Ana içeriğe atla

Birileri Milliyetçi Oylara Talip

Ne zamandır şehit haberinin gelmemesine alışmıştık. 

Uzun bir aranın ardından gelen 12 şehit, 12 eve ateş düşürdü.

Tüm millet olarak acımız büyük. Şu var ki ateş düştüğü yeri yakıyor. 

12 şehit haberinin ardından ülke ilginç olaylara gebe gibi. 

Konya'da birer gün arayla gördüğüm terör örgütünü protesto yürüyüşleri öyle zannediyorum, tüm Türkiye'de oluyordur. 

Ardından İstiklal Marşı, bayrak, Atatürk poster ve Atatürk resimli forma ile maça çıkma isteği ve bu istek dolayısıyla süper kupa maçının iptal edilmesi... 

Bu iki olay Türkiye'de bir şeylere gebe. Birileri bir şeyler kaşıyor dedirtiyor insana. 

Bu iki olayın da yaklaşmakta olan mahalli seçimler öncesine denk gelmesi düşündürücü. 

Öyle görünüyor ki mahalli seçimlerin galibini, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinde olduğu gibi milliyetçi oylar belirleyecek. 

Birileri yine milliyetçi oylara ihtiyaç duyuyor olmalı ki 12 şehitle Türk-Kürt kutuplaşmasını, Riyad'da yapılmasına karar verilen ve FB ve GS arasındaki süper kupa maçının iptal edilmesiyle, Türk-Arap kutuplaşmasını körüklemek istiyor. Zaten kutuplaşma gelince oylar çantada keklik oluyor. 

Bu konuda bu ülkede potansiyel var mı? Var. 

Bu konuyu yazmaya bir çay ocağında başladım. Karşımda oturan üç kişiden biri, maçın iptal edildiğinden bahsetti. Diğeri sebebini sordu. Ne olacak dedi uzman olanı. Araplar bizi sevmez diyerek devam ettirdi konuşmasını. Hasılı oturduğum çay ocağında üç kişilik bir potansiyel var şimdiden. Belli ki Türk-Arap düşmanlığı seçim öncesi zirve yapacak. 

Tarihi geçmişe dayalı Türk-Arap düşmanlığı, 2011 yılından beri bu ülkenin bir ferdi olan Suriyeliler dolayısıyla zaten yeniden depreşmişti. Maçın iptali de bu fitilin ateşleneceğine işaret. Yarın zaten bu Araplar bizi arkadan vuran değil miydi diye başlarız. 

Suriyelilerin ülkemizde olmasından, terör örgütü üzerinden günah keçisi gördüğümüz Kürtler rahat bir nefes almıştı. Bunu birkaç gün önce mütedeyyin bir Kürt eğitimcide gördüm. 

Kapının önünde iki müdür yardımcısı ile tüttürüyorum. Karşımızda iki katlı bir evde üç hanımlı bir Suriyeli oturuyor. O kadar gelip geçerken ve kapının önünde dururken o iki katlı evde kaç çocuk olduğunu hiçbirimiz tespit edemedi. Çünkü bahçeye bir iniyorlar. Karınca gibiler. Birbirleriyle aynı yaşıt çocuğu say say bitmez. Tam şu kadar derken sağdan, soldan çocuk çıkıyor. Biri sordu. Bunlarda kaç çocuk var diye. Bir ara ben on saydım dedim. Bir başkası daha fazla dedi. İçeri geçerken Kürt eğitimci, "Hocam, bunların bu ülkeye gelmesi en çok bizi rahatlattı. İyi ki geldiler" dedi gülerek. "Çünkü bunları görünce biz unutulduk. Eskisi gibi bize tepki yok" dedi. Ben de gülmesine karşın "Siz bunlara göre baya Sünni imişsiniz" dedim. Katıla katıla güldü. 

Anlattığım bu anekdot, şaka yollu bir konuşma olsa da her şakada bir gerçeklik var sözünü düşündüğümüz zaman içinde önemli bir tespiti barındırıyor. Gerçekten Suriyeli Araplardan sonra Kürtler suçlanma yönünden biraz geri plana itildi.

Abartmıyorum. Temenni etmiyorum ama bugünden bir sorun görünmese de Suriyeliler üzerinden Türkiye, Türk-Arap sorunu yaşayacak.

Hasılı bu seçim 12 şehit üzerinden Türk-Kürt oylarını dizayn edecek. Türk oyları Türk milliyetçilerine, Kürt oyları da Kürt milliyetçilerine gitsin isteniyor. Aynı şekilde maçın iptaliyle Türk-Arap milliyetçiliği tetiklenerek Türk milliyetçiliği oyları birleştirilecek.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Ben bu işin uzmanı olmadığım için perde arkasında ne dolaplar çevriliyor bilmiyorum açıkçası. Ancak bu işin mühendisleri boş durmuyorlar. Nerede ne lazım bildikleri için, ülkeyi bir yerlere doğru sürükleyebiliyorlar.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As. Din, milliyetçilik ve Atatürkçülük bu ülkede hep geçer akçe. İyi pazar. Satıcılar da kullanıyor. Siyaseti esnaf mantığıyla yapanlar hemen satış pozisyonuna geçer.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde