16 Kasım 2023 Perşembe

Anayasa Mahkemesine İtibar Suikastı Düzenlemek

Oturmuş bir devlet kültürü, devlet olmanın ve devlet kalmanın olmazsa olmalarından biridir. Bu kültür kurum ve kuruluşlarıyla kendini gösterir. Kurum ve kuruluşlar da anayasa ve kanunların kendisine verdiği rolü yerine getirir. Kurum ve kuruluşlar gücünü mevzuatından alır. Mevzuattan aldığı güçle işlevini yerine getirdiği müddetçe kurum ve kuruluşlar devletin ve milletin ihtiyacını giderir. İhtiyaç giderdikçe de itibar kazanır. Kurumların itibarı devletin itibarıdır. Bu itibarı korumak, itibarını kaybeden kurum varsa, o kuruma yeniden itibar kazandırmak devlete yön verenlerin asli görevleri arasındadır. Kuruluş felsefesine uygun iş yapmayan, savsaklayan kurum varsa, mevzuat boşluğunu gidermek suretiyle kurumları işler hale getirmek devlete yön veren iradenin vazifesidir.

Devlete yön verenler için tüm kurumlar nötr durumdadır. Hiçbir kurum fethedilmiş kale olarak görülmez. Hiçbir kurum noter görevi görmez. Hiçbir kurum devlete yön verenlerin arka bahçesi değildir. Hiçbir kurum zapt edilmesi gereken kale olarak görülmez. Devlete yön verenler kurumlarını göz bebeği gibi korur. Kurumlar arasında eşit mesafe gözetir. Öz veya evlat muamelesi yapmaz. İşimize gelen kararı vermedi diye kurumları itibar suikastına tabi tutmaz. Kurum ve kuruluşlar görevini yaparken devlete yön verenlerden emir ve talimat almaz. Her bir kurum işini kanun ve anayasanın verdiği yetkiyle yapar.

Burada son günlerin tartışılmaya açılan Anayasa Mahkemesine gelelim. Anayasa Mahkemesi ulusal düzeyde nihai karar mercii olan en yüksek mahkemedir. Yüce divan görevi de görür. Geçmişten günümüze verdiği kararlar tartışılsa da Türkiye'nin göz bebeği bir kurumudur. İç hukukun son merhalesidir. Anayasa Mahkemesinden de mağdur olduğunu düşünen insanımız bu mahkemenin nihai kararından sonra hakkını aramak için Avrupa İnsan Haklarına müracaat eder. Anayasa Mahkemesinin verdiği bazı kararlar istediğimiz gibi olmasa da hoşumuza gitmese de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'nin mahkum olmasının önündeki en büyük sigortadır. Çünkü hak ihlalinden dolayı Türkiye AİHM’ne az para ödememektedir. Hoş, mahkeme kabul ettiğimiz ve altına imza attığımız AİHM‘nin verdiği kararları da beğenmiyoruz. 

Adalet illa bizim istediğimiz gibi olacaksa o zaman Anayasa Mahkemesine ne gerek var, AİHM’ne ne gerek var. Anayasa Mahkemesini niçin tutuyoruz? Biz sizi mağdur edersek, hakkınızı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ararsınız diye niçin imza koyduk, Meclisten niçin geçirdik? Kendi adaletimizi kendimiz sağlayalım. Olsun bitsin. 

Kim ne derse desin, Anayasa Mahkemesi; iktidarıyla, muhalefetiyle korunması gereken, yarın herkese lazım bir kurumdur. Çünkü bu kurum bireyi devlete, kurumlara ve insanlara karşı koruyan bir kurumdur. Verdiği kararları eleştirebiliriz. Ama verilen kararları yok kabul etme ve kararı uygulamama gibi bir lüksümüz yoktur. Hele istediğimiz gibi kararlar vermiyor deyip bu anayasal kurumun kaldırılmasını dillendirmek milletçe topuğumuza sıkmak demektir.

Yasama, yürütme siyasi erkin işi iken yargı da yargı kurumlarının işidir. Kimse kimseye iş öğretmesin. Yasama-yürütme-yargı birliğinden ziyade ayrılığı temel felsefemiz olsun.

Hasılı,

Adalet herkese lazım.

Anayasa Mahkemesi herkese lazım.

Bu kurumu itibar suikastına tabi tutmaktansa, varsa eksikliklerini giderip yoluna devam etmesini sağlamak lazım.

Yargı kurumlarını birbirine kırdırmamak lazım. Vuruşmayı seyretmemek lazım.

Sadece Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerini değil, her türden alt mahkemenin hakim ve savcılarını rahat bırakmak lazım. Kararlarında özgür olmayan ya da kendini baskı altında hisseden yargı sağlıklı karar veremez.

Bu da adaletin kestiği parmağın acıması, yargının mülkün temeli olan adalet dağıtamaması demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder