Ana içeriğe atla

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (5)

Bu döneme yeni müdürle başladık. Gıyaben tanıyordum daha önce kendisini. Hal hatır sormaktan öte geçmedi muhabbetimiz. Odasında pek durmadı. Elinde malzeme çantasıyla okulun altını, üstünü elden geçirdi. Elinin değmediği yer kalmadı. Her yeri güzelleştirdi ve kullanışlı hale getirdi. Gerekli yere beton bile attı. Meccanen yaptıklarına tamirci çağırsaydı, okulun epey bir parası çıkardı. Gören de onu eskinin meslek lisesinden mezun biri bilir. Halbuki İHL mezunu idi. Üzerine tarih okumuş. Öğretmen ve müdür olmasaydı, elle gösterilir ünlü bir tamir ustası olurdu. Paraya da para demezdi. Ama o parayı değil, meccanen çalışmayı seçmiş. Her okula lazım okulun eksik ve aksağını giderecek. Tamirden arta kalan zamanını, öğrenciye ve veliye ayırır gördüm. MESEM öğrencilerine bile okul kıyafetini zorunlu kıldı. Her sabah kılık kıyafet kontrolünden hiç ödün vermedi. Okul kıyafetiyle gelmeyenlere her sabah mıntıka temizliği yaptırmaktan bıkıp usanmadı. Onca meşgale arasında güler yüzüyle daima pozitif enerjisini kimseye eksik etmedi. Şunu, bunu yaptım diye hiç reklamını da yapmadı. Sadakaları bol biriktiriyor şimdilik. Gören de onu okulun teknisyeni sanır. Tek eksiği sabahtan iş elbisesini giymemek oldu. Tamir yapılır da kazaya kurban gitmez olur mu? Kirli su ile banyo yapınca, soluğu eve kadar gidip elbise değiştirmede buldu. Duyuru ve bilgilendirmelerde mesai saatlerini gözetti. Birçok yönetici gibi gece gündüz mesaj bombardımanına boğmadı. Allah yolunu açık etsin. 

Teknisyeni de vardı okulun. Okulun ekmek fırınında geçirir çoğu zamanını. Arta kalan zamanında ya bahçe işlerine bakıyor ya da okulun etrafında dolaşan başıboş köpekleri kendi cebinden köpek maması alarak besliyor. Köpekler onu görünce sevinerek koşar adım gelir yanına. Hasta olan köpekleri de tedavi ediyor. İyi bir hayvan sever, içi dışı doğal ve dobra biri. Sözünü esirgemez. Dincilere mesafeli. Çünkü dersine giren din öğretmenleri hep dışlamış onu. Süreleri ezberlemedin diye hep azarlayıp durmuşlar. Sanırım dövenler de olmuş. Bunu da yazıyorum ki şiddete meyyal ve şiddet sever meslektaşlarım artık bu sevdadan vazgeçsinler. Zorla güzellik olmaz. Sevdirmek lazım her şeyden önce. Çünkü sevgisini vermediğin din, ikna edemediğin din senin değildir. Teknisyenimizin de yolu açık olsun. 

Biri kadrolu, diğeri İŞKUR elemanı yardımcı personel ise kah sınıflarda kah çay demlemede kah fırında kah bahçede çalışmada. Bunca işin arasında güler yüzleri hiç eksik değildi yüzlerinde. Allah yollarını açık etsin. 

Teşriki mesaimin olduğu, aynı gün okulda bulunduğumuz öğretmenlere de yer vermek isterim yazımda. 

Çoğu din öğretmeninden farklı, herkesle diyaloğu olan, işten kaçmayan, hal hatır bilen, güler yüzünü hiç eksik etmeyen, işini ciddiyetle yerine getiren, ilk yarı dönem soru hazırlama, zümre, rapor vs. tüm işleri yaparak adeta elimi sıcak sudan soğuk suya değdirmedi. Ben yapar, hazır ederim hocam dedi hep. Sınıflarda, koridor panolarında görsel etkinlikleri hiç eksik olmadı. Yaptığını hiç başa kakmadı. Yeter artık üzerimde ekşidiğin, in artık sırtımdan demedi. İbadet aşkı içerisinde yaptı hepsini. Sanırım ilk öğretmenliği bu okul olmalı zümremin. 

Çocuğu olunca az ders aldı. Zümre başkanlığını bıraktı. Bayrağı ben devraldım bu sefer. Koyunun olmadığı yerde Abdurrahman Çelebi görevini ben yapacaktım artık. Elimden geldiği kadarıyla yazdım, çizdim. Ortak soruları hazırladım. Her hazırladığıma da teşekkür etti. Kadir kıymet de bilirdi aynı zamanda. Sene sonuna doğru "Hocam, ben hep ücretli veya dışarıdan ders doldurma zümrelerle çalıştım. Okulun tek branş öğretmeni olunca haliyle tüm evrak işlerini ben yaptım. Siz göreve başlayınca, sandım ki dedi. Ne sanmıştın Hocam. İşte yaşlı biri geldi. Bu adam bu yaşıyla tüm işi benim üzerime yıkar mı diye düşünmüştün dedim. Güldü. Ardından yükümü aldınız teşekkür ederim dedi. Daha önce yüzü gülmeyen müdür yardımcısı olmak üzere kendimce bulduğum bazı eksikliklerine dert yanınca, Hocam okulumuz iyi, o Hocamız da iyi demişti bana. Duruşuyla ve iş ahlakıyla hep pozitif enerji verdi bize. Allah zümremin de yolunu açık etsin. Çocuğunu hayırlısıyla büyütmeyi nasip etsin. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde