Ana içeriğe atla

Din Görevlisi Olmak

Üniversiteyi bitirdim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Daha doğrusu yapacağım iş konusunda karar veremedim.

Ne seçenekler var elinde?

Aslına bakarsan fazla seçenek de yok. Öğretmen olabilirim. Yalnız KPSS puanım fazla yüksek değil. Diyanette görev alabilirim. İmamlık gibi. Bunu yapmada da kararsızım. Elimde de bundan başka seçenek yok. 

Görevini yapar, işini seversen aslında imamlık güzel. 

Ama bu yaptığımı herkes yapar. 

Herkes yapamaz. Yapsa da öylesine yapmış olur. 

İmamlıkta karar kılarsam ne yapmalıyım?

Bir defa bu görevi sevmelisin. Sevdin mi arkası gelir. 

Başka? 

Başlıca görevinin beş vakit namazda camide olman gerektiğini zaten biliyorsun. Yalnız iş bununla sınırlı değil. Camiye bir defa cemaat gibi gelip gitmeyeceksin. Orayı kendi evin bileceksin. 

Tamam. 

Görevine caminin dışından başlayacaksın.

Nasıl? 

İkinci görevin, cami ve müştemilatını tertemiz tutacaksın. Tuvaletini, şadırvanını, bahçesini, cami girişini, arka cemaat mahfilini, camiyi vs. 

Temizlik benim işim mi? 

Gücün yetiyorsa başkasına yaptır. Böyle bir imkan yoksa gerekirse kendin temizleyeceksin. Namazdan önce bunu düşüneceksin. Caminin tuvaletini ve şadırvanını herkesten fazla sen kullanacaksın. Çoğu görevlinin yaptığı gibi abdest ve tuvaleti evinden halletmeyeceksin. Kim kullanırsa ne hali varsa görsün demeyeceksin. Kullanmasan da günde birkaç defa özellikle her namaz öncesi kontrol etmelisin. Nahoş görüntüleri yok edeceksin. Gelen, içine sinerek o tuvaleti ve şadırvanını kullanabilmeli. Caminin iç dizaynını ve temizliğini gören namaz kılmak için can atmalı. Alnına, ayağına; toz, toprak vs. döküntü gelmesin. Adam daha camiye girmeden, ayakkabılıkta bu camide tertip, düzen ve temizlik var desin. Cami ve müştemilatının temizliğine bakmayacaksan, bana ne diyeceksen hiç imam olma. Çünkü hutbede temizlik imandandır, imanın yarısıdır, İslam temizliğe önem verir diyeceksin, şekil A da göründüğü gibi cami ve müştemilatını bilmem ne götürecek. Bu olmaz. 

Başka? 

Cemaat, çevre, mahalle ve muhitin ile iyi ilişkiler kur. Hoşsohbet biri ol. Cemaatine ev ziyaretleri yap özellikle. 

Başka? 

Tartışmalı konulardan uzak dur. Kürsüde siyaset yapma. 

Başka? 

Bol oku, çok oku. Bol ve çok okuman seni dolu gösterecek. Cemaat için dopdolu aranan hoca olmalısın. 

Başka? 

Camiye ait lojman varsa bu lojmanda kalacaksan elin cebine gitsin. Kira istemeseler bile kiranı ver. Bu senin başını daima dik tutacaktır. Bir de imamlık dışında para getirecek ikinci bir iş yapmayacaksın. Çünkü ikinci iş yapan asli işini ihmal eder. Tüm bu dediklerimi yapmayacaksan uzak dur imamlıktan.

Bu dediklerini değerlendireceğim. Çok teşekkür ederim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde