Ana içeriğe atla

Ömer b. Abdülaziz (1)

Emevi halifelerinden biridir.

680 yılında Medine’de dünyaya gelmiş. Baba tarafından  Emevilerden Mervan b. Hakem’in, anne tarafından Hz Ömer’in torunudur.

Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer dahil olmak üzere birçok sahabiyi tanımış, sahabe terbiyesiyle yetişmiş biridir.

Abdülmelik’in kızıyla evlenmiştir.

26 yaşında iken Hicaz valiliği yapar, 7 yıl kadar bu görevde kalır. Bu süre zarfında Mescidi Nebi’yi genişletmiş, sorunların çözümünde istişareyi esas almış, sertlik yanlısı Irak valisi Haccac’ı şiddetli bir şekilde eleştirmiştir. Bu eleştirisinden dolayı 1.Velit tarafından görevden alınmıştır.

717-720 yılları arasında 3 yıl kadar halifelik yapar. Kısa halifeliği döneminde önemli icraatlara imza atmıştır:

İdarede istişareye önem vermiş, adaleti ve şeffaflığı esas almış, ehliyet ve liyakati öncelemiş, idarede peygamberimiz ve Hz Ömer’i örnek almıştır.

Saygın isim ve alimleri danışman tayin etmiştir. Valilerine de aynı prensipler dahilinde hareket etmesi talimatını vermiştir.

Muaviye ile birlikte başlatılan fetihlerin İslam’ı yaymaktan ziyade mal, mülk elde etmek amacıyla yapılan fetihler olduğunu, bu fetihlerin istilaya dönüştüğünü söyleyerek cephelerdeki tüm askerleri geri çekmiş, sınır güvenliğine önem vermiştir. Orduların geri çekilmesini, devletin gelirlerinin azalacağı iddiasıyla karşı çıkan komutanlara, Allah bu peygamberi başkalarının malına, mülküne çöksün diye göndermedi, peygamberin görevi İslam’ı yaymaktı, sizin göreviniz de budur demiştir.

Eşitlikçi politika uygulamıştır. Gelirler azalmasın diye Muaviye’den itibaren Müslüman olan mevaliden alınan haraç vergisini, Arap olanlar bu vergiyi vermiyorsa, Arap olmayanlar da vermeyecektir demek suretiyle Emevilerin mevaliye uyguladığı bu ikinci sınıf muameleyi kaldırmıştır. Bazı valilerin içlerinde gayri Müslimlerin de olduğu kişilerin mallarına el koyma uygulamasını kaldırdığı gibi daha önce bu şekil alınan haksız el koymaları da geri iade etmiştir.

Yaşlı ve muhtaçlara hazineden yardımlar yapmıştır.

İslam’ı yaymak amacıyla çevre devletlere mektuplar göndermiş, ikili ilişkileri geliştirmiştir. Yaptığı bu çalışmalar dolayısıyla Tunus, Fas, Cezayir’in, Horasan bölgesinin, Hint Alt Kıtasının ve Mısır’daki Kıptilerin Müslüman olmalarında katkısı büyüktür. Döneminde toplu ihtidalar olmuştur.

Zimmilerin din adamlarından ve cizye ödeyecek gücü olmayanlardan vergi almamıştır.

İyi ve düzenli bir vergi politikası uygulamadığı için döneminde devlet ciddi bir ekonomik krize girmiştir.

Halka zulmetmemeye çalışmış, yolsuzluk yapmamaları konusunda valilerini sık sık uyarmıştır.

Görevlendirmelerde işinin ehli ve güven veren kişilere yer vermiş, ahbap çavuş ilişkisine geçit vermemiştir. Görevlendirme yaparken kabilesine, ırkına bakmamıştır.

Yöneticilerin hediye almalarını yasaklamıştır.

Hep mazlumların yanında yer almıştır. Müştekilerin doğrudan kendisine müracaat etmesinin yolunu açmıştır.

Hapishaneleri ıslah etmiştir. Suçluları ikna yoluna gitmiştir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde