Ana içeriğe atla

Haccac b. Yusuf (Haccac'ı Zalim)

Mervan b. Hakemin valiliği döneminde öne çıkan isimlerdendir.

Emevilere yalakalığından dolayı köpekçi, köpek yavrusu anlamında kendisine Kuleyb denir.

Mervan b. Hakemin Abdullah b. Zübeyr ile savaşında babası Yusuf ile birlikte Mervan’ın ordusunda yer alır. Savaşı Abdullah b. Zübeyr kazanır. Baba ile oğul canlarını zor kurtarır.

Haccac’ın esas yıldızı Abdülmelik b. Mervan’ın valiliği döneminde parlayacaktır.

Musab b. Zübeyr karşısında gösterdiği başarılardan dolayı Abdülmelik kendisini Irak valiliğine getirir.

2000 kadar askeriyle 6 ay kadar Arafat’da karargah kurarak Mekke’nin dışarıya bağını keser. Hac mevsiminde hac falan dinlemez, araya Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Ömer’in aracı olmasıyla hac esnasında katliama ara verilir. Abdullah b. Zübeyr’i kıskaca alır. İbni Zübeyr Kabe’ye sığınır. Kabe’de yakalanarak öldürülür. Muhasara sırasında Kabe’yi mancınıklatır ve Kabe tarumar olur. Hac mevsiminde oluk oluk kan akıtır. Çıkan yangında ahşap kısımları yanar. Kabe yeniden inşa edilir. Bu başarısından ötürü Abdülmelik onu Hicaz, Yemen ve Yemame bölgesinin valisi olarak atar.

Üç yıllık Hicaz valiliğinin ardından Irak’ta çıkan olaylar nedeniyle Haccac, Hariciler in ve Ali taraftarlarının çok olduğu Irak’ta görevlendirilir.

Küfe’de bir hutbe irat eder. İyi bir fasihtir aynı zamanda. Konuşmasında fitneye vurgu yapar. “Fitne ve dedikodular çoğaldığı zaman acılar çoğalır. Bunu ancak kılıcın yok edeceğini” söyler. Beni sevseniz de benden nefret etseniz de önemli değil. Nefret etseniz bana zarar veremezsiniz. Sevmenize zaten ihtiyacım yok. Düşmanlığınız beni üzmez. Aranızda olgunlaşmış kelleler görüyorum. Sakal ve sarıklar arasından kan akacak diyor. Bir başka hutbesinde kimin hastalığı varsa devası bendedir. Kimin ömrü uzunsa, onu kısaltmayı da bilirim. Kimin başı ağırlık yapıyorsa, onu hafifletmek de benim elimdedir. Şeytanın (muhaliflerin) taifesi varsa, sultanın da kılıcı vardır. Sizi uyarıyorum. Sonra affetmem. Kılıcımın keskin ağzı isyan edenlerin gerdanlığında duruyor, orayı süsleyecek.

Muhalif hareketleri demir yumruğuyla ve kanla bastırmıştır. İnsanlar bu tehdit karşısında ya isyan ediyor ya da korkup Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz’in yanına sığınıyor. Ömer b. Abdülaziz Haccac’ın yaptıklarını eleştirince araları açılır. Abdülmelik b. Mervan bu sürtüşmede Haccac’ı tercih eder ve Ömer b. Abdülaziz’i valilikten alır.

İsyanları hep kanlı bastırmıştır. Kanlı eylemlerinden dolayı kendisini eleştiren alimler de bundan nasibini almıştır. Enes b. Malik onun hışmından kurtulamamış, Sait b. Cübeyr onun zindanlarında can vermiştir. Binlerce kişiyi zindanlara atmış ya da öldürmüştür. Zincire vurma, sürgüne gönderme ve mal ve mülküne el koyma da uygulamaları arasındadır.

Mutlak itaat ister. Herkesten biat alır. Biat eden isyan etmişse onun gözünde mürtettir. Onun gözünde öldürülmesi gerekir.

İyi bir ehlibeyt düşmanıdır. Abdülmelik'in ricasıyla Hz. Ali soyundan hanımını da boşamıştır. Aynı zamanda iyi bir mevali düşmanıdır. Müslüman olmalarına rağmen vergi koymuştur. Mevaliden, şehre gelenlerin ellerini damgalayarak üretim yapacaksınız diye köylere geri gönderir.

Zindanları muhaliflerle doludur. Yerin altına inşa ettirdiği zindanlar karanlık ve bir kişinin ayakta durup oturabildiği şekilde tek kişiliktir.

Sait b. Cübeyr’i öldürttükten sonra kendisi de hastalanır. Müthiş bir mide hastalığına yakalanır. Akli dengesinin bozulduğu, bağıra bağıra öldüğü belirtilir. Ölümü duyulunca alimler ve halk sevinç gösterisi yapar, şükür secdesine kapanır. Hasan Basri onu kaldırdığın gibi uygulamalarını da kaldır diye dua eder. Ömer b. Abdülaziz şükür secdesine kapanır, İbrahim en Nehai sevincinden ağlar. Mezarı tahrif edilmesin diye izbe bir yere defnedildiği, bulunamasın diye üzerinden su akıtılarak mezar yeri kaybedilir.

Zalimliği ile ünlü Haccac’a, Haccac’ı Zalim denir. Aslında bu kişi çocukluğundan itibaren dini terbiye ile yetiştirilmiş, çocuk yaşta hafız olmuş, daha sonraki dönemlerinde de Kur’an’a hizmetleri dokunmuş biridir. Her gece Kur’an okuduğu söylenir. Valiliği döneminde hafızları toplar, Kur’an harfleri üzerine çalışmalar yaptırır. Bazı sürelerdeki 11 kelimenin imla yanlışını düzelttirerek kıraate uygun hale getirtir. Kendisinden önce başlayan noktalama ve harekelemeye son şeklini verdirir. Bugünkü okuduğumuz noktaya getiren, sayfa numarası veren, ayetlere bölendir.

Başarılı olmak için her yolu mubah gören kişidir. Kendisine itaat edenlere de son derece cömert.

Mala çok önem vermediği söylenir. Ölünce bir atı bir eyeri bir mushaf bir rahlesi bir kılıcı ve üç yüz dirhemi varmış.

İsrafil Balcı’dan dinlediğim Haccac b. Yusuf’un akıttığı kan, katliamı, halka yaşattıkları saymakla bitmez. Tarih olup gitti. Bu yaptıklarıyla rahmet dilenecek biri olmadığı açık. Haccac bu kanlı fiillerinde yalnız değil, zamanın Emevi halifeleri bunun suç ortağı ve teşvikçisidir. Çünkü onlardan bu gücü almazsa, bu menfur eylemlere imza atamazdı. Emevilerin kısa sürede nasıl büyük bir devlet oldukları, doksan yıl gibi kısa bir sürede niçin yıkıldıkları da böylece anlaşılmış oldu. Çünkü kimse zulümle abad olmaz. 

Beni en çok üzen de ilgili kişinin dini eğitim almış ve küçük yaşta Kur’an’ı ezberlemiş olması. Ezberlemekle de kalmamış, kanlı eylemlerinde bile onu okumaktan geri durmamış. Bu yüzden bir elinde Kur’an, diğerinde kan diyebiliriz kendisine. Hac mevsiminde, haram ayında bile kan akıtmaktan, Kabe’yi kana bulamaktan, Kabe’nin içinde adam öldürmekten, Kabe’yi yıkmaktan geri durmuyor. Öyle ki kanla ayakta duran, kanla beslenen biri.

Aynı dönemde Medine Valisi olan Ömer b. Abdülaziz gönüllerin sultanı iken Irak valisi olan Haccac zalimliğiyle ün yapmıştır. Bir Ömer’e bakın bir de Haccac’a. İkisi de Müslüman, her ikisi de İslami hassasiyeti olan biri. Biri hala hayırla yad edilirken diğerine lanet okunuyor. Demek ki hafız olmak, Kur’an okumak, dini eğitim almak ve dindar olmak tek başına yetmiyor. Müslüman olmadan önce insan olmak gerekiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde