Ana içeriğe atla

Enkazın Tozuyla Yaşamak

Evimin karşısında üç katlı eski bir bina vardı. Eski demişsem, 30-40 bilemedin elli yıllık bir apartman. 

İçinde sanırım Suriyeliler kalıyordu. 

Bir gün bir sese uyandık. Binanın pencerelerini söküyorlardı.

Birkaç gün sonrasında, çatının kiremitleri de sökülüp aşağıya atılmaya başlandı. 

Belli ki bir insan ömrü kadar bile olmayan bu eski bina yıkılacak.

Bir gün yine gürültüye uyandık. Ortalığı toz, duman kaplamıştı. Belli ki beklenen gün geldi ve bina yıkılıyor. Tüm mahalle bu toz dumandan nasibini aldı. Araba ve evin camları toza belendi. Dışarıda göz gözü görmüyor. Deyin ki hava sisli, görüş mesafesi sıfır. Bir hızla panjurları kapatıp ardından arabayı parktan çekip istasyondaki parka götürdüm. Arabam da tozdan fazlasıyla nasibini almış. 

Panjurların kapatılmasıyla birlikte güpegündüz hava oluverdi gece. Işık nezaretinde kahvaltımızı yaparken az sonra koca bina olduğu yere çöküverdi. Binanın enkazıyla birlikte ortalığı kaplayan daha büyük toz duman, anlatılmaz ancak yaşanır.

Enkazla birlikte koca mahallenin tozla kapandığını görünce şunları düşündüm:

Bir insan ömrü kadar bile olmayan binalarımız eski ve çürük diye yıkılıyor. Çürüklüğümüz, kokuşmuşluğumuz yaptığımız binalardan kendini gösteriyor.

Başka? Ömrümde belki de ilk binanın yıkılışını gördüm. Bir binanın tozu dumana katmasına şahit oldum. Ya deprem bölgesinde depreme maruz kalan, oturduğu binanın enkazında kalıp can verenler? Böyle ölüm zor ve istenmeyen olsa da ölüp kurtuldular. Artık acı çekmezler.

Ya enkazda ölmeyenler, yaralı kurtulanlar, evi ağır, orta ve hafif hasarlı olanlar? İşte bunlar için acı ve dert bitmez. Buradakiler sağ kurtulduklarına mı sevinsinler yoksa evsiz barksız kaldıklarına ve her şeyi kaybettiklerine mi üzülsünler. Buldukları yere başlarını soktular diyelim. Ya sürekli artçı deprem bunları yaşarken öldürmez mi?

Bunu da geçelim? Depremle beraber yıkılan ve enkaza dönen binalardan ortalığı kaplayan toz, dumana ne demeli? Diyelim ki bu da anlıktı. Ya sonrası? Burada kaldıkları müddetçe yıkılması tespit edilen ağır binaların peyderpey yıkılması sonucunda ortalığı kaplayan toz dumana ne demeli? Çünkü o kadar binayı aynı anda yıkmak birkaç günlük bir iş değil. Bina yıkmakla iş bitmiyor. Bir de yıkılan o binanın molozunu taşımak yine toz ve duman demektir. Belki de her yeni yıkılan binayla birlikte toz ve dumanla yaşamaya alışmak zorundalar. Sürekli tozu teneffüs edecekler, toz soluyacaklar.

Düşündüm de deprem bölgesinde deprem sonrası yaşamak çok zor olsa gerek. Zira onlar benim ömrümde bir defa yaşadığımı her gün yaşıyorlar. 

Gelelim bizim muhitteki enkaza dönen binaya. Binanın yıkılmasının ardından bir güzel yağmur yağdı. Benim araba yeniden yıkanmış gibi tertemiz oldu. Yalnız yağmurun ardından enkazı çekmeye ara verdiler. Bekliyorum enkaz kurumadan taşısınlar. Çünkü yağmurun ıslattığı molozu kaldırmak tozu en aza indirger. Ara verdiklerine göre mülk sahibi, bu ıslakta molozu taşırsam, komşularımı rahatsız edemem. Moloz iyice kurusun ki görsünler gününü diye düşünüyor olmalı. 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Bu tür yıkımlarda molozların yarattığı toz ve dumandan çevre rahatsız olmasın diye bir itfaiye aracı da çağrılıyor ve yıkılan binaya su fışkırtıyor. Bu durumu ben memleketim olan ilçemde bir bina yıkılrken gördüm. Geçmiş olsun! İnşAllah kalan moloz yığınlar taşınırken aynı sıkıntıyı tekrar yaşamazsınız.
    Memleketinizi de merak ettim şimdi. Konya mıydı hocam?
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As, merhabalar. Konya memleketim. İtfaiye falan görmedim. Belki resmi yıkımlarda itfaiye su fışkırtıyor olabilir. Gördüğüm yıkım özel idi sanırım. Belki sizin oralar bizden daha medenidir. Bu iş biraz görgü, birilerinin dert edinmesi ve hassasiyetle ilgili olsa gerek. Sağ olasınız.

      Sil
    2. Merhabalar.
      Bizim orası sizin oradan daha medeni değildir hocam. Kentsel dönüşüm çerçevesinde ilçemize ilk defa Toki tarafından eski konutlar yıkılmak suretiyle yerine yeni Toki konut binaları yapılacaktı. Belediye de bu kentsel dönüşüm proğramı ile ilgileniyordu belki de o nedenle itfaiye kullanılmış olabiilir. Hatta yıkım esnasında binaya su fışkırtan belediye aracının da fotoğrafı var, ben sayfamdaki "Toki" başlıklı yazımda da paylaşmıştım. Yıkımın özel olduğundan bahsetmişsiniz, belki özel olduğu için yıkımı ucuza getirmek için itfaiyeden arazöz talep etmemiş olabilirler.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
    3. Anadolu üç aşağı beş yukarı birbirimize benzeriz. belki sahiller biraz farklı olabilir. Şu var ki TOKİ bir marka. İnşallah bozulmadan böyle devam eder. Çünkü işin içinde TOKİ oldu mu iş değişir, kurallar aynen uygulanır.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde