Ana içeriğe atla

Şiddetli Yağmurda Yollarımız

Sileceklerin durmadan çalıştığı yağmurlu havada araç sürmek, sair zamanlara göre daha bir zor. Haliyle su birikintisinin olduğu yerleri görmek, gölete dönüşmüş su birikintisine girmemek de bir o kadar zor. Çünkü ya şerit boş olmaz ya da ardında gelmekte olan bir trafik var. Yağmurla birlikte hava sıcaklığı da düştüğünden, aracın ön camı da buharlanıyor. Haliyle klimayı da çalıştırmak zorundasın. Yağmurla birlikte görüş mesafesi de düşüyor. Karşıdan ve arkadan gelen araçların far ışıkları normal günlerden daha bir farklı. Flu görüyorsun. Far ışıkları rahatsız ediyor. Arabayı sürerken yollar suyla kaplı olduğundan şeritler net görünmüyor. 

Kısaca yağmurlu havalarda yola çıkılacak gibi değil. En iyisi pencerenin önüne oturup yağan yağmuru izlemek. Yolda yakalanmış isen aracı kenara çekip yağmurun dinmesini beklemek ise de şu ya da bu sebeplerle çıkıyoruz böyle havalarda. Ben de söz dinlemeyenlerden biriyim.

Aralıklarla yağan şiddetli yağmurun yağdığı pazar akşamı, Yazır mahallesinde misafirlikte idim. Ta gündüzden gitmişim misafirliğe. Otur otur ne zamana kadar oturacaksın.

21.00 sularında Yazır mahallesinden Meram'a doğru aracımla yola çıktım. Yavaş yavaş gidiyorum. Yolu ve önümü görebilmek için silecekleri hiç durdurmadan çalıştırmak zorunda kaldım. Beyhekim caddesi meyilli bir zeminde olmasına rağmen yolun sağına ve soluna yer yer sular birikmiş. 

Rögarlar sicim gibi yağan yağmurla dolmuş olmalı ki rögar kapaklarından fıskiye gibi su fışkırıyor. Tam suyla kaplı yerden geçiyordum ki sol şeritten beni sollayıp geçen araç, sabahtan akşama aracımın yıkandığını yeterli görmemiş olmalı ki arabama bir güzel çamur banyosu yaptırdı. Sağım, solum, önüm, arkam söbe misali önümü ve arkamı göremedim. Bir an için ortalık zifiri karanlığa dönüştü. Sileceği en hızlı pozisyona getirerek önümü temizledim. Önümü görünce dünya varmış dedim. Geceyi diğer gecelerden normal bir gün görüp yanımdan jet hızıyla geçen araç sahibine dua etmekten başka elimden bir şey gelmedi. .

Yağmurlu havanın daha başlangıcı böyle ise ileriler nasıldır, beni yolda neler bekliyor bakalım. Madem çıktık yola. Hayırlısı deyip yola devam ederken Meram’a ne taraftan gideyim ikilemi yaşadım. İstanbul caddesinden gitsem, altgeçitlerde sorun yaşayabilirim. En iyisi altgeçidi olmayan, yeni yapılmış Abdülhamit caddesinden gideyim dedim. Girdim caddeye.

Cadde, tıpkı geldiğim Beyhekim caddesi gibi kalabalık. Bu kadar araç nereye gidiyor bu saatte? Misafirliğe desem, geç. Misafirlikten gidiyorlar desem, kalkmak için erken. Aman neyse ne. Bereket, sürücüler bu anormal havada trafiğe çıktıklarının farkında. Her biri yavaş yavaş gidiyor ve dikkatli.

Daha 500 metre gitmemiştim ki yanımdaki çocuğum, baba, sağ şerit su dolu. Sol şeride geç istersen dedi. Dikiz aynasından baktım. Geri müsait olunca sol şeride geçtim. Boşuna geçmişim. Çünkü bu şerit de suyla kaplı. Üç beş metre gitmeden arabam yavaşladı. Gaza bastım. Nafile. Oğlan, baba vites düşür dedi. Vites düşürdüm. Fayda etmedi. Ekrana bakınca arabanın stop ettiğini gördüm. Birkaç defa çalıştırmayı denedim. Olmadı. Oğlan akıl edip dörtlüleri yaktı. Motora su kaçtı. Kurumadan çalışmaz dedim.

Arabayı sağ şeride yolun kenarına geçirmemiz lazım ama nasıl? Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Yer suyla kaplı. Biz solu kapatınca yoğun trafik sağımızdan geçiyor. Oğlum yağmura aldırmadan iteklemek için arabanın arkasına geçti. Ben ise direksiyonun başındayım. Suyla kaplı yerden, iyice hantallaşan bu ağır arabayı bir kişi nasıl itekleyebilirse deneyeceğiz. Ama sağdan gelen araçlardan deneyemedik. Yolun boşalmasını beklerken, imdada ne hayır diyerek polis arabası geldi. Çocuğum durumu izah etti. Polisin biri trafiği durdurdu. Diğeri de arabayı iteklemeye yardım etti. Sonunda güç bela sağ kaldırıma paralel arabayı getirebildik. Polisler olmasaydı, aracı ne itekleyebilir ne de çekebilirdik. Sağ olsunlar, Hızır gibi yetiştiler. Polis bu saatte burada ne arar. Belli ki hava muhalefetinden dolayı cadde ve kavşaklara görevlendirilmiş olmalı. Valilik tedbir almış dedik. Öyle mi, değil mi bilmiyorum. Oğlan, baba bu akşam Konyaspor’un maçı var. Stadyum buraya yakın. Polisler bundan dolayı burada dedi. Her ne amaçla bu caddede iseler, bize yaptıkları yardımla hem trafiğin akmasını sağladılar hem bir kaza riskini önlediler hem de görevleri arasında araba itekleme olmamasına rağmen işin ucunda ıslanma da olsa araba iteklediler. Polis de olsa, bizim insanımız böyledir. Gelip geçen sivilleri iteklediğini gördüm de polisi ilk defa gördüm. Minnettarım.

Tüm bu hengamede ben arabanın içinde dokuz doğursam da ıslanmadım. Az önce bir insan evladının arabama çamur banyosu yaptırdığı gibi oğlan da tepeden tırnağa ıslandı. Arabayı sağa emniyete aldıktan sonra arabaya bindi. Belirli aralıklarla marşa bassam da araba çalışmadı. Çaresiz bekledik. Ne kadar bekledik bilmiyorum. Ara ara arabayı çalıştırdım. Herhalde bir 15 dakika beklemişizdir. Sonunda arabanın motoru insafa geldi. Bu kadar işkence bunlara yeter de artar demiş olmalı ki çalıştı. Yavaş yavaş evi boyladık.

Altgeçidi bol olan İstanbul yolundan gitseydim, durumum ne olurdu, rögar çekmediği için suyla dolu altgeçit var mıydı bilmiyorum ama 2023 yapımı bu caddede, bu tür çok yağışlara karşı su birikintilerinin oluşmaması için  daha bir özen gösterilebilirdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde