girmeyen öğretmenleri de tek tek arayıp buldu ve ikramına davet etti. Otobüs terminaline kadar gideyim diye 33 plakalı aracına bindim bir gün. Evime kadar getirdi sağ olsun. Kalabalık MESEM sınıflarına girdi. Kalabalıktan dert yandığı bir gün, MESEM'lere derse girenler direk cennetlik dediğimde, inşallah demişti. İzzeti ikramı, güler yüzü hiç eksik olmadı. Allah yolunu açık etsin. 

Okulun bel kemiği ve etkinliklerin vazgeçilmezleri idi Edebiyatçılar. Biri Uşşaklı, diğeri Bozkırlı. Uşşak'ın insanıyla, Bozkır'ın insanı muhteşem bir ikili olmuşlar. Özene, bezene hazırladılar öğrencileri. Ortaya güzel bir sunum ve gösteri sundular. Etkinliklere hazırlanmak için zaman zaman derslerimi almaları hoşuma gitmedi değil. 

Hiç üşendiklerini görmedim. Az kahvesini içmedim Uşşaklının. En son ayrılacağım gün de elinden son kahvesini içtim. Kaç kahvesini içtim hatırlamıyorum ama bir kahvenin kırk yıl hatırı olduğuna göre yaşadığım müddetçe hatırını sayacağım. Allah yolunu açık etsin. 

Nöbetlerini nizami tuttu Bozkırlı olan. Az sigara içen yakalamadı. Affı da yoktu hiç. Benim görmediğimi gördü. Yenmiş, içilmiş bardak ve tabakları görünce hiç üşenmeyip tek tek yıkadı. Olmadı, Adıyamanlı müdür yardımcısına nazire yaparcasına çi köfte yoğurdu. Onca iş ve telaşenin arasında güler yüzünü hiç eksik etmedi. Muhabbete de katıldı. Allah yolunu açık etsin. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde