Ana içeriğe atla

Siyasal İslamcılık Bir Proje Olabilir mi? (1)

İslam ansiklopedisinin İslamcılık maddesinde İslamcılık;

"XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde ortaya çıkan dinî-siyasî ideoloji."

"XIX. yüzyılın ikinci yarısında özellikle II. Abdülhamid döneminde Müslümanlar arasında birlik sağlayarak sömürgeciliğe karşı koymayı amaçlayan siyaset için kullanılan tabir." 

"Farklı unsurları Osmanlı kimliğinde birleştirmeyi amaçlayan siyasî düşünce." şeklinde tanımlanmış. 

Bu tanımlardan, İslamcılığı 2.Abdülhamit dönemine kadar götürebiliriz.

O günün İslamcılığıyla, bünyesinde çok ulusu barındıran Osmanlının, İttihadı İslam adı altında Müslüman birliğini sağlayarak sömürgeciliğe karşı koymayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Bunu da başaramamıştır.

İslamcılığın öncüleri arasında Mevdudi, Seyyit Kutup, Hasan el Benna, Muhammed Abduh, Reşit Rıza, Cemalettin Afgani vb. kişileri saymak mümkün. 

Çıkış noktası Müslüman birliği olsa da İslamcılık dendiği zaman devlet yönetiminin İslami hükümlere göre olması gerektiğini savunan görüş dense yanlış olmaz. Buna siyasal İslam da denebilir.

İslam toplumlarında dini hassasiyeti yüksek çoğu kimse; geri kalmışlığın, adaletsizlik vb. durumların, ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunların temelinde, İslam’ı yaşamadığımızın yattığı, İslam şeriatı yürürlükte olsa bu sıkıntıların olmayacağı kanaati yaygın. Kısaca dindar ve mütedeyyin insanlar arasında İslami devlet hayal, ideal ve özlem az veya çok hep var. 

Böylelerine İslami hükümetin uygulandığı bir dönem var mı dediğinde, dört halife ve sahabe dönemini örnek gösterirler. Bir de Emeviler zamanında kısa süre halifelik yapmış Ömer b. Abdülaziz dönemini sayarlar. Osmanlı'yı saymayı da ihmal etmezler. Hele Osmanlı, dünyaya adaletten başka bir şey dağıtmamış derler. Başka da yok. 

Yazımı sağa sola çekmeden Müslümanların devlet olma, yönetimin İslam ahkamına göre şekillenmesi gerektiği serüvenine bir göz atalım:

Dört halife dönemini ele alalım. Hz Ebu Bekir iç isyanlarla uğraşmış, diğer üç halife şehit edilmiş. Hz Osman'ın şehadetinden sonra Müslümanlar arasında iç savaş çıkmış. Cemel, Sıffin, Haricilerle Hz Ali'nin mücadelesi, Hz Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi, Emevi ve Abbasilerin Hz Ali ailesi ile uğraşması, Hz. Ali soyundan gelenlerin isyanları, İslam dünyasının Şii ve Sünni şeklinde bölünmesi... Bu mücadelelerde hep Müslüman kanı akmış. Müslümanlar birbirlerini öldürmüştür. 

Osmanlı, İslami bir devlet olmamasına rağmen bir kesim, Osmanlının 6 asır adalet dağıttığına inanır. Osmanlının yıkılma sebebini de dünyayı sömürmemesine bağlar. Osmanlının ne kadar adalet dağıttığı savı da üzerinde konuşulmaya değer. Ayrıca Osmanlının yıkılmasının temelinde çağı okuyamaması ve çağa uygun hareket edememesinin yattığını unutmamak lazım. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde