Ana içeriğe atla

Siyasal İslamcılık Bir Proje Olabilir mi? (2)

1970'li yıllardan sonra İslamcılık İslam ülkelerinde yükselen bir değer oldu. Örgütler çıktı, referansı İslam olan siyasi partiler kuruldu. Kimi iktidar olup muktedir olamadı kimi iktidar da oldu, muktedir de kimi marjinal bir örgüt kaldı kimi de yok olup gitti.

Örneklerden gidelim. Sovyet işgaline karşı Afgan mücahitler, 80'li yıllarda Ruslara karşı mücadele edip Rusları yendikten sonra koalisyon da olsa devlet kurdular. ABD desteğiyle Rusları ülkelerinden çıkardılar ama bir devlet olamadılar. İç savaş hiç eksik olmadı. Birbirleriyle didiştiler. Ardından Taliban, ABD ve ABD'nin ardından ülkeyi yöneten Taliban’a ülke emanet. Referansı da İslam. Ülkeden kaçan kaçana. 

Pakistan, İslami esaslara göre bir devlet olacağım diye Hindistan'dan ayrıldı. Ne derece İslami kurallar ülkede hakim, halk ne derece memnun bilinmez. Yalnız içinden Bangladeş adıyla bir devlet doğdu. 

İran, 1979'da Ayetullah Humeyni önderliğinde devrim yaparak İran İslam Cumhuriyetini kurdu. Bu cumhuriyetten halk ne derece memnun, bunu gidip onlara sormak lazım. Ama bir baskının olduğu, halkın patlamaya hazır bir bomba olduğu bir gerçek.

Suudi Arabistan'da İslami yasalar geçerli. Halk bu şeriattan ne derece memnun. Bunu ifade etmekten korkan ve kaçınan bir halk var. Öyle yönetim ki muhalif bildiğini İstanbul’da öldürecek ve asit kuyusuna atacak kadar gözü dönmüş.

Hem Afganistan hem İran hem de Suud baskıyla yönetimde duruyor. Uyguladıkları İslami yasalar ne halkının yüzünü güldürdü ne de bu yönetim tarzı dünyaya örnek oldu. 

Arap Baharı ile birlikte siyasal İslam'ın doğup neşvünema bulduğu ve diğer ülkelerde taban bulduğu Mısır'da Müslüman kardeşler, Mursi ile birlikte yönetime geldi. Yaşamasına imkan verilmedi. Darbe ile indirildi. Mursi hala iktidar olsaydı, Mısır bugün ne durumda olurdu, bunu görmeden bilmemiz mümkün değil. 

Örgüt olarak Afrika'da Bokoharam, Ortadoğu'da el Kaide, en Nusra, İŞİT, DAİŞ veya DAEŞ türünden İslamcı örgütler çıktı. Suriye iç savaşından yararlanarak kısa süreliğine Irak-Şam devleti bile kuruldu. Bu ve ismini zikretmediğim İslami örgütler, gittikleri ve girdikleri yerde Müslümandan başkasını öldürmediler. Hazırında yaptıkları eylemler, ülkelerinin ABD ve Rusya tarafından işgal edilmesini ve istikrarsızlığı doğurdu. 

Gazze’de resmi adı İslami Direniş Örgütü olan Hamas, 7 Ekim saldırısıyla İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmesine bilerek veya bilmeyerek hizmet etti.

Dünya, özellikle İslam ülkelerindeki siyasal İslamcılıktan Türkiye de nasibini aldı. Necmettin Erbakan ile özdeşleşti. İrtica ve laikliğe aykırı eylemleri gerekçe gösterilerek MNP, MSP, RP ve FP kapatıldı. 80 öncesi koalisyon hükümetlerinde yer aldı. 2000 öncesi Refah-Yol koalisyon hükümetinde kısa süreliğine de olsa Erbakan başbakanlık yaptı. 

Kurulan partiler kapatılsa da Milli Görüş diyebileceğimiz partiler asla terör eylemlerine başvurmadı. Demokratik yollarla iktidar olma yolunu seçti. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde