Ana içeriğe atla

Göze Perde İnmişse

Ebrehe'nin Kabe'yi yıkma eylemi lanetlenir ama Hafız Haccac'ın hac mevsiminde Kabe'yi yıkması es geçilir. Haccac'ın bu zulmünü gündeme getirsen, bunun zamanı mı? Sonra bunun ne faydası var denir.

Diyanet'in 4-6 yaş öğrencilerine yönelik eğitimini "çağdışı" diye niteleyen laik ve seküler kişi  unutulmazken ve topa tutulurken, bundan sonra temcit pilavı gibi her seçim öncesi önümüze gelme ihtimali yüzde yüz iken "Nass var nass" dedikten sonra nassı askıya alan kişinin bu ikilemi ve nassı askıya alması, nasla kedinin fare ile oynaması hiç akla gelmez. İlki affedilmez iken ikincinin yaptığı çok masum kabul edilir.

Sahabenin bazı tasarrufları, Cemel, Sıffın Savaşlarını masaya yatırsan, geçti gitti. Şimdi ne gerek var buna denir. Nedense 1950 öncesi yönetimin yaptıkları siyaseten malzeme olarak kullanılmaya devam eder. Kimse bunlar ta ne zaman oldu demez.

Dini hassasiyeti ön planda olan veya dini yönü ön plana çıkmış bir gruba ait infiale sebebiyet veren nahoş bir şey olduğunda, "Bunun aslı astarı yoktur. Amaçları iftira ve tarikatları kötülemektir. Esas amaçları İslam'dır. İslam'a direk saldıramadıkları için cemaatleri hedef alıyorlar. Siz bunları bilmezsiniz" denir. Karşıt kesimden birileri yaptığında enine boyuna inceleriz. "Bunlar var ya bunlar. Hep böyledir. Daha bunların geçmişte şu yaptığı sapıklıklar unutulmadı" denir. Aynı şey yatılı bir Kur'an kursunda olduğu zaman da savunmacı refleks ya da görmezden gelme söz konusu. Hiçbir şey yapılmasa, siz de geçmişte şunu yapmıştınız denir.

Anlatmak istediğim, kendimizi ait hissettiğimiz yerlerde olup biteni bir başka tarafa çekmeye çalışarak kapatmaya çalışırız. Sevdiklerimize söz söyletmeyiz. Sevdiklerimizin yanlışlarını görmeyiz ve dile getirmeyiz. Yani aynı kötülüğü aynı çelişkiyi yapana göre farklı tavır takınırız. Bizden olanı hoş görürken ya da olur böyle şeyler deyip sessizce geçiştirirken başkasından ve karşıt kesimden olana taviz vermeyiz. Arslan kesiliriz.

Başkasını görürken kendimizden olanı hatırlamamak, görmemeye çalışmak, eleştirmemek nasıl bir haletiruhiye olabilir? Bunu gözlere perde inmesi şeklinde izah edebiliriz. Gerçekten göze perde inmişse, gözden bu perdeyi kaldırmadıkça bu göz kör demektir. Buna bakar kör diyebiliriz. Zira aşkın gözü kördür. Nasıl ki aşık sevdiğine toz kondurmazsa, biz de perde inmiş bu gözle sevdiklerimizin, tarafını tuttuğumuz kişilerin hata ve yanlışlarını görmeyiz. 

Hoş, göze perde inmiş diyorum ama gözdeki perde kaldırılınca kişi normal görür diyeceğim. Bu tip kimseler için gözüne perde inmiş demek öyle zannediyorum, çok hafif kalır. Aklı, beyni, zihni ve zihin dünyası dumura uğramıştır bu tiplerin. Tarafını sorgulamaktan yoksundurlar. Kalabalıklar içerisinde kendisine kişilik oluşturmuş, kimlik edinmiş kişilerdir. Karşı çıksam, mahalleden dışlanırım, bugünkü statümü kaybederim endişesini hep taşırlar. Bir başına kalmaktan pek korkarlar. O yüzden kafalarını kuma gömerler, birbirlerini körler ve sağırlar misali yaşamaya devam ederler. Sanırlar ki böyle yaparak millete yutturduk. Maalesef milletin gözünden hiçbir şey kaçmaz. Bu tipler sadece kendilerini kandırmış olurlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde