Ana içeriğe atla

Çikin Zenginlik

İnsan annesini, babasını, kardeşini seçemez. Doğduğu zaman akrabalarını hazır bulur. Kimi aile yönden şanssız dünyaya gelir kimi de doğarken şanslı doğar.

Şanssız doğanlar, elde avuçta bir şey olmadan gözlerini dünyaya açar. Bakar ki pabuç pahalı. Var gücüyle çalışmaya başlar. Dişinden, tırnağından artırdığının üzerine borç harç alarak başını sokacağı bir ev bark sahibi olur. Ölünceye kadar da çalışmaya devam eder ve geçim sıkıntısı çeker. Ömrünü tamamlayıp giderken de çoluk çocuğuna pek bir şey bırakmaz.

Şanslı doğanlar ise daha gözünü açar açmaz variyet içinde bulur kendini. Çünkü ailede para gani. Dededen tevarüs eden bir zenginliğe sahip. Baba gözünü yumar yummaz, bütün servet babadan evlada geçer. Karun kadar bu gayrimenkulü nereden buldun desen, hepsi babadan miras açıklamasını yapar. Baba kaç eşek yükü bu kadar serveti nereden bulmuş, bilinmez. Kendisi de o kadar çalışıp çabalamasına; makam mevki ve mansıp sahibi olmasına rağmen babadan devreden menkul ve gayrimenkulün üzerine bir şey koymamış. Gören de meccanen çalışmış, kendini hizmete adamış sanır.

Zenginin malı, mülkü fakirin çenesini yorar misali kimsenin servetinde gözümüz yok. Bu konuları dile getirmek servet düşmanlığı da değildir. Ama atadan ama kendisi, çalışıp çabalayarak birilerine Allah yürü ya kulum demiş ve o birileri hiç geçim gailesi yaşamadan servet içinde yüzüyor. Allah herkese meşru zemin içinde helalinden kazanmayı ve kazandığını yemeyi nasip etsin. Şu var ki ne kadar zengin olursa olsun, insan midesinin aldığı kadarını yer. Kimi ballı börek yer kimi de soğan, ekmek. Bir şekilde mide doyar. Giderken de fazlasını geride kalanlara bırakır gider.

Kimsenin malında ve mülkünde gözümüz olmasa da göz önünde bulunan ve siyaset yapan ya da siyasete atılan bazı kişilerin basın yoluyla açıkladığı mal beyanı, görüp okuyanların hayretini celp etmemesi mümkün değil. Acaba sorusunu sorduruyor insana. Çünkü nasıl ki çok laf yalansız olmazsa, normalin ötesinde bir mal varlığı da haramsız olmaz sözünü getiriyor akla.

Bazı insanların çikin zengin veya deli zengin olmasının takibini  yapmak da devletin yetkili kurullarına düşer. Çünkü beş yıldan beş yıla devlet memuru ve devlet memuru statüsünde görev yapanların verdiği mal beyanı niçin verilir? İlgili kişi ya da kişilerin servetinde bu zaman zarfında anormal artış olup olmadığını kontrol içindir. Verilen mal beyanı kapalı zarf içinde devletin arşivinde yerini alması ve bir formaliteyi yerine getirmesi için değildir. Şikayet söz konusu olduğunda açılacak bir zarf hiç değildir. Devlet, servetinde anormal artış olan kimseleri mercek altına almalı. Nereden buldun diyebilmelidir. Makul ve mantıklı izah yapan kimsenin serveti insanlara örnek olması bakımından hatta kamuoyu ile paylaşılabilir. Şu kişi parasını şöyle değerlendirerek şu kadar zaman zarfında ihya olmuş ve geleceğini kurtarmıştır diyebilmelidir. Servet açıklamasında en ufak bir şüphe dahi enine boyuna incelenmeli. Gerekirse ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda bulunularak yargılanmaları sağlanmalıdır. İzah edilemeyen ve anlaşılamayan servete el konularak hazineye gelir irat edilmelidir.

Burada fazla zengin olan kişilerin menkul ve gayrimenkulü töhmet altında demek istediğim anlaşılmasın. Bunların hepsi incelensin, hesap sorulsun da demek istemiyorum. Yalnız bazı kişilerin serveti ayyuka çıkmışsa, bu servet insanlara makul gelmiyorsa devlet tarafından gereği yapılmalı. Böyle yapmayıp sadece kamuoyunda kişilerin servetinin gündem olması ve malı götürmüş denerek algılar oluşturulması doğru değildir.

Serveti makul ve izah edilebilir olana serveti anasının ak sütü gibi helal olsun. Değilse serveti burnundan fitil fitil getirilsin ve bu yolda ilerlemek isteyenlere ibret olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde