Ana içeriğe atla

Huzur ve Sükûnetin Adresi, Fethi Sekin MTAL (3)

Perşembe ve pazar günlerinden ibaret ilk yarım dönemim, okula alışma dönemimdi. Kendi halimde gidip geldim okula. Pek kimseyle muhatap olmadım. Öğretmenler odasına da nöbet defterini imzalamanın ve ders kitabı alıp koymamın dışında pek girmedim. Girmek istesem de nöbetçiyim. Nöbet yerinde olmam gerekti. 

Bir diğer husus da ilk gittiğim yere çabuk intibak sağlayamam. Çünkü asosyal bir yapım var. Girerken utana sıkıla girdim hep. 

Öğle arası soluklanmak üzere girdiğim zaman okulun kadın öğretmenlerinin ziyafetleriyle karşılaştım. Her perşembe bu ikramı alışkanlık haline getirmişler. Almam için ısrar ettiler. Teşekkür ederim dedim ise de ucundan, kıyısından tadarak başladım yemeye. Öğretmenler odasına gitmediğim zaman bazı öğretmenler, öğretmenler odasına davet ettiler ikram için. 

Okula başladığım ikinci yarım dönemim çok fazla teşriki mesaide bulunmadan bu şekil geçti. 

İki aylık bir yaz tatilinden sonra 2023-2024 öğretim yılına başladık. Bu sene ders yüküm de fazla idi. Rehberlik dahil 29 saat derse girdim. Bu derslerin 19 saati yüz yüze, geri kalanı ise uzaktan idi. Salı, cuma ve pazar günleri gittim okula. Gün bazında dersimin yoğun olduğu gün salı günleri idi. Sabah 9'da başlayan dersin 9 saati örgün, geriye kalan 4 saati uzaktan olmak üzere dersim akşam 20.30'a kadar sürdü. Salı bitti mi benim için o hafta bitmiş sayıldı.

Haftanın dört günü saat 17.00'de uzaktan bağlandım yine. 

Okul 2022-2023 ikinci döneminde olduğu gibi yine sessiz, sakin idi. Yine huzur ortamı vardı. Ama bu sene benim için daha bir farklı idi. Bunda asosyalliğimin 'a' sını atmamın, daha fazla derse girdiğim için okulda daha fazla bulunmamın; idarecisiyle, öğretmeniyle, öğrencisiyle, yardımcı personeliyle okulu evim gibi hissetmemin payı var. Özellikle kadın öğretmenlerin doğallığının, hasbiliğinin, ikramının, hal hatır sormalarının, ilgi ve alakalarının, idarecilerin bir idarecilik kompleksine sahip olmamalarının payı büyük. Açıldıkça açıldım. Espriler gırla gitti. Güzel bir muhabbet ortamı oluştu. Şakalaşma eksik olmadı. Öğretmenler odasında tek eksiklik dedikodu idi. Bunu yapan öğretmen görmedim. Bu konuda ders vermek istedim. Benim branşım el vermiyor, siz bari yapın, ben çok severim dedim ama bizim o taraklarda bezimiz olmaz modunda oldular hepsi. 

İdarecisinde de öğretmenden ve başkasından dert yananı görmedim. Her biri kendi işinde idi. Bu okulun idarecilerinin en büyük eksiği de kaprisli yönetici profilinden yoksun olmalarıydı. Beceriksizler vesselam. Niye geç kaldın, dersine niye girmedin, şu evrakı niçin gününde getirmedin, niye nöbet yerinde değilsin, senin nöbetinde şurada şu oldu, bir daha olmasın diyeni görmedim. Öğretmenlerinde olduğu gibi yüzlerinde hiç güler yüzleri eksik olmadı. Zaten görevini aksatan öğretmen de görmedim. 

Erkek öğretmenlerin çoğu meslek öğretmeni idi. Onlar da genelde kendilerine ait bölüm odasında teneffüslerini geçirdikleri için onlarla çok diyalog ortamım oluşmadı. Çay alırlarken, nöbet tutarlarken selam, kelam ve hal hatırdan öteye geçmedi diyaloğumuz. Ama hepsi iyi insanlardı vesselam. 

Diyaloğumuz kültür dersi öğretmeni olan iki, üç erkekle oldu. Geriye kalanı kadın öğretmenlerle oldu. Sağ olsunlar ilgi, alakalarını, güler yüzlerini ve de ikramlarını hiç esirgemediler. Bir sene boyunca salı ve cuma günleri, evinden cep telefonu dışında bir şeyle gelmeyen biz erkek öğretmenlere babalarına baktıkları gibi baktılar. Boşuna söylememişler, bakarsa kız evladı bakar diye. Allah onlardan razı olsun. 

Zaman zaman teneffüslerde  öğretmenler odasında tek erkek kalmak suretiyle kendimi Temel'e benzettiğim oldu. Allah o meslekçi erkekleri bildiği gibi yapsın, alacakları olsun dediğim oldu. 

Temel olmam şu yönüyle: Hani Temel hacca gitmiş. Namazları hep kadınlar arasında kılarmış. Polis kaç defa Temel'i kadınlar arasından derdest ederek çıkarmış. Ama Temel bu. Karadeniz inadı da var kendisinde. Yine her defasında kadınlar içinde namazlarını kılmaya devam etmiş. En sonunda Suud polisi, tercüman vasıtasıyla bu adam niye kadınların içinde namaz kılmakta ısrar ediyor sorusunu sormuş. Temel'in cevabı, "Tabi kadınlar içinde kılacağım. Çünkü ben hacca anamın yerine geldim" demiş. Benimki de o hesap oldu. (Devam edecek)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde