Ana içeriğe atla

Sizden Çıkacak

Bir ilçede çalışırken birlikte oturduğumuz 8-10 arkadaş, okullardaki ihtiyaç sahibi öğrencileri belirleyelim. Onlara ayakkabı alalım istedik. Öğrencileri ve giyecekleri ayakkabı numaralarıyla birlikte tespit ettik. Hangisi uygun verir diye birkaç esnafı dolaştık. Çeşidi bol olan bir esnafa karar kıldık. Esnaf da bizim öğretmenlerimizin düşünmediğini siz bizim çocuklar için düşünmüşsünüz. Biraz ikram da ben yapayım dedi. Belirlediğimiz ayakkabıları alıp ilgili öğrencilere ulaştırdık.

Gel zaman git zaman bu esnafla ilişkiyi geliştirdik. Kendi çocuklarımızın ayakkabı ihtiyacını karşılamak için de aynı esnaftan alışveriş yapmaya başladık. Her alışverişte ayakkabı kolay hocam, oturun biraz muhabbet edelim, bir şeyler ikram edeyim derdi. Hoşsohbet biriydi aynı zamanda. İçerdik, içmezdik derken milli içeceğimiz çayda karar kılardık. Sıcakta çay gitmez hocam. Başka bir şeyler için, soğukluk falan derdi. Biz de size daha fazla külfet vermeyelim derdik. Ne külfeti hocam. İkramı ben yapıyorum ama parası sizden çıkacak dedi bir gün. O zaman çaya talibiz dedik. Çünkü ne kadar fiyatı düşük içersek, o kadar düşük öderiz dedik, gülüştük.

Gülsek de esnafın dediği hayatın bir gerçeği olsa da biraz zorumuza gitti. Elbette esnaf sattığından kazanacak ama ikramın eklenmesi üstelik bunun bize söylenmesi garip. Tamam dobra olsun ama bu kadar da olmasın. Sonrasında bu esnafa gidip gelmeyi ve alışverişi kestik. Başka esnaflara yönelik. En azından onlarla fazla teşriki mesaimiz olmadığı için şehir teklifi bir şey içer misiniz ikramlarını nazikçe geri çevirdik. Alışverişimize eklenecek ikram da bu şekilde cebimizde kaldı. 

Tanıdığım esnafın bu yaptığı sadece bu esnafa mı has? Keşke esnafla sınırlı kalsaydı en azından ikramımızı kendimiz yapmış olurduk. Ülke yönetimi dediğimiz siyaset kurumu daha beterini yapıyor. Özellikle seçim öncesi siyasilerimiz karşılığı olsun veya olmasın, vaat üzerine vaat veriyor, daha önce olmaz dediklerini hayata geçiriyor. Bu yaptığımız ülkenin yararına mı denmiyor. Verdikçe veriyor. Biz de verdi, şunu yaptı diye seviniyoruz. Bu verilenler nereden çıkacak, hani bunun karşılığı diyenlere de kızıyoruz. Çünkü anlık yaşıyoruz. Bu karşılığı olmadan verilen bizim cebimizden çıkacak demeyiz. Esnafın ikramlıktan aldığı kadarı cebimizden çıksa eyvallah. Katmerli çıkıyor hem de. Vergileri artırıyor. Ürünlere zam üstüne zam geliyor. Bu da enflasyon ve hayat pahalılığını tetikliyor.

Alınan vergi ve konan zamlar işe yarasa bari. Toplanan vergi de zamlar da daha önce alınan borçların faizini ödemeye gidiyor. 

O yüzden hükümetlerin seçim önceleri yağdırdığı ikramlık ve bonkörlüğünden pek korkarım. Yine bir yerde karşılıksız bedava hizmet gördüm mü hep şüpheyle bakarım ve acaba derim. Öyle ya bu devirde kim kime bir şeyi bedava verir. Verilen her bedava hizmet bir şekilde vatandaşın cebinden çıkıyor. Böyle bir verip beş alacaksa varsın verilmesin.

Hükümetlerin veya hükümet alternatifi olacakların üç beş oy uğruna, karşılığı olmadan kaşıkla verip kepçeyle alacağı her türlü müjde ve ikramına vatandaşın topyekûn karşı çıkmasında fayda var. İstemeyiz, kalsın denmeli. Değilse ceremesini hep olduğu gibi yine çekmeye devam ederiz.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Ayakkabı satan esnafın şaka yollu da olsa, "ikramı ben yapıyorum, parası sizden çıkacak" söylemi gerçekten hiç olmamış! Uyanık ve işini bilen bir esnaf, asla böyle söylemez! Onu esnaf defterinizden sildiğiniz iyi olmuş. Elbette esnaflar dükkan giderlerini sattıkları mala eşit oranda yansıtır, bu gerçeği bilmeyenimiz yoktur. Ancak, bunu uygulayan esnafın müşterisinin yüzüne bunu böyle söylemesi hiç şık değildir.

    İhtiyaç sahibi öğrencileri belirleyip, onların bir ihtiyaçlarını karşılama girişiminiz, her türlü takdirin üzerindedir. Yapılan yardımların karşılığını misliyle kuluna ikram edecek olan Cenab-ı Hakk'a hamd-ü senalar olsun.

    Asgari ücretliler başta olmak üzere, çalışan işçi, memur ve bunların emeklilerine yapılacak zamların boyutları neden hep devasa bir şekilde uygulanıyor. %50'den aşağı bir zam oranı yok. Bu zamları duyan üreticiler, sanayiciler ve hizmet veren kuruluşlar hemen tüm ürünlerine şimdiden %50 zammı koyacaklar, öyle değil mi? Bunun başka türlü bir mantık açıklaması olabilir mi? Olamaz! Peki o zaman biz ne anladık bu zamlardan? Hiçbir şey anlamayacağız zaten. Ancak, emekli ve çalışanların ücretleri enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında çok çabuk eriyecek ve yine aynı durumlara düşeceğiz.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Firma ve işletmelerin 2024 yılını yüzde elli zamla kapatsalar. Razıyım. İlk etapta yüzde elli asgari ücret için ardından dövizin yükselmesine kaynaklı girdi fiyatları derler. Bindirirler de bindirirler. Devletin sabit gelirliye verdiğini bol kepçe alırlar. Keşke devlet yılın toplamı yüzde 49'u geçemez kriteri belirlese.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde