Ana içeriğe atla

Susam ve Tahin

TL'nin pul olması ile birlikte ithal edilen susam da tüm ithal ürünler gibi dövize bağlı olduğu için haliyle tahin fiyatları bir türlü yerinde durmuyor. Aşağı yukarı her ay tahin fiyatlarına zam geliyor. Hem de öyle böyle değil, baya katmerli geliyor.

Ne zaman tahin almaya gitsem, fiyat değişiyor. Bir önceki tahin ihtiyacımı 150 lira ile gidermişken son gidişimde fiyatın otuz lira birden artarak 180 lira olduğunu gördüm.

Bir zamanlar tahin fiyatları pekmez fiyatlarıyla paralel idi. Üzüm bu sene az olmasına rağmen pekmez fiyatları 140-150 lira civarında iken tahin, pekmezi de kuru üzümü de sollayıp geçtiği gibi aradaki farkı açıyor.

Tahinin yükselmesinde sorun, tek başına dövizde de değil. Çünkü kaç aydır döviz yerinde sayıyor.

Bu susam dediğimiz bitki ülkede yetişmese, ülkenin iklimi müsaade etmiyor, ürün de ithal olunca mecbur pahalı yiyeceğiz dersin. 

Biliyorsunuz, tahinin ham maddesi susamdır. Susam bitkisinin tohumundan yapılmakta.

Ülkemizde susam Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yetişmekte.

Türkiye'de üretilen susam, susam ihtiyacının yüzde 20'ini karşılarken yüzde 80'ini dışarıdan ithal ediliyor. 

İhtiyaç içeriden karşılanamayınca, tahinde kullanılmak üzere susam dışarıdan ithal ediliyor. Bu da ülkenin parasının dışarıya gitmesine sebebiyet veriyor.

Ülkemizde yetişen bir ürün olmasına rağmen üstelik üç bölgenin iklimi susam üretmeye elverişli iken ülkemiz bir tarım ülkesine iken susam ihtiyacımızın yüzde 80'inin ithal edilmesi, bu ülkenin her alanda olduğu gibi tarım alanında da bir planlamasının olmadığını gösteriyor.

Merak ediyorum, Tarım Bakanlığı ne iş yapar? Görünen o ki ülkenin ihtiyacı olan susamı ektirme planlaması dahi yapamıyor. Çok mu zor, susam yetişen bölge tarımcısına susam ekmeyi, susam yetiştirmeyi teşvik etmek, bunun için çiftçiye teşvik vermek?

Güya iki sözümüzden biri yerli üretim deriz. Nedense susamı dahi kendi kendimize yetiremiyoruz.

Bir de ekimi, dikimi, uğraşısı meşakkatli ise niye üretelim değil mi? Bastırırız parayı başka ülkelerden alırız. Zaten her alanda yaptığımız bu.

Gelir gider sorunumuz varmış. Hiç önemli değil. Yer içeriz, borç yaparız. Kazandığımızı faiz ödemeye veririz. Borç yapacağız diye rahatımızdan ödün mü verelim. Öyle değil mi?

Sonra pahalılıktan şikayetçi isek, tahin yemesek de olur. Ayrıca tahin yememekle ölmeyiz. O yüzden bunun için moral bozmaya gerek yok vesselam.

Bu konuda başka ne diyeyim dedim. Aklıma masaldaki “Açıl susam açıl” geldi. Söyleyeceksin bu parolayı. Hiç ekip toplamadan, önüne susam dökülecek. Al istediğin susam olsun diyecek. Aslında bu yöntem, üretmeyi sevmeyen toplum için ve planlamadan nefret eden kurumlarımız için bu yöntem bulunmaz bir fırsat... Aman neyse ne? Susam yerine en iyisi susmak.

Yorumlar

  1. Hocam çocukluğuma gittim, rahmetli babamla yat geber yemeğimiz vardı, eğer tahin geldi ise bal ile yada toz şekerle karıştırıp yerdik, yanına peyniri katık etmeyi çok severim. Bu sene yolum tesadüf İstanbula düştü, bir bayan arkadaşımda otogarda Konya firmasında bilet keser, bir uğrayım dedim, yazıhanede satılan bozkır tahini ve pekmezi görünce uçarak aldım, hem kendimize hemde işlerimize yardım eden hacı amcamıza aldım. Bu kadar arttı ise fiyatlar bir daha nerede karşılaşırız tahinle kim bilir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yedi kardeşli tek odalı bir evde büyüdüm. Küçüklüğümde tahin yediğimi hatırlamıyorum. Tuz ve biberi mayalı ekmeğin (bazlama) arasına sıkarak çok yemişliğim vardır. Tahin gördüm ise de ramazandan ramazana görmüşümdür. Küçüklüğümde köpük revaçta idi. Ramazanlar vaz geçilmez idi. Az da olsa tatmışlığım var. O kadar lezzetliydi. Bir ara tahin aldığım marketten birinin köpük aldığını gördüm. Bir hevesle ben de aldım. Küçüklüğümde aldığım lezzeti vermedi. Yoklukmuş bana küçüklüğümdeki o lezzeti veren. Tahini pekmezle yemeyi çok severim. Evimde eksik olmaz. Tenekelilerden almam. Bazen bayatlamış oluyor ve tabana çöküyor. Bozkır tahinini alırım. Çifte kavrulmuş. Kepekli ve kepeksiz çeşidi var. Kepeklisini tercih ederim. Açıktan alırım. Alınca da iki, üç kilo birden alırım. Tahini pekmezle karıştırınca başka bir şey aramam. Peynirle de aram yok. Kahvaltılarımın vazgeçilmezi. Siz çocukluğunuza gidince, ben de kendimi çocukluğumda buldum. Size afiyet olsun.

      Sil
  2. Geçenlerde bir arkadaşımız tahinin yararlarını sıralayan bir mesaj göndermişti. Her derde deva adeta. Denetlenemeyen bir pazarda herkes istediği fiyattan ürün satıyor ne yazık. Keşke asıl kazancı ilk üretici kazanabilse, masrafını çıkarabilse. Düzenlenecek kurslarla daha iyi ürün elde etmeyi öğrense. Her şey uzmanını bekliyor galiba. İyi niyetli, dürüst , bilgili üreticiler, işini hakkıyla yapan ve tüketiciye ulaştıran nitelikli satıcıları, esnafı dört gözle arar olduk.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tahin hem lezzeti hem de faydası yönünden tartışılmaz. Keşke ülkemizde susam yeterince üretilse de insanımız yeterince yiyebilse... Bizde maalesef üretici değil de hep aracılar ve komisyoncular kazanır. Güya üreticiden tüketiciye olacak şekilde bir ağ kuracağız dendi. Ama arkası gelmedi. Fiyat ve kalite yönünden yeterince denetlenmiyor. Denetlense de verilen cezaların bir caydırıcılığı yok. Bir ara Bakanlık ürününde tağşiş yapan firmaların isimlerini yayımlardı. Bu, ben başa çıkamıyorum, siz başınızın çaresine bakın anlamına gelir. Esnafın kaliteli ürün ve dürüst olabilmesi için ahilik sistemine benzer bir yapılanmaya ihtiyacı var diye düşünüyorum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde