Ana içeriğe atla

Seçim Torbasının Teslimi

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel ve mahalli idareler seçimlerinde, devlet memurları bina sorumlusu, sandık başkanı ve memur üye olarak görev yapar. Sandık kurulunda aynı zamanda partilerin temsilcileri de bulunur.

Sandıkta göre yapan partili üyeler ve kamu çalışanları seçimin doğru ve şeffaf yürütülmesinden sorumludur. Yaptıkları bu görevden dolayı belirlenen ücreti alırlar. 

Ücretli de olsa sandık başında görev yapanlar için bu görev hem zor hem de hata kabul etmez. 

Tüm sandık kurulu üyelerinin görevi oy verme işleminden bir saat önce başlar. Sayım, döküm, tutanaklarını hazırlanması ve torbanın teslimine kadar sürer. 

Tüm üyeler sabahtan akşama ve tutanakların hazırlanmasına kadar arı gibi çalışır. Her birinin görevi zor olsa da en zor görev başkanınkidir. Çünkü oy sayım ve döküm işi bittikten sonra bir koşuşturmayla torbanın adliyeye tesliminden sandık başkanı sorumludur. 

Zorsa bu görevi almasın denebilir. Memurun böyle bir tercih hakkı yoktur. Önemli bir mazereti olmadıktan sonra kendisine görev çıkan memur bu görevi yapmak zorundadır. 

Başkanın görevi eskiden daha zordu. Seçimden birkaç gün önce seçimin iş ve işleyişiyle ilgili kursa katılır. Kursun bitimi adliyeye giderek seçim torbasını imza karşılığı alır. Açmamak üzere torbayı evine götürür. Seçimden bir gün önce görevli olduğu okula giderek oy verme yerini düzenler. Seçim günü elinde torbayla birlikte görevli olduğu sandığa gider. Sayım dökümden sonra teslim etmeye gider. Teslim için saatlerce sıra bekler. Kimi zaman adliye koridorlarında sabahlardı. 

Son yıllarda sandık başkanları torbayı adliyeden değil, seçim günü bina sorumlusundan almaya başladı. Kimin düşüncesi ise çok güzel bir fikir. Tebrik etmek lazım. Böylece torba teslim almadaki yoğunluk ve kaos da ortadan kalkmış oldu.

Bu güzel fikre seçim sonrası torbanın teslimi de eklense çok iyi olur. Her ne kadar torbanın adliyeye teslimi eski seçimlerde olduğu gibi uzun zaman almıyorsa da o kadar sandık başkanının elinde torba ile adliye koridorlarında torba teslimi için zamanla yarışması büyük meşakkat. Tüm salon başkanları büyük bir kalabalık oluşturuyor. Torbasını eksik bulunmadan teslim eden sandık başkanı derin bir nefes alıyor. 

Seçim torbasını teslim için sandık başkanının adliyeye gitmesinin önüne geçilmelidir. Nasıl ki şimdiki seçimlerde seçim torbası bina sorumlusundan alınıyorsa, pekala seçim sonrası evrak ve seçim torbası da tüm üyeler ve sandık başkanı nezaretinde bina sorumlusuna teslim edilmelidir. Bina sorumlusu yardımcılarıyla birlikte kontrolünü yaparak tutanak ve torbayı teslim alır. 

Seçim torbasının bina sorumlusuna teslim edilmesi birçok yönden faydalıdır. Tüm sandık başkanları adliyeye gitmemiş olur. Sandık başkanları adliye koridorlarını kalabalık etmemiş olur. Bir okuldaki tüm torbalar bina sorumlusu nezaretinde adliyeye götürülebilir veya kurye okula gelerek torbaları teslim alabilir. Böylece sandık başkanlarının üzerinden de büyük yük kalkmış olur. 

Kısaca seçim torbasının bina sorumluları eliyle teslim alınması seçim güvenliği yönünden de gereklidir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde