Ana içeriğe atla

Ömer b. Abdülaziz (2)

Kendisinden önceki Emevi halifelerinin hazine malının kendilerinin mülkü görmesi uygulamasını kaldırmış, el konan kamu mallarının hazineye geri iadesini sağlamıştır. Bu konuda kendisine yapılan tehditlere boyun eğmemiştir. Muaviye tarafından Mervan’a ikta olarak verilen araziyi geri alarak ehlibeyte tahsis etmiştir. Peşkeş çekilen arazileri hazineye kazandırmıştır. Devlet adamlarına ait olan saraydaki kıymetli eşyaları da hazineye devretmiştir. Eşinin altınlarını ve evindeki fazla malı da hazineye aktardığı söylenir.

Halifeliği döneminde maaş almamıştır.

Döneminde halk ile devlet barıştırılmıştır. Ali evladına Muaviye zamanından beri hutbelerde okunan lanet etme ve sövme fiiline son vermiş, Ali evladının itibarını geri iade etmiştir. Aynı zamanda Ali evladından haksız yere alınan emvalin geri iadesini sağlamıştır. Bugün hutbelerin bitiminde “Allah iyiliği….emreder”, ayetinin okunmasını başlatmış, bu uygulama halen devam etmektedir.

Haricilerin sertlik yanlısı politikalarını ikna yöntemiyle çözmüş, döneminde hiç harici isyanı olmamıştır. Mümkün mertebe güce başvurmamıştır.

Kaderiye anlayışına karşı çıkmış, bu konuda ilmi münazaralar yaptırmak suretiyle kaderci anlayışı yıkmaya ve insanları ikna etmeye çalışmıştır.

Kamu gelirlerini harcama konusunda çok hassastır. Tövbe süresi 60. ayet gereği zekat verilmesi gereken kesimlere harcamıştır. Esirlerin kurtarılmasına, borçlulara, evlenemeyen bekarlara yardım etmiş, aşevleri kurmuş, konaklama yerleri yaptırarak uzun yol gidenlerin ücretsiz konaklamalarını sağlamıştır.

Lüks ve şatafata şiddetle karşıdır. Saltanat görüntüsünden uzak bir hayat yaşamıştır. Toplumdan kendini soyutlamamış, onlardan biri olmuştur. Bu yönüyle 5. halife diye anılır.

Adaleti yönüyle Hz Ömer’e benzetilmiş, ikinci Ömer denmiştir. Hz Ömer’in anlatılan mum hikayesi aslında Ömer b. Abdülaziz ile ilgilidir.

Saraylarda oturmamıştır. Kamu malını yetim malına benzetmiştir. Hazine parasıyla köle ve cariyeleri özgürlüğüne kavuşturmuştur. Hazineyi kendisine bırakılmış emanet mal görmüştür.

Kendisinden sonra gelen halifeler Ömer gibi olamamış ve tarihin tozlu sayfalarında yerini almışlardır. Ömer b. Abdülaziz ise gönüllerin halifesi olmuş ve olmaya devam etmektedir.

Emeviler yıkıldıktan sonra tüm Emevi halifelerinin mezarları tahrip edilirken Muaviye ve Ömer b. Abdülaziz’in mezarlarına dokunulmamıştır. Niçin? Muaviye sahabe olduğu için Ömer de bu uygulamalarından dolayı gönüllerde ayrı bir olduğu için.

Halifeliği döneminde birçok olumlu icraatlara imza atan Ömer b. Abdülaziz, 3 yıl değil de yıllar yılı halifelik yapmış olsaydı, belki de İslam dünyası bugün çok farklı bir yerde olurdu. Allah ondan razı olsun.

Not: İsrafil Balcı'nın Ömer bin Abdülaziz videosundan yararlanılmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde