Ana içeriğe atla

Camiler Ticarethane mi?

Hafta sektirmeden her cuma namazı sonrası camilerde sergi açık para toplamak değişmez adetlerimizden oldu.

Eskiden şu cami, bu cami derken yardım toplamanın adı "Muhtelif cami ve Kur'an kursları" oldu. Kazara bir hafta boş geçse, caminin görevlisi "Bu hafta kendi camimizin ihtiyaçları için yardım toplayacağız" duyurusu yapıyor.

Arada bir de Kur'an kurslarında okumakta olan öğrencilerin ihtiyaçları için toplanıyor.

Olağanüstü afet durumları için toplanan yardımları saymıyorum.

Görünen o ki yardımsız cuma yok. 

Vatandaş camiye ibadet için mi geliyor yoksa sergiye para atmaya mı anlayamadım gitti. 

Cami ve Kur'an kurslarının ihtiyaçlarını karşılamak için yetkililerin aklına başka bir şey gelmiyor mu? Her hafta yardım istetip görevlinin bir, vermeyenin iki yüzünü karartmaktan ne zaman vaz geçeceğiz?

Camiye cuma için gelen cemaat, cemaatten ziyade bir müşteri olarak mı görülüyor? Ne koparırsak kar mantığı mı güdülüyor?

Diyanet bu görüntüsüyle cami önlerinde her cuma dilenen, camiden çıkan cemaate avuç açan müdavim dilencilerden ne farkı var? Ha biri gayri resmi dilenci, Diyanet ve müftülükler ise resmi dilenci. Hiçbir farkı yok.

Diyanet bu yardım dilenciliğiyle milletin sabrını mı ölçüyor?  Buraları rant kapısı mı görüyor? Milletimizdeki yardımseverlik duygusunu istismar mı ediyor? Bir hafta toplamazsak milletteki yardım etme duygusu körelir diye mi düşünüyor? İnan, sebep her ne ise bilmiyorum. Bildiğim, yardımın cılkını çıkardığıdır ve insan psikolojisini anlamadığıdır. Cami dendi mi din hizmetinden ziyade Diyanetin dininin, imanının para olduğudur.

Diyanet bu görüntüsüyle, dini hizmetlerini yerine getirmekten ziyade cami ve Kur’an kursu inşaat işleriyle uğraşıyor. Böyle yapmaya devam edecekse Diyanet’in adı “Yardım Toplama Derneği” ya da “Camileri Yapma ve Yaşatma Derneği” olarak değiştirilsin.

Diyanet ne yapıp ne edip cemaatin cebine göz dikmekten vazgeçmelidir. Asli görevine dönmelidir.

Cami ve Kur’an kursu ihtiyaçlarını gidermek için kaynak bulma ve üretme yoluna gitmelidir. Mesela;

Zengin vakıflarımızdan olan Diyanet Vakfı’nın gelirlerinden belli bir oranı, cami ve kurs yapımına ve buraların giderini karşılamaya ayırabilir.

Tüm cami lojmanları tek çatı altında toplanabilir. Lojmanlardan kira alınır. Kira fiyatları muhitinin piyasasına göre belirlenir. Buradan gelen kaynak başta cami ihtiyaçlarına ve cami inşaatlarında kullanılabilir.

Çoğu caminin eskiden kalma vakfiyeleri var. Bu vakfiyelerin gelirlerinden bir kısmı camiye, bir kısmı da hala imama verilmektedir. Yeni bir fetva ile bu caminin gelirlerinin hepsi başta bu cami olmak üzere fonda toplanmalı ve camilerin ihtiyaçları için harcanmalı.

Gayrimenkulü ve geliri bol camilerin vakfiyeleri tek elde toplanmalı. Fazlası ihtiyaç olan camilerde kullanılmalı.

Hac ve umre organizasyonundan elde edilen gelirin belli bir yüzdesi Diyanet fonuna aktarılmalı.

Her caminin ve kursun bir akarı olsun parolasıyla, muhitin zengin hayırseverlerinin gelir getiren gayrimenkul bağışlaması teşvik edilebilir. Burada her caminin kendi kendine yeten olması amaçlanmalıdır.

Yeni muhtelif cami ve kurs yapımına bir sınırlandırma ve kriter getirmelidir. Her arsa bağışlanan yere cami kondurulmamalıdır.

Mahalle veya cemaate devam edenlerden gönüllülük esasına dayalı olarak aidat alınabilir.

Cami ve Kur’an kursu ihtiyaçları için Diyanet’te görev yapan görevlilerin maaşlarından belli bir yüzde kesinti yapılmalıdır.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Bu kadar camileri niye yapıyorlar? Ticarethane olduğu için yapıyorlar. Müslüman ibadetini cami olmadan da yapar. Sayın hocam, işte bu zihniyet yüzünden insanlar dinden imandan soğudular.

    Twitter'de vieosu paylaşılmış herhalde; tanınmış bir hoca efendiye, İmam-Hatip Lisesinden bir öğretmen telefon ediyor ve benim sınıfımdaki öğrencilerin hepsi deist oldu, peygamberi tanımıyorlar diye aczini bildirmiş. Eğer bu videoyu izlemediyseniz, izlemeninizi öneririm.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As, merhabalar Recep Bey. Cami çokluğuna rağmen hala cami inşaatlarına devam bizi dinle uyutmaya çalışmadan başka bir şey değil. Bir diğeri zerre planlama yok. Hacı amca arsa bağışlayıp cami yaptırmaya kalkıyor. Birkaç imam da buna ön ayak oluyor. Yapılacak olan cami olunca tepki gelir diye kimse sesini çıkaramıyor. Deist, ateist, agnostik olanlarda artış çok. Gençleri anlama, gittiği yolu görme çabası da yok. Videoyu izleyeceğim inşallah.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde