Ana içeriğe atla

Bir İptal Gerekçesi

31 Mart seçimlerinin ardından seçimi kaybedenlerin seçim ve sandık sonuçlarına itiraz etmesi bu ülkenin bir gerçeği. Yapılan itirazların bir kısmı kabul ediliyor bir kısmı ise ilçe seçim kurulları tarafından reddediliyor. Bazı itirazlar il ve YSK'ye kadar götürülüyor. İtirazın kabul edildiği yerlerde çok nadir görülen istisna dışında oylar değişse de sonucun değiştiği pek vaki değil. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali yine de itiraz ediliyor. 

Sonuçlara hep yenilenlerin itiraz etmesi de normaldir. Çünkü yenilgi zordur. Birileri kaybedecek, biri de kazanacak. Bu da sistemin bir gereğidir. Yalnız somut deliller ve sonucu değiştirecek kuvvetli şüphe varsa elbette sonuçlara itiraz edilmelidir. Bu da demokrasinin bir gereğidir. Ama bir umut deyip devletin kurum ve kurullarını boşuna meşgul etmek doğru değildir. 

31 Mart seçimlerinin ardından itiraz edilen bazı yerlerde oylar sayılmasına rağmen sonuç değişmedi. Bazı yerlerde ise seçim iptal edilerek 02 Haziranda seçimin yenilenmesi kararı verildi. Bir yerde önce seçimin iptal edilip yenilenmesi kararı verildi. Ardından karşı itiraz sonucu yenilenmesine karar verilen seçim kararı yeniden iptal edildi ve sandıktan çıkan sonuç kabul edildi. Bunların üzerinde durmayacağım. Hangi yerde hangi gerekçeyle seçimin yenilenmesine karar verildiği üzerinde de durmayacağım. Bugüne kadar duymadığım ve gülünç bulduğum bir iptal ve yenileme kararı üzerinde duracağım. 

Malumunuz Kayseri'nin  Pınarbaşı ilçesi seçim sonuçları iptal edildi ve bu seçimin de 2 Haziranda yenilenmesine karar verildi. Basının yazdığına ve televizyonlarda tartışmacıların dediğine göre Pınarbaşı'nda seçimin iptal edilmesinde, seçim sonuçlarını ve torbasını adliyeye getiren 8 sandık başkanının getirdiği seçim torbasının ağzının bağlı olmaması gerekçe gösterilmiş. Bugüne kadar böyle bir gerekçe ne duydum ne de işittim. Ümit ediyorum ki böyle bir gerekçe yüzünden seçim iptal edilmemiştir. Eğer böyle ise bir komedi ile karşı karşıyayız. 

Aksi bir yalanlama yapılmadığına göre iptal gerekçesini doğru kabul ederek bu konuda bir değerlendirmede bulunacağım. 

İlçede 14 sandığa itiraz edilmiş. Sonuç değişmemiş. Kazanan adayla, kaybeden ikinci sıradaki aday arasında 319 oy farkı var. Sonuç değişmemesine rağmen 8 torbanın mühürsüz teslim edilmesi gerekçesiyle oy çokluğuyla iptal kararı verilmiş. Kaba taslak bir hesap yaparsak, ortalama her sandıkta 350 seçmen olduğunu var sayalım. Bu sandıktaki tüm evet oyları ikinci sıradaki adayın olsa sonuç değişir. Bu durumda iptal kararı normal dersin. Yalnız torbanın içine girmeyen, başkan tarafından ayrı bir zarfın içinde teslim edilen, zarftaki her tutanağın bir nüshası partili üyelere de verilen ıslak imzalı tutanaklarla, torbanın içindeki tutanak ve oy pusulaları aynı olmasına rağmen yine de seçimin iptal edilip yenilenmesine karar verilmesi düşündürücü. Burada maksadın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu anlaşılıyor. Şayet partililerdeki tutanak ile zarfın ve torbanın içindeki sonuç tutanağı tutmasa iptal kararı yerinde olurdu. Şayet adliyeye getirilen torbaların mührü olmadığı için seçim iptal edilecekse tüm Türkiye'deki seçimlerin iptal edilmesi gerekir. Çünkü sandık başkanlarının çoğu torbanın ağzını açık getiriyor ya da iple bağlasa bile sandık mührüyle mühürlemeden getiriyor. 

Bir diğer husus ıslak imzalı tutanaklar tüm üyeler önünde imzalandıktan sonra partili üyeler birer nüshasını alarak partilerinin okul temsilcilerine elden teslim ediyorlar. Okul temsilcileri, sandık başkanı daha adliyeye gitmeden ve torbayı teslim etmeden o sandığın seçim sonucunu partisine WhatsApp aracılığıyla gönderiyor. Kısaca tüm partiler, sonuçlar YSK sistemine girmeden ıslak imzalı sonuç tutanaklarını elde ediyor ve tüm sonuçlardan YSK'den önce haberdarlar. 

Durum bu iken yani sonucu değiştirmeyen bir gerekçe yüzünden seçimin bu şekil iptal edilmesi tek kelimeyle yazık. İki ay sonra yeniden sandığa gitme, yeni  zarf ve pusula basma, sandık kurulu görevlendirmesi gibi masraf ve külfete ne gerek var? Yazık değil mi bu milletin parasına. Maalesef bu iptal kararında ben hiç kamu yararı göremiyorum. 

Madem seçimin böyle eften püften gerekçe yüzünden iptal edilmesi çok kolay. Adamına ve partisine göre muamele yapılıyor. Bari iki ay sonra yapılacak seçimin masrafı milletin sırtına yüklenmesin. Seçimin iptal edilmesini isteyen kişi veya partileri ve bu gerekçe ile iptal kararı verenler bu masrafı çeksin. Öyle ya birilerinin keyfi için ceremesini niçin millet çeksin, değil mi? 

Yorumlar

  1. Merhabalar Hocam.
    Sizin de yazınızın başında belirttiğiniz gibi, alıştık biz bu seçim itirazlarına. Maksat bağcıyı dövmek olduğu için, en ufak yerine getirilmeyen ancak sonucu asla etkilemeyecek prosedürleri hemen bir fırsat olarak değerlendirip, itirazı seçim yenilemeye kadar götürüyorlar. Emeğe, zamana, paraya yazık değil mi?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde