Ana içeriğe atla

Evlilik Merasimlerinde Yapılan Dua

Nikahın dinisi, hocalısı, imamlısı olmasa da bu ülkede iki türlü nikah kıyılır. Biri resmi diğeri dini olmak üzere. İşin bu çelişkisi üzerinde durmayacağım.

Üzerinde duracağım husus, dini nikahlarda, nişan merasimlerinde, ağız tadında, söz kesmede, düğünde gelin alınırken, gelin indirilirken ve damadı zifafa katarken eşler adına yapılan duadır. Bu tür merasimlerde “Allâhümme ellif beynehümâ kemâ ellefte beyne Âdeme ve Havvâe ve beyne Muhammedin sallallâhü ‘aleyhi ve selleme ve Hadîcete’l-Kübrâ ve beyne ‘Aliyyin Kerremellahû vechehû ve Fâtımete’z-Zehrâ radıyallâhü ‘anhâ...” duası okunur. Aldığım kısmın anlamı: “Âdem ile Havvâ’nın, Muhammed ve Hatîce-i Kübrâ’nın, Ali ve Fâtımatü’z-Zehrâ’nın aralarına nasip ettiğin ülfet ve muhabbetten, bu kardeşlerimize de nasip eyle!” anlamına gelir.

Duada baştan sona yeni evli çiftlere bu şekil “aralarında sevgi ve muhabbet olsun, nefret, firar ve fitne olmasın, hayırlı evlat ver” şeklinde dua edilir.

Duanın içinde yeni çiftlerin evliliklerinin  de huzurlu, mutlu ve sevgi üzerine yürümesi hususunda Hz Adem ile eşinin, Hz Muhammed ile eşinin ve Hz Ali ile eşinin evlilikleri örnek verilir.

Yapılan duaya söylenecek söz yok. Zira güzel bir duadır.

Buradan evlilikleri örnek verilenlere geleyim. Hz Adem ile Havva’nın evliliklerinin nasıl olduğunu bilmiyoruz. Zira geçimsizliklerine dair bir bilgi yok. Bu durumda evliliklerinin sükunet üzere devam ettiğini düşünebiliriz.

Hz Muhammed’in hayatını en ince teferruatına kadar biliyoruz. Birbirlerini isteyerek evlenmişler ve birlikteliklerinden altı çocukları olmuş. Kaynaklarda bir geçimsizlikleri söz konusu değil. Mutlu ve örnek bir evliliklerinin olduğunu söylersek yanılmış olmayız.

Hz Ali ile Hz Fatıma’nın evliliklerine gelince, bu birlikteliğin ilk iki örnekte olduğu gibi mutlu bir evlilik sürdürmedikleri, Hz Fatıma’nın bu evliliği istemediği, babasının ısrarı üzerine bu evliliği kabul ettiği, Hz Ali’nin ekonomik durumunun iyi olmadığı, evin ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı, çoğu zaman Hz Muhammed’in destek çıktığı, Hz Fatıma’nın isteklerine Hz Ali’nin babandan iste dediği, çoğu zaman aralarında huzursuzluk çıktığı, her defasında Peygamberimizin araya girerek aralarını düzelttiği, Hz Ali’nin, Hz Fatıma’nın üzerine evlilik yapmak istediği, Peygamberimizin buna karşı çıktığı vs. durumlar bazı İslam tarihçileri tarafından dillendirilmektedir. Kısaca dokuz yıl süren evliliklerinin çok mutlu olmadığı söylenebilir.

Hz Fatıma’nın bu evliliğe sıcak bakmamasında Hz Ali’nin maddi sıkıntı içerisinde olması yatmaktadır. Hz Ali ne doğru dürüst mihr verebilmiş ne düğün için bir şeyler alabilmiştir. Evlilikleri yokluk üzere devam etti denebilir.

Hz Fatıma maddiyata çok önem veren biri olmasa da her genç kız gibi onun da hayallerinin olması doğaldır. Ablası Zeynep zengin biriyle evli idi. Rukiye ile Ümmügülsüm yine durumu iyi olan Hz Osman ile evlilik yapmışlardır. Öyle zannediyorum, Hz Fatıma da geçim sıkıntısı çekmeyecek bir evlilik murat etmekteydi.

Amacım Hz Ali ve Hz Fatıma arasındaki huzursuzluk evliliği anlatmak değil. Şu bilinmeli ki evlilikler hep gül bahçesi değil. Zira gülün dikeni de var. Her evlilikte olduğu gibi Hz Ali-Fatıma evliliğinde de sorunlar çıkmıştır. Sonuçta isteksiz yapılan bu evlilik arada kırgınlık ve huzursuzluklar olsa da bu evlilik Hz Fatıma’nın vefatına kadar devam etmiş. Yani bir yastıkta kocamışlar, evlilikleri başa kadar sürmüştür.

Amacım, çok mutlu olmayan bu evliliği anlatmak değil ise de İslam tarihçilerinin bu evlilikle ilgili anlattıkları doğru ise yani evliliğinde Hz Fatıma’nın yüzü pek gülmemişse, nikah dualarında Hz Ali ile Fatıma’nın aralarında sevgi ve ülfetin olduğu niçin söylenir? Garibime gitmedi değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde